36. Bölüm

129 12 8
                                        

  Daryl'ı en son gördüğümden beridir günleri saymaz oldum. Erzağımız da azdı, ne ben ne de Melinda yeteri kadar yemek yiyemiyordu. Bu canımı sıkmaya başladı. En azından kızım için bir şeyler bulmak için aramaya çıkmalıydım.

  Sabah revirden erken ayrıldım. Eve ilerledim, Melinda ile konuşacak ve onun güvenliğinden emin olduktan sonra aramaya çıkacaktım.

"Melinda?"
"Odamdayım!"
"Bebeğim buraya gelir misin?"

  Ben cümlemi bitirir bitirmez Melinda koşarak merdivenlerden aşağı indi. Yanıma gelip bana sarıldı. Merakla bana bakıyordu. Ufaklık günlerdir düzgün beslenmediği için o güzel yeşil gözleri solmuştu ama hâlâ hayatta kalmak için savaşıyordu. Önünde diz çöküp ellerini tuttum.

"Her şey yolunda mı?" Olduğu yerde hafif hafif sallanıyor ve gözlerini kımıştırıyordu.
"Evet ama yiyeceğimiz az. Dışarı çıkıp bize yiyecek aramam gerek."
"Ben iyiyim anne, sen kendin ve kardeşim için yemek bulmaya çalış"

  Gülümsedim, ilk kez bebeğe kardeşim demişti. Evet kardeşi de önemliydi ama şu anda en önemlisi onun beslenmesiydi. Bebek nasıl olsa benim vücudumdan faydalanıyordu ama Melinda'nın öyle fayda bulabileceği bir şey yoktu. Mecburen ona durumu açıklamaya başladım.

"Üçümüz için de yemek bulmaya gitmem gerek. Ben gelene kadar Eric'in yanında kalmanı istiyorum."
"Olivia ile Carl'ın evinde kalsam olmaz mı? Judith ile oynamayı seviyorum"
"Biliyorum bebeğim ama Olivia zaten meşgul bir kadın. Ayrıca Rick'in evi pek güvenli bir ev değil, Negan gelirse..."
"Negan gelirse ve Rick amcam yoksa ilk oraya gider. Biliyorum"
"Hemen geleceğim zaten merak etme. Hem Eric yeni kitaplar bulmuş onları okumak isteyebilirsin"

  İstemeye istemeye kabul etti. Benimle beraber evden çıktı ve önce Eric'in yanına gittik. Ona durumu anlattıktan sonra Melinda ile seve seve ilgilenebileceğini söyledi. Melinda orada onunla güvende olduğundan emin olduktan sonra Alexandria'nın girişine yöneldim. Üzerime yine pançomu geçirmiştim. Bu panço bana güç veriyordu sanki.

  Ormanın içinde kendi kendime ilerledim. Elimde bıçaklarımı sıkı sıkıya kavramıştım. Yakınlarda yiyecek bir şeyler bulmayı umarak ilerlemeye devam ettim. İlerlerken bir hışırtı sesi duydum . Bıçaklarım daha sıkı tuttum. Ormanın derinliklerine indikçe hışırtı sesi artıyordu. Ya takip ediliyordum ya da takip ediyordum. Bunu bilmeden yoluma devam ettim.

  Sesin geldiği yere ulaştığımda yere devirdiği geyiği yiyen iki aylak gördüm. İç çekip onları öldürdüm ve geyiğe baktım. Mundar olmuştu. Ümitsizce orada dikildim. Dikilirken arkadan birisi bana koştuğunu fark ettim. Bu tuzaktı.

  Bana gelene dönüp savunmaya geçtim. Ben toparlanana kadar adam çoktan tepeme binmişti bile. O üzerimde ben onun altında debeleniyorduk. Adam aniden tepeme binince elimdeki Bıçaklarım da sağa sola kayıp gitmişti.

  Adamın kim olduğundan bahsetmedim öyle değil mi? Üzerime çullanan herif Negan ile ilk tanıştığımız gece yanağını kopardığım adamdı. Yanağının öcünü almaya gelmiş güya. Aniden saldırdığı için yere devrilmiştim yoksa beni yere serebilecek bir adama benzemiyordu. Zargana diye bahsedilen tiplerdendi. Yanaklarının aksine bedeni zayıf ve uzundu, iri kahverengi gözleri, dağılmış uzun sarı saçları ve yüzünde benim yaptığım o koca yara vardı.

  Ellerini, kafamın üzerinde duran ellerimin üzerine bastırmiş beni durdurduğunu sanıyordu. Bacaklarımı ve kafami rahatça hareket ettiriyordum oysa ki.

"İşte seni buldum. Bu yüzümdeki yaranın bedelini ödeyeceksin"
"Sana hiçbir bok ödediğim yok!"
"Ahaha! Bunu göreceğiz Katerine. Seni Negan'a ormanda yakalanmış bir vahşi hayvan gibi sunduğumda ve kocan olacak itle beraber Negan'a ait olduğunuzda bana yalvaracaksın oradan kurtul-"
"Çok konuşuyorsun, dalyarak herif seni"

Dead Outside?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin