Ertesi sabah kulede uyandığımde Daryl yanımda yüz üstü uzanmış, yarı çıplak uyuyordu. Gözlerimi ovuşturup yatakta doğruldum, battaniye her zamankinden bedenime soğuk ve daha yumuşak geliyordu. Kendi bedenime bakmamla şaşırmam bir oldu. Gece Daryl ile beraber olmuştum. Elimi ağzıma götürüp şaşkınlığımı gizlemeyi denedim.
İlk kez birisiyle beraber olmuştum ve onda da sadece iki bardakta sarhoş olup geceyi hatırlamıyordum. Bünyemin bu kadar zayıf olması berbattı. Utanmamı bastırmalıydım, olan olmuştu, zaten bunun er ya da geç olacağı belliydi.
Hafifçe kafamı Daryl'ın yüzüne doğru yaklaştırıp ona baktım, sol elimle de yüzünü kapatan saçlarını yüzünden çektim. Ben ona temas edince gözlerini açtı.
"Günaydın"
"Günaydın" diyerek gülümsedim.Yatakta oturup esnedi. Gözlerini ovuşturuyordu.
"Sana bir daha bir bardaktan fazla icmek yasak"
"Neden?"
"Sarhoş oldun anında. Geceyi hatırlamıyorsun değil mi?" Hayır der gibi kafamı salladım.
"Sen bir anda kendini kaybettin. Sonrasını zaten anlatmaya gerek yok."
"Eğlenceli bir gece miydi peki senin için?"
"Eğlence mi?"
"Mhm.."
"Eğlenceli demek yakışmazdı" bunu duyunca biraz yüzüm asıldı. "Güzel bir geceydi, ben eğlenceci tiplerden değilim"Konuşurken bir yandan da giyiniyordu. Ben de giyinmeye başladım. Giyindikten sonra da buradaki dağınık yatağı toplamaya başladım. Merak ettiğim tek soru vardı. Onu da sormaya çekiniyordum ama cevabı bilmem gerekiyordu.
Giyindikten ve yatağı düzelttikten sonra olduğum yerde ayağa kalkıp ona baktım. Yanaklarım yine karıncalandı. Tam konuşacakken patlama sesiyle diyeceklerimi unutmam ve kulenin balkonuna koşup nereye ne olduğuna bakmaya çıkmam bir oldu.
"Yürü kontrol edelim bizimkileri"
"Hemen arkandayım"Yerdeki silahımı ve bıçağımı alıp hemen merdivenlerden aşağı indim. Daryl'ı arkada bırakıp tellerin oraya, avluya çıkmış gelene bakıyordum. Koca bir tank, öndeki ikinci kuleyi patlatmış üzerinde de neredeyse bir yıldır sesi çıkmayan Vali duruyordu. Göz bebeklerim sonuna kadar büyüdü onu görünce.
"Şerefsiz orospu çocuğu..."
Rick'i yanına çağırıyordu. Yanındaki insanları ilk kez görüyorduk çoğumuz. Bizi buradan kovmak için yeni bir ekip mi kurmuştu gerçekten? Buna ne desem bilemedim. Öfkeyle bir Vali'ye bir Rick'e bakıyordum.
Rick blokların önündeki avludan çıkıp, ana girişin olduğu avluya doğru ilerledi. Daryl da Bob ile çöp kutularının içinde olan silahları insanlara dağıtıyordu. Her şeye hazırlıklı beklerken ellerinde Michonne ve Hershel'ı tuttuklarını fark ettik.
Maggie ve Beth hararetle kendini tellere doğru atsa da ikisini de kolundan tutup geri çektim.
"Sakin olmalısınız. Rick her şeyi halledecektir."
Dediklerim havada kalmıştı adeta, bakışlarımı silah dağıtan Daryl'a çevirdim. Bana bir silah uzattı ve bileğimden tuttu.
"Olaylar ciddiye binerse beni beklemeden otobüse bin ve git."
"Saçmalama, sensiz bir yere gitmem"
"Kat, ölebilirsin. Dediğimi yap ve her sey ters giderse bin, git"
"Sanki sen ölümsüzsün"Silahı alıp yerime geçtim, elim tetikte, güvenlik kilidi açık bekliyordum. Bir yandan da içten içe dua ediyordum. Çatışma olmaz da anlaşmanın bir yolunu buluruz diye. Vali'yi ne kadar sevmesem de savaşmak, birinin zarar görmesi gibi şeyleri istemiyordum.
Dua etmeme rağmen korktuğum başımıza gelmişti. Herkes ayrı düşmüştü. Otobüs çoktan gitmiş, ne Daryl ne de başka kimse yoktu ortada. Kafam allak bullak olmuştu. Koşarak hapishanenin doğusuna gittim. Yapabileceğim tek şey buydu. Otobüsün gittiği yönü takip etmek.
Gözlerim dolmuştu sinirden. Yine yalnızdım, yapayalnız. Zaten gittiğim hiçbir yere olumlu bir şey getirmiyor herkesin hayatını kaydıriyordum. Hapishaneden yeterince uzaklaştıktan sonra bir ağacın dibine çöküp ağladım. Buna ihtiyacım vardı.
"Lanet Kat... LANET KIZ" ağaca dönüp bir yumruk geçirdim. Elimi kanattığımı fark edince yere çöküp daha çok sızlandım. Ümidim yoktu onların kurtulduğuna dair.
"Kimseye aşık olmamam gerekirdi. Aşk benim neyime ki? Heleki böyle bir dünyada... Ama lanet olsun ki ölemiyorum, lanet olsun" ayağa kalkıp ağlayarak ormanın içinde gezmeye başladım.
Evet, yalnızlığa alışkındım. Hep yalnız kalıyor, her grubun dağılması veya üyelerin ölümünden sonra tek hayatta kalan hep ben oluyordum ama bu sefer farklıydı. Bu sefer, çok büyük şeyler kaybettiğimi hissediyordum.
Düşünmekten yine başıma ağrılar girmeye başlamıştı. Ormanın içinde bir ev buldum. Evin içi temizdi. Evi iyice inceledikten sonra arka bahçesindeki küçük, kömürlük tarzı yere girdim. Kesici bir şeyler arıyordum. Mermim bitmişti ama hâlâ kendimi korumam gerekiyordu.
Orayı karıştırırken koca bir kasa kavanoz ve içleri bir çeşit sıvı ile doluydu. Kavanozlara sonra bakmak için kapının önüne bıraktım. Odanın içinde bir iki adım daha ilerleyip gözüme denk gelen o koca tırpana ulaşmayı deniyordum. Tırpana ulaştım ama kolumu geri çekerken dirseğimden bileğime kadar kolumu kanatmıştım. Tırpanı kavanozların yanına bırakıp koşarak evin içine girip kolumu sarmak için bir şeyler arandım. Eski birkaç parça tişört bulup onları yırttım ardından hepsini koluma doladım ki kanamayı yavaşlatsın.
Kolumdaki yarayı hallettikten sonra evdeki dolapları kurcalamaya devam ettim. Bir örtü buldum, panço gibiydi. Hoşuma gittiği için alip üstüme geçirdim. Renginden kaynaklı insanlar beni kolay fark edemezdi, kamuflajlı bir pançoydu ama siyah olmasını yeğelerdim.
Pançoyu de üstüme geçirdikten sonra tekrar arka bahçedeki tırpanı almak için geri bahçeye çıktım. Tırpanı ve kavanozlardan birisini alıp evi olduğu gibi bıraktım.
Kavanozu yolda giderken içmek için açtım. İçki kokuyordu. Aşırı susarsam diye bunu çantama attım. Evden uzaklaşınca yakınlarda bir tren yolu buldum. Yolun etrafında ayak izleri vardı. Ya aylaktı ya da gruptan birileriydi. Bir umut o izleri ve tren yolunu takip etme kararı aldım.
Elimde tırpan, üzerimde pančo ile tıpkı Azrail gibi geziniyordum etrafta. Eminim birisi beni uzakta görseydi kesin ya korkar ya da bu delinin derdi ne derdi. Duruşum, yürüyüşüm, tırpanın elimdeki duruşu, yüz ifadem, panço... Gerçekten Ölüm Meleği gibiydim. Bunu düşünmek tuhaf şekilde motive etmişti.
"Karşıma kim çıkarsa canına okumaya hazırım sanırım" kendi kendime güldüm. Psikolojimi korumak için aptal aptal davranmam şarttı. Kendimi bir yıl kadar öyle idare etmiştim.
Sustuğum, aptal aptal gülmediğim her saniye benim için ızdıraptı. Bebek Judith, Carl, Maggie, Michonne, Rick, Beth, Bob, Sasha, Ty, Daryl... Daryl... Hepsini merak ediyordum. Özellikle Daryl'ı. Eğer hayattaysa ve bir gün karşıma çıkarsa önce canına okuyacak sonra da kemiklerini kırana kadar sarılacaktım.
Tren yolunu takip ederken yol kenarında durmuş vagondaki asılı olan postere gözüm takıldı. Terminus diye bir yeri gösteriyordu.
"Hayatta kalanlar... Daryl!"
Bunu görünce yüzüme kan, içine bir enerji gelmişti. Koşmaya başladım. Olan son gücümle koşuyordum. Kim olursa, bizden kim olursa, kim hayattaysa ve Terminus'un posterini gördüyse kesin oraya yönelmiştir diye umuyordum. Her adımda oraya daha da yaklaştığımı hissettikçe daha çok hırslanıyor daha hızlı gidiyordum. Eğer oraya varmadilarsa bile onları orada bekleyecetim. Gelen olmazsa da orayı, kendi grup üyelerimi bulmak için terk edecektim.
Kulağımda tuhaf şekilde, Mary on a Cross şarkısı çalıyordu. İçimde bir his doğru yolda olduğumu, onlara ulaşacağımı söylüyordu. Sırtımdaki tırpanın ağırlığını hissetmiyordum bile. Koştum koştum ve sadece, nefesim kesilene, hava kararana kadar koştum.
![](https://img.wattpad.com/cover/342311981-288-k673691.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dead Outside?
Fanfiction"Fakültedeki büyük gürültünün ardından, hocaların eşliğinde sığınağa gireli nerdeyse aylar oluyordu. Profesörler de dahil olmak üzere kimse hayatta kalamamıştı. Etraftaki o büyük kaos durulduktan sonra ilk işim bir araba bulup şehri terk etmek oldu...