Durduğu yerden aralıksız bacaklarını sallıyordu Öykü, kafasın da kırk tane tilki dönüyor, bir çıkış yolu arıyordu. Mutfağa giderek bir bardak su aldı ve oturma odasına geri döndü. Evde ki tek ses rahatlamak için televizyondan açtığı şömine sesiydi.Telefonunu eline alarak derin bir nefes verdi, annesine haber vermesi gerektiğinin farkındaydı çünkü Helin ana onu tam elli yedi sefer aramıştı. Hastaneden geleli epey bir zaman geçmişti, Öykü oturduğu yerden düşünerek zamanı farkında olmadan geçirivermişti. Şuan ise tam sabah ezanı vaktiydi, annesini tam arayacağı sırada Helin ana ondan önce davranarak aramıştı kızını tekrar. Derin bir nefes alarak telefonu açtı Öykü.
"Efendim anne." Diyerek karşıdan bir ses bekledi.
"Sana haber ver dedim kaç kere, nasıl merak ettim biliyor musun?" Helin ana sinirliydi, özellikle tembihlemişti bunu.
"Kafam dalgın anne, kusura bakma." Diyerek cevapladı Öykü.
"Ne oldu?"
"Doğruymuş, düşündüğümüz gibi." Bunu söylemek hiç istemiyordu. Bu bebeği doğurmak da istemiyordu. Robin'in bebeğine hayat vermek de istemiyordu.
Helin ana üzülsede belli etmemeye çalıştı, işler çok zorlaşacaktı onlar için ve bunun farkındaydı. Biri duyarsa her an kıyamet kopabilirdi.
"Allah'ın dediği olur, sıkma canını. Biraz daha kal orda, ben dayınla konuşacağım en yakın zaman da aldıracağız çocuğu."
"Anne bu çok zor." Diyerek annesinin devam etmesini engelledi Öykü.
"Adamın soyadını taşıyorum, her şeyim onun üstünde sence haberi olmadan bu bebeği aldırabilir miyiz?" Haklıydı, mutlaka farkedilirdi.
"Gerekirse eve gelip yapacaklar o ameliyatı." Helin ana bu kadar gaddar olmamalıydı, fakat işin ucunda kendi evladı vardı. O eve gitmesini hiç istemediği gibi, o eve geri dönmesini de asla istemiyordu.
"Neyse anne, sonra konuşur düşünürüz. İyi geceler." Diyerek telefonu kapattı Öykü.
Düşünmekten kafayı yiyecek kıvama gelmişti, merdiven altı bir yerde bu bebeği aldıramazdı. Şuan bebeği aldırabilmek için bir doktora gözükmesi gerekiyordu, onlar bir zaman belirledikten sonra bu bebek alınabilirdi.
Koltuk da yatar pozisyona geçtikten sonra gözlerini kapattı.
Uykusunu bölen telefon'un aralıksız çalması olmuştu, zora ki gözlerini açarak telefonu eline aldı Öykü. Dayısı arıyordu.
"Efendim." Dedi uykulu sesiyle.
"Uyandırdım biliyorum henüz çok erken, ama bir saat sonra evine doktor yollayacağım. Ultrason'a bakıp bebeği aldırmak için gün verecek."
Yememiş içmemiş bunu mu düşünmüşlerdi gerçekten, keşke aradan birkaç gün geçseydi.
"Tamam dayı." Diyerek telefonu kapattı Öykü. Yattığı yerden doğrularak yanında ki bardaktan bir yudum su içti. Televizyonu kapatarak bir şeyler yemek için mutfağa yönelmişti.
Aparatif bir şeyler hazırlayarak karnını doyurdu, etrafı toplayarak doktoru beklemeye başladı, yaklaşık yarım saat sonra zil sesi çalmıştı. Kapıyı açıp doktoru karşıladıktan sonra ona yardım ederek ekipmanları kurmuş, söylediği gibi de koltuğa uzanmıştı.
Doktor ilk önce karnına ultrason jeli sürerek ekranda ki keseyi inceledi.
"Ters giden bir şeyler var, bebeği aldırmasan bile dayanmaz zaten."
"Nasıl yani?" Diye sordu Öykü.
"Güçsüz, doğru gelişemiyor. Bu şekilde devam edersen bebek kendi kendine ölecek, kanaman ve ağrıların olacak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZNEDAR
Fantasía-BERDEL KONULUDUR- +18 Maviliklerinde denizi ve gökyüzünü barındıran kadın, toprağın en koyu tonuna aşık olmuştu. Berdel onun için şimdi başlıyordu.