Öykü Soylu, içi içine sığmadan bavulunu hazırlıyordu. Her şeyini toplayıp makyaj malzemeleri, ojeleri dahil olmak üzere ufak bir bavula koyup fermuarını kapattı. Bavulu da diğerlerinin yanına koyup son bir bakış attı odasına. İstanbul da, öğrenci evindeydi. Gerçi hoş, öğrenci evi demeye bin şahit isterdi. Yediden yetmişe her şeyi vardı ve üç katlı bir villa da yaşıyordu. Derin bir nefes verip duşa girdi yorgunluğunu atmak adına. Güzel bir duş'un ardından bakımlarını yapıp yatağına uzandı. Ertesi gün erkenden kalkıp kendi topraklarına, memleketine gidecekti Öykü. Şanlıurfa'ya 18 yaşın da veda etmişti, babasını 17 yaşın da mal davası yüzünden toprağa vermiş, 18 yaşında da en büyük ağabeyinin desteğiyle İstanbul'a gelmişti okumaya. Tabii ki ağabeyinin amacı hem kardeşini okutmak hem de Urfa'dan uzak tutmaktı.
Öykü son derece alımlı, olgun bir kadındı. 24 yaşına bu sene girmiş fakat yaşıtları gibi olmamıştı, olamamıştı. Genç yaş da omzuna bir ton yük yüklenmiş, hem okulunu okumuş hem de ağabeylerine destek vermişti. Onlara bir teşekkürü de borç bilirdi Öykü.Dua okuyup gözlerini kapattı, yarın uzun bir araba yolculuğu onu bekliyordu.
Birkaç saat uyuyabildikten sonra devam edemediğini anladı ve yatağından kalktı. Bavullarını teker teker indirip arabasına yerleştirdi. Çok yorulmuştu fakat içi içine de sığmıyordu. Evine girip üstünü değiştirdi, son kez göz gezdirip pencerelerini kontrol etti ve kapıyı kilitleyip ev'den ayrıldı. Bilmiyordu özgürlüğünü bu ev de bıraktığını...Arabasına binip yola koyuldu, ardı ardına şarkı çalıyor uykusu gelmesin diye soğuk kahvesini yudumluyordu. Araba sürmeyi Berzan ağabeyi öğretmişti ona, 15 yaşında başlamıştı sürmeye. 3 Ağabey 1 erkek kardeş içinde tek kız'dı. Annesi, yade'si onun üstüne çok düşerdi. Babası'nın da gözbebeğiydi Öykü. Babası da onun her şeyi.
Ara ara mola verip kendini dinlendirdi. Yüzünü soğuk suyla yıkayıp yoluna devam etti hep. 15 saat'in sonunda Urfa'nın tabelasını görünce rahatladı. Bir an bu yol hiç bitmeyecek sanmıştı. Akşam 17:00 olmuştu saat. Halfeti'ye sonunda varıp ezbere bildiği, en güzel yılları'nın geçtiği fakat içinde babasını kaybettiği eve sürdü. İçi ürpermiş, tabiri caizse hem heyecanlanmış hem de bir yanı buruktu. Arabayı konakları'nın olduğu sokağa çevirdi. Ev'in önüne geldiğinde kapıda ki korumalar yüzüne bakmadan kapısını açıp saygısızlık olmaması adına "hoşgeldiniz hanımağam" demişti. Sahi hanımağa mıydı bu genç kız.
Konağın kapısı açıldı, zılgıtlar koptu. Ne de olsa 18 yaşından beri bu eve gelmemişti genç kız. Sadece ailesi değil, çalışanları, Halfeti'nin insanları bile bekliyordu Öykü'yü. Güzelliği dillere destandı. Simsiyah poposuna inen dalgalı saçları, masmavi gözleri, dolgun dudakları, minicik burnuyla herkesi kendine hayran bırakıyordu lise zamanın da. Tabii şimdi iyice oturmuş, yüz hatları belirginleşmiş ve daha da güzelleşmişti.İçeri girip avlu'da önce yade'sine sarıldı. Elini öptü, birlikte ağladılar.
"Hoşgeldin kızım, çiçeğim, nur tanem"
Yade'sini bırakıp 50 yaşında ama kendisine bile taş çıkaran annesine sarıldı. Annesi onu özledikçe İstanbul'a geliyor, her gün görüntülü arıyor kızına ulaşamayınca evine güvendiği adamları yollatıp bakıyordu. Aklı gidiyordu kızına Helîn ana'nın.Öykü ağabeylerine, küçük kardeşine ve en büyük ağabeyi Şîvan'ın hanımı Nûjîn'e sarılıp odasına çıkmak için izin istedi. Çok yorulmuştu, güzel bir duş alıp uyumayı düşünüyordu. İznini aldıktan sonra avlu'nun ucunda ki merdivenlere yönelip odasına çıktı. Annesi odasını temizletmiş fakat her şeyini eskisi gibi bırakmıştı. Kocaman bir odası vardı Öykü'nün, eskitme yatağı, eskitme dolabı adeta antika gibi duruyordu. Duşunu alıp özlediği yatağına uzandı. Yarın babası'nın mezarına gidecek onunla konuşacaktı. Anlatması gereken bir sürü şey vardı ona.
Öykü uyumaya çıktıktan sonra Şîvan ağa kardeşi'nin gelmesi şerefine Halfeti'ye altın dağıtmış, yoksullara yemek yedirtmiş, 99 adet kurban adamış onu da köylere dağıttırmıştı. Daha sonra yemeklerini yemiş, çardakların da kardeşleriyle bir baba edasın da konuşmuş odasına çekilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZNEDAR
Fantasy-BERDEL KONULUDUR- +18 Maviliklerinde denizi ve gökyüzünü barındıran kadın, toprağın en koyu tonuna aşık olmuştu. Berdel onun için şimdi başlıyordu.