Robin kollarına almıştı karısını, göğsüne yatırmış saçlarını okşuyordu ufak bir kız çocuğu gibi.
"Neden anlatmadın?" Dedi hiç istifini bozmadan.
Öykü, Robin'e doladığı kolunu çekip tam göğsünün üstüne koydu.
"Çocukça şeyler olduğunu düşünürdün" diyerek başını kaldırdı ve Robin'in gözlerine baktı.
"Ben sana istediğimi söylüyorum diye başkaları da söyleyecek değil" son derece sakinleşmiş, düzgün bir şekilde konuşuyordu karısıyla.
"Saçımla uzun zamandır kimse oynamıyordu"
"Bitlerini ayıklıyorum jîna min"
Öykü yattığı yerden doğrulup yorganı göğsüne çekti, hala utanıyordu ve büyük ihtimalle utanmaya da devam edecekti.
"Ben bitli miyim Robin?" Dedi ciddi bir şekilde.
Robin ise göğsünden kalkan karısının belinden tuttu yorganın altından.
"Bitli olsan da seni korurum jîna min"
"Kalbin yok ki Robin ağa" diyerek etrafı gözetledi Öykü, iç çamaşırlarını arıyordu etraf da.
Robin bu anın bozulmasını istemediği için belinden çekti karısını, Öykü dengesini kaybedip kocasının üstüne düşmüş yanlışlıkla da dudağına değdirmişti dudağını. Utançla geri çekildi hemen.
"Beni öpmeye ne kadar meraklısın" Robin ağa zaten uğraşmak için fırsat kolluyordu.
"Dengemi kaybettim ağam, isteyerek olmadı" dedi Robin'in yüzüne bakamadan. Gerçekten utanmıştı.
İki bacağı da Robin'in üstündeydi, genç ağa tek bacağını karısının bacak arasına koyarak kendine doğru ittirdi. Bu sefer öpmesi için kafasını iyice yaklaştırmış, saçının bir tutamını da kulağının arkasına koymuştu Öykü'nün. Karısını beklemeden ensesinden tutarak dudaklarına yapıştırdı. Uzunca bir öpücük bırakarak belinde ki yumuşak etini sıkmıştı.
"Kilo mu aldın sen?" Diye sordu tüy hafifliğinde ki karısına.
"Aldım Robin, yüz kiloya çıktım sıkma etlerimi."
Robin onu kızdırmaya bayılıyordu, ufak bir çocuk gibi hemen utanıp kızarması için her şeyi yapabilirdi. Diğer elini de Öykü'nün bacağına koyarak sıktı hafifçe.
"Bende diyorum kucağıma alırken neden bu kadar zorlandım."
Zorlanmamıştı, tek eliyle kaldırmıştı. Saatlerce yorulmadan o şekilde kalabilirdi.
"Bir daha da kaldırmazsın o zaman" dedi Öykü kalkmaya çalışarak. Fakat kocası fırsat vermeden daha çok sarıldı üstünde ki kadına.
"İstediğim zaman kaldırırım" diyerek tekrar öpmüş bu sefer bırakmamıştı. Bu anı bölen de Robin ağa'nın telefonu olmuştu. Sıkıntılı bir nefes vererek yatağın üstünde ki telefonun ekranına baktı.
"Aramaması için uyarmıştım birde" Öykü daha çok utanmıştı, resmen ağabeyleri şuan bu vaziyette olduklarını biliyordu.
"Efendim" diyerek açtı telefonu Robin, Murat ağa arıyordu.
"Çardağa gelin de sohbet edelim" dedi Murat ağa kardeşine.
Robin'in dudakları Öykü'nün dudaklarındayken "geliyoruz" demiş ve telefonu kapatmıştı. Dudaklarını yalayarak karısını tekrar öpmüş, belinde ki ellerini çekmişti. Öykü utana sıkıla kalktı yataktan, çarşafı az önce ki gibi göğsüne kadar çekmiş, yatağın yanında duran iç çamaşırlarını almıştı eline. Yorganın altından zor şer kilotunu giyinerek sütyeninden kollarını geçirdi. Kopçalarını bağlayacağı sıra da kocası ondan önce davranmış, sırtına uzun bir öpücük bıraktıktan sonra kopçasını bağlamıştı.
"Teşekkür ederim" diyerek yataktan çıktı Öykü, kocası ise arkasını dönmüş yerde ki boxer'ini alarak giyinmişti. Öykü'ye nazaran çok daha rahattı bu konuda.Öykü o tarafa hiç bakmadan siyah bir eşofman giyindi hemen, sweatshirt'ünü de giyinerek saçlarını hafif bir at kuyruğu yaptı. Ayakkabılarını da giydikten sonra eşofmanının ipini bağlayan kocasına döndü.
"Kalacak yerleri yoksa bu seferlik affedebilir misin?" Diye sordu Robin'in beklemediği bir anda. Telefonunu cebine koyarak karısının yanına ulaştı Robin, şuan yüzüne bakamıyor olması ona o kadar tatlı geliyordu ki.
"Hayır kurumu değiliz Öykü" diyerek karısının elinden tuttu ve kapıya yöneldi.
"Durumları gerçekten kötüyse" kocasının sert bakışlarını farkedince başını önüne eğdi ve "tamam" diyerek sustu.
"Benim işime karışma" dedi Robin uyarır bir şekilde. Birlikte odalarından çıkıp avluya indiler ve çardağa oturdular.
Durmaksızın sohbet etmiş, gülüp eğlenmişlerdi. Dewrân hanım kocasıyla birlikte konağa gelmiş, her şeyin yolunda olduğunu görünce içi rahatlamıştı. Gençleri orda bırakarak odasına çıktı ve uyudu. Çok geçmeden herkesin uykusu gelmiş, yorgunlukları baş kaldırmıştı. Birer birer odalarına çıkıp uyudular.
Haznedar konağının sabah saatlerinde ev'in erkekleri şirkete gitmek için yola koyulmuş, kadınlar ise avluyu yıkamışlardı. Elif biraz halsiz olduğu için Öykü eltisine kıyamamış, yükünü azaltmak için çoğu işi kendi halletmişti. Durmadan midesi bulanan eltisine bakarak yüzünde ki değişikliği çözmeye çalışıyordu.
"Elif hani derlerya, hamile insanın yüzü değişirmiş"
"Yok kız ne hamileliği" dedi Elif eltisine bakarak.
"İki gün önce bitti adetim"
"Olsun yine de test yapsan zararlı çıkmazsın"
Konak da torun isteyen Dewrân hanım ve Fatih ağa vardı. O kadar çok dile getiriyorlardı ki bu konuyu, Elif ise her zaman "yaşınız genç yapın bir tane daha" diyerek kayınvalidesi ve kayınbabası'nı ti'ye alıyordu."Öyle mi dersin?" Diyerek eltisine döndü Elif.
"Deneyelim" dedi Öykü, Elifin kolundan tutarak.
"Ama heves edecekler, gizli gizli almamız lazım"
"Yusuf ağabey'e söylesek" diyerek bir fikir attı ortaya.
"Olur olur" diye onayladı eltisini Elif. Kocasına bir mesaj yazarak akşam yemeğini yapmak için mutfağa girdi. Çalışanlara yardım etmeyi seviyordu iki gelin de.
Yusuf ağa ve Murat ağa önde, Robin ağa arkada olmak üzere konağa girdi üç adam akşam vakitlerinde. Ailecek yemekler yenilmiş, Elif eltisini de alarak odasına çıkmıştı.
"İçim içimi yedi sabahtan beri" diyerek gebelik testini aldı Elif, ardından lavaboya girerek test işini halletti ve aynanın önüne bıraktı ufak aleti.
"Hayırlısı olsun, yani olmasa bile üzülmene gerek yok" dedi Öykü. Elif'in üzülmesi en son isteyeceği şey bile olamazdı. Beş dakika boyunca sohbet etmişler, kurdukları alarm çalınca da hevesle ayaklanmışlardı. Elif banyoya girerek testi aldı eline ve kocaman gözlerini belerterek Öykü'ye döndü.
"Hamileyim, yemin Kuran hamileyim" dedi ve olduğu yerde zıpladı.
Öykü ise ufak bir çığlık atarak sarıldı eltisine.
"Analı babalı büyüsün, sağlıkla gelsin inşallah" dedi ve ayrıldı.
"Hemen gidip söyleyelim!" Dedi ve Öykü'nün elinden tuttuğu gibi koşarak odadan çıktı iki elti. Hızlı adımlarla merdivenleri inmiş, avlu da sohbet eden kayınvalidesine, kayınbabasına ve kayınbiraderlerine bakmıştı.
"Konağın ilk torunu geliyor!" Diyerek sohbete karıştı hevesle.
Yusuf ağa iki karış açılan ağzıyla ayaklanıp karısına sarıldı kocaman.
"Gözümüz aydın çawreşamın!"
Robin ise Öykü'yle göz göze gelmişti. Sadece ikisinin duyabileceği şekilde fısıltıyla konuştular.
"Sende yapsaydın jîna min, belki sende de vardır bir şeyler"
"Erken değil mi daha" diyerek kaşlarını kaldırmıştı kocasına şaşkınlıkla.
"İstiyorum jîna min, senden çocuğum olmasın mı?"
Öykü cevap vereceği sıra da Fatih ağa'nın sesi doldurdu kulaklarını.
"Darısı Robin'in başına inşallah!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZNEDAR
Fantasy-BERDEL KONULUDUR- +18 Maviliklerinde denizi ve gökyüzünü barındıran kadın, toprağın en koyu tonuna aşık olmuştu. Berdel onun için şimdi başlıyordu.