-37-

12.4K 1.3K 302
                                    

Taehyung'un kafasını toplamaya ihtiyacı vardı. Kendini hiç beklemediği bir durumun ortasında bulmuştu. Günlerdir sevgilisinin eve dönmesini beklerken bir anda eski sevgisini karşısında görmek psikolojisine ağır gelmişti. Hyung Shik'in zamanlamasına küfretti içinden. Onun yüzünden Jungkook'a doya doya sarılamamış, hasret giderememişti. 

Hyung Shik'i müştemilatta bir odaya yerleştirmelerini emredip birkaç saat kendini Jungkook'a nasıl affettireceği konusunda düşündü. Tüm bu düşünme süresince salonda oturup kendisi ve sevgilisine ait tabloya bakmıştı. Sonunda kararını verdiğinde hayatı boyunca almadığı ve alacağı aklının ucundan geçmeyen bir risk almaya karar vermişti. Çalışma odasına girip alması gereken dosyaları alarak bir çantaya doldurdu. 

Evden çıkarken demir kapıda duran at arabasından inip, Namjoon'un limandaki kalan işleri bitirdikten sonra Yoongi ve Jimin'in evine gelmesi gerektiği hususunda verdiği emiri iletmeleri için kapıdaki bekçileri sıkı sıkı tembihledi. Aldığı kararı hayata geçirmeden önce konuşması gereken iki insan vardı. Yoongi ve Namjoon. Bu iki adam hayatı boyunca yaşadığı her şeye şahit olmuş ve arkasında durmuşlardı.

Taehyung yol boyunca hayatı hakkında derin düşüncelere daldı. Babasıyla olan ilişkisi, Yoongi'nin hayatındaki yeri, Hyung Shik ile beraberken verdiği tavizler ve son olarak da Jungkook'la beraberken yaptığı hatalar. Hyung Shik ile birlikteliklerinde, ona yerini unutacağı ve kendisine ihanet edebileceği kadar taviz vermişti. Neticesinde de kaçmıştı adam. Ancak Jungkook'la beraberken aynı hataları yapmaktan korkmuş ve bu kez de bambaşka hatalar yapmıştı. 

Bir orta yolu bulması gerektiğini biliyordu Taehyung. Ama duygular işin içine girdiğinde durum sarpa sarıyor, kontrol edilemez bir hal alıyordu işte. Nihayet eve varıp araçtan indiğinde kapıyı hizmetlilerden biri açtı. Anlaşılan Taehyung'un buraya geleceğini düşünmemişti kimse. Salona geçtiğinde Yoongi'yi tek başına otururken gördü.

Yoongi, kardeşinin buraya gelmesini beklemiyordu gerçekten de. Onu görünce şaşırdığını belli eden yüz ifadesini saklayamadı. "Hoş geldin Taehyung" sakince oturduğu yerden kalkıp selamladı dağılmış haldeki adamı. "Hoş bulduk Yoongi, Jungkook burada değil mi?" 

"Jimin ile beraber üst kattalar. Jungkook çok üzülmüş, anlattı olanları. Sen nasılsın kafan karışmış olmalı." Taehyung'u beklediğinden daha sakin bulması iyiye işaret olsa da geçmişte yaşanılanlar düşünülünce endişeliydi Yoongi. "Kafam karışık ama senin düşündüğün gibi bir karışıklık mıdır buna emin değilim" Taehyung gülümseyerek söylediğinde Yoongi tek kaşını kaldırdı anlamlandıramaz bir ifadeyle. 

"Hyung Shik'i karşımda gördüğümde eski duygularımın canlanacağını düşündüysen, hayır bu yüzden karışık değil kafam. Ancak eve dönme nedeni farklı. Evden başka bir adamla kaçmış yıllar önce, şimdi de o adamdan kaçıp geri dönmüş. Onu bir fahişe gibi satıyormuş şerefsiz herif." Yoongi üst üste duyduğu beklenmedik bilgilerle şoka uğrarken gözündeki okuma gözlüğünü çıkarıp bir yana koydu ve iki parmağının arasında alarak burnunu ovaladı. 

"Bu kadarını beklemiyordum gerçekten, ben parası bitince paşa paşa dönmüştür diye düşünmüştüm." Taehyung omuz silkmekle yetindi. "Beni gönderirsen öldürürler diyor" 

"Sen ne yaptın peki, ne karar verdin?" 

"Müştemilata yerleştirdim şimdilik, ancak nihai kararımı verebilmiş değilim. İki ucu bokluk değnek resmen. Gönderirsem öldürecekler, ne yapmış olursa olsun bu kadarı fazla ağır olur, ama göndermezsem de Jungkook'u kaybederim ki buna hiç niyetim yok."

"Gerçekten olmaz denilen oldu inanılmaz" Yoongi de bu yaşananlara inanamıyordu. Kaoslu romanlardan fırlamış gibi bir senaryoydu resmen. Ancak insan hayatının cilvesi de buydu işte. En beklenmedik anlarda en beklenmedik şeyler oluveriyordu. 

"Jungkook'un gönlünü nasıl alacağını düşündün mü peki? Kalbi çok kırılmış." Taehyung sıkıntıyla iç çekti. 

"Aslında aklımda bir şey var ama önce sana ve Namjoon'a da danışmak istedim."

- - - 

Kardeşinin kucağında ağlamaktan helak olmuş halde yatan Jungkook, bulundukları odanın kapısının tıklatılma sesiyle araladı gözlerini. Kapı usulca açıldığında başını içeri doğru uzattı Taehyung. "Gelebilir miyim?" fısıldar bir tonda konuşuyordu. Jungkook başını kardeşinin karnına gelecek şekilde çevirdi. "Git gelme istemiyorum." 

Ses tonu o kadar tatlı çıkmıştı ki gülümsedi adam. Jimin'e baktığında onun da hafifçe gülümsediğini gördü, sonrasında kendisine gözlerini kırparak onay verdi sarışın olan ve kardeşinin başını yavaşça kenarda duran yastığa bırakarak ayaklandı. 

Kapıdan çıkmadan önce Taehyung'a dönüp Jungkook'un duyamayacağına emin olacak tonda fısıldadı. "Çok üzgün ve yorgun, üstüne gitme hastalanmasın." Taehyung başıyla onayladı Jimin'i. Jungkook'un sırtı kendisine dönük halde yan yattığı yatağa oturdu önce. Ellerinin çocuğun saçlarının arasına uzattığında aniden gelen dokunuşla irkildi Jungkook'un bedeni. 

Hiçbir şey söylemedi her ikisi de. Taehyung yatakta tıpkı Jungkook gibi yan bir şekilde uzanıp kolunu çocuğun beline sardı. Boynunu ensesine doğru yaklaştırıp yeni yıkandığı belli olan saçların arasından derin bir nefes çekti. "Çok özledim" sesi derinden geliyordu. Sanki özlemi ciğerlerinden geliyormuş gibi hissediyordu. 

"Ne yaptın o adamla?" Jungkook sitemkar bir şekilde sorduğunda gülümsedi Taehyung. "Müştemilata yerleştirdim şimdilik." Jungkook aniden hareketlenip olduğu yerde ters döndü, şimdi yüz yüze yatıyorlardı. "Göndermeyeceksin yani, o zaman neden geldin? Sana seçimini yap demiştim." Taehyung'un kaşları hafifçe havaya kalktı. Çocuk gerçekten de çok sinirliydi. 

"Sen beni sevmiyorsun, hiç sevmedin. Onun yerine koydun beni sadece ve şimdi o döndüğü için benle işin bitti. Çekinme söyle, üzülürüm diye acıma bana." Jungkook peş peşe titreyen sesiyle sıraladığı cümlelerden sonra kendine hakim olamayarak tekrar gözyaşlarına boğuldu. "Seni sevdiğime inanmıyor musun?"

"Artık inanmıyorum." Taehyung bunu duymayı beklese de yine de üzülmekten alıkoyamıyordu kendisini. "Tamam o zaman" adam yalnızca bu kadar konuşup odadan çıktığında Jungkook'un ağlayışları daha da şiddetlenmişti. Doğruydu işte, gitmişti, gelmeyecekti bir daha, o adamla olacaktı. Yatağın üstünde oturur pozisyona gelip sırtını duvara dayadı ve bacaklarını kendine doğru çekerek başını dizlerine yaslayıp daha da şiddetli ağlamaya başladı. 

Kapı tekrar açıldığında başını dizlerinden kaldırmadan konuştu. "Gitti değil mi?" odaya girenin Jimin olduğunu düşünüyordu. "Gitmedi" Taehyung'u duyduğu anda tekrar kaldırdı başını. Adam elinde birkaç kağıt, garip iki metal parçası, kibrit ve metalden yapılmış büyük bir tabakla dönmüştü. Jungkook tüm bunların ne için olduğuna dair en ufak bir fikre bile sahip değildi.

"Bunlar ne?" meraklı ve dolu dolu gözlerle bakıyordu adama. Taehyung yatağın üzerine tekrar oturdu ve elindekileri bir kenara bıraktı. "Gel bakalım" çocuğu bacaklarından tuttuğu gibi kendine çekti ve sonra da kucağına oturttu. Jungkook adamın tek bir dokunuşuyla havalanıp kucağına düşmüştü adeta. 

Çocuğun belini kavradı bir eliyle, diğer eliyle ise kağıtlardan birini aldı. "Bak bebeğimi bu senin kölelik belgen, altında benim mührüm var. Seni ilk aldığımda arabaya giderken Namjoon geç gelmişti hatırlıyor musun?" Başını salladı Jungkook. "İşte o zaman bunu yaptırıyordu." Diğer kağıdı eline alıp devam etti açıklamaya.

"Bu da benim hürlük belgem, alttaki mühür de babama ait. Ben ilk doğduğum zaman hazırlamış bu kağıdı." Jungkook'un kafası karışmıştı, neden kendisine anlatıyordu ki bunları, konuyla ne ilgisi vardı anlayamıyordu. Taehyung eline bir metal parçalardan birini aldı. "Bu da benim mührüm bebeğim." Şimdi seninle bir şey yapacağız...

-끝- 




Slave | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin