Kaçıncı sıçrayışı olduğunu sayamadan bir kez daha açtı gözlerini. Her seferin de kendi odasında uyanıyor, bir umutla yatağın sol tarafına bakıyordu. Bir daha ki uyanmasın da onun yanında olmak istiyordu, ama bu o geceden sonra mümkün bile değildi.
O gece gözlerini hastane de açmış, her şeyin kabus olmasını istemişti. İçinin acısı geçmemiş üstelik her dakika, her saniye çoğalmıştı. Bu iki sevgilinin birbirinden ayrılması gibi bir acı değildi, çok başka ve çok fazlaydı. Vücudu'nun neresine dokunmuş olursan ol, elinin izi vardı her yerde.
Evet Robin onu orda bırakmış, bir daha ne aramış ne de görmek istemişti. Kıyafetleri ve tüm eşyaları ertesi gün Öykü eve gelemeden konağa gitmiş, çalışanlar tarafından kendi odasına yerleştirilmişti. Öykü hastaneden gelir gelmez o kıyafetleri görünce sinir krizi geçirmiş, her şeyi yıkmış ve devirmişti.
O gün bilincini kaybedip yere yığıldıktan yarım saat sonra etraf da gezinen şoför tarafından farkedilmiş, hemen Şivan ağa'ya haber verilmişti. Genç adam yemeğinin ilk lokmasında kardeşinin haberini alınca korkuyla kendini dışarı atmış, kucağına aldığı gibi de hastaneye götürmüştü. Bir gün boyunca kontrol amaçlı hastane de kalmıştı Öykü, sorulan sorulara cevap vermeden sadece duvarı izlemiş, bir lokma yemek bile yememişti.
Tam bir hafta olmuştu, hala sessizliğini koruyor, kimseyle konuşmak istemiyordu. Annesi ve ağabeyleri çok uğraşmışlardı fakat sonuç değişmediği için bu konuyu uzun bir süre rafa kaldırdılar.
"Hiç mi düşünmüyor beni" diye geçirdi içinden yattığı yerden doğrulurken. Sonra kızdı kendine, sırf onu görmemek için erkenden yattığı gecelere, dokunmasına izin vermediği zamanlara bile. Keşke bir kere göğsün de uyutma şansı olsaydı onu, o zaman bu kadar acımasızca davranamazdı. Gece'nin iki'siydi henüz saat. Uyuyamıyordu fakat düşündükçe de kafayı yiyecek gibi oluyordu. Bir hafta boyunca her gelen postacıya korkuyla baktı camından. Ya boşanma kağıdı gelseydi o zaman ne yapardı Öykü.
Güçlü kalmak istiyordu, onu dinlememiş birini bu kadar çok düşünmek istemiyordu. Onu istemediğini son derece net bir şekilde belli etmişti Robin ağa.
Ona bir adım atmazdı, o bir adım atsın diye de canını verirdi.
Sahi Haznedar konağı nasıl karşılamıştı bu durumu, Fatih ağa oğluyla bir hafta boyunca kaçıncı kavgasını etmişti, Dewran hanım oğluyla kaç gündür konuşmuyordu. Murat ne kadar çok yetişmek istemişti arabanın arkasından. Diğer kardeşleri korkularından seslerini bile çıkarmıyorlardı, gerçi Robin ağa da her zaman ki gibi eve gelmek bile istemiyor, kimsenin yüzünü görmek istemiyordu.
Pişman mıydı?, asla.
Siniri geçmek bilmiyordu, yatağına sadece o gece yatma cesareti göstermiş, göğsüne giren acıyla geri kalkmıştı. Kıyafetlerini uzun uzun koklamış, Öykü'nün yastığına koymuştu kafasını.
Öykü tekrar kapattı gözlerini, Robin'in yüzü gözlerinin önüne gelince geri açıp yatak da doğruldu. Camını açıp derin bir nefes çekti içine, midesi inanılmaz derece de ağrıyordu, yemek yemediği için olduğunu düşündü. Camı kapatıp yatağına oturacağı sırada midesinin keskin bulantısıyla kendisini banyoya atıp klozetin kapağını açtı. Bu süre zarfında midesine çok kramp girmiş, çoğu gecelerde de sürekli kusmuştu. İstifra ettikten sonra ağzını çalkalayıp yatağına döndü. İçinden gönlünün ferahlaması için inşirah suresini okuyup gözlerini kapattı.
Ayrılığın sekizinci gününde yoğun bir mide bulantısıyla açtı gözlerini Öykü, hızlı bir şekilde kendini banyo'ya atıp klozetin önüne oturdu. Boş midesi sürekli istifra etmekten helak olmuştu. Kendini zorlamaktan içi acımıştı artık. Oturduğu yerden zor bela kalkarak lavabo da elini yüzünü yıkadı. Ayna da ki yansımasına baktığında bembeyaz olduğunu görünce derin bir nefes verip gözlerine dolan yaşların akmaması için hızlıca kapattı gözlerini. Bir miktar öyle bekledikten sonra kapı sesi geldi odasından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZNEDAR
Fantasia-BERDEL KONULUDUR- +18 Maviliklerinde denizi ve gökyüzünü barındıran kadın, toprağın en koyu tonuna aşık olmuştu. Berdel onun için şimdi başlıyordu.