"Bana başka seçenek bırakmadın Öykü."
Öykü yaşadığı şeyi idrak etmeye çalışıyordu. Kalbinin acısına dayanmaya çalışarak kendini hızlı bir şekilde geriye attı. Bu adama dokunmak bile istemiyordu.
"Ara çabuk!" Diye bağırarak gözyaşlarını sildi.
"Aramayacağım."
Robin asla geri adım atmıyordu. Sinirden gözü dönmüştü ve bu aileyi tamamen ortadan kaldırmayı düşünüyordu. Hangi hakla kapısına gelebilirlerdi, yürek mi yemişlerdi?
"Öyle mi?" Diyerek masanın üstünde duran vazoyu eline aldı Öykü. Hızla karşısında duran aynaya fırlatarak büyük aynayı tek hamle de paramparça etmişti.
"Napıyorsun!" Robin şuan ne dese boştu. O da anlamaya çalışıyordu bu kadının yaptığı şeyi.
Öykü kırılan bir parçayı eline alarak direkt olarak boğazına bastırmaya başladı. Robin ağa hayretler içerisinde izliyordu onu. Hızla karısına ulaşıp elindekini alacağı sırada Öykü bir adım geri attı.
"Beni de buna sen mecbur bıraktın Robin ağa." Kanlar yavaş yavaş süzülürken Robin korkuyla "yapma!" diye bağırdı.
"Ağabeyime bir şey olsun, Allah şahidim kendi canımı kendim alırım." Asla geri adım atmayacaktı. Boğazının acıdığını hissediyordu, eline gelen sıcak kan damlalarının da bilincindeydi.
"Tamam, tamam ne dersen onu yapacağım bırak çabuk!"
"Ara!"
Robin ağa hızla fırlattığı telefonu alarak aynı numarayı tekrar aradı. Telefonun açıldığını anladığı an "bırakın Şivan'ı!" Diyerek bir yanıt bekledi. Adamlarının hızlı davranacağını biliyordu fakat bir umut öldürmemelerini umdu. Karşıdan gelen sesle iyice işler çıkılmaz bir yol alacaktı.
"Kurtar o zaman, yetiştirin hastaneye." Doğruydu, Şivan ağa üç kurşun yemişti dakikalar içerisinde.
"Ne?" Dedi Öykü en kötü ihtimali düşünerek.
"Ne yaptın sen?" Diye sorarken elinde ki ayna parçası düşüvermişti. Ağabeyi ölmüş müydü yani.
"Ben baba yerine koydum onu, hiç mi için acımadı?" Derken yere çökerek ağlamaya başlamıştı. Robin telefonu kapatarak iki adım da yanına yaklaştı. Ona dokunmak için yeltendiğinde Öykü "dokunma!" Diye bağırarak kendini geriye doğru ittirdi.
"Yetiştirecekler hastaneye. Böyle yapma Öykü bebeğe bir şey olacak."
Doğruya, Öykü kendini yırtsa yeriydi. Robin ağa hala bebeği düşünüyordu. Hızla ayağa kalkarak kapıya ulaştı. Robin peşinden giderek belinden tutmuştu fakat Öykü farkında bile değildi. Kapı açılmayınca panik halinde anahtarı çevirmeye çalışmıştı ama anahtar orda yoktu bile. Kapıya vurmaya başladığı an Haznedar konağı telaşla kapının önüne yığılmıştı bile.
Murat ağa kardeşinin ne yaptığını tahmin edebiliyordu. Öykü'ye zarar vermesinden korktuğu için çalışanlardan yedek anahtar isteyerek hızla açtı kapıyı.
Öykü kilit sesini duyduğu an geri adım atacaktı ki küçük bedeni koca bir cüsseye çarparak durmuştu. Pes etmeyerek kendini ittirdi ve kapıyı açtı. Karşısında telaşla ona bakan Dewran hanım, Fatih ağa, Murat ağa ve eltisi Elif vardı. Dewran hanım, gelinin boynunda ki kanı görünce eli ayağı titreyerek kendini yere bırakmıştı.
"Ne yaptın lan sen!" Diye bağırarak kapıyı sonuna kadar ittirdi Murat ağa. Fatih ağa ise olayı idrak etmeye çalışıyordu.
"Bırak!" Diyerek Robin'in ellerine yapışmıştı. Fakat Robin, Öykü'yü o kadar sıkı tutuyordu ki Öykü'nün bir adım atması mümkün bile değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZNEDAR
Fantasy-BERDEL KONULUDUR- +18 Maviliklerinde denizi ve gökyüzünü barındıran kadın, toprağın en koyu tonuna aşık olmuştu. Berdel onun için şimdi başlıyordu.