Odaya giren gün ışığıyla uyanmıştı Öykü, banyoya girip işlerini hallettikten sonra çıkmış, yatakta uyuyan kocasını uyandırmamaya özen göstererek mutfağa inmişti. Çay suyunu koyup salona geri dönmüş ve bahçe kapısını aralayıp temiz havayı içine çekmişti.
"Keşke hep burda yaşasam" diye geçirdi içinden kadın. Daha sonra havuzun kenarından dolanıp papatyaların yanına gitmiş yapraklarını sevmişti. Robin ağa dünün yorgunluğuyla uyanamamış, yattığı gibi kalmıştı. Dediğini yaparak karısının her yerinde bir iz bırakmıştı, Öykü bu izler geçmeden konağa nasıl döneceğini düşündü. Dudakları ve boynunun bir çoğunluğu morluğu da geçmiş simsiyah olmuştu adeta.
Bu sefer adımlarını geri içeri attı, kahvaltıyı hazırlamak için mutfağa girdi. Dolap da bulunan malzemeleri güzelce tabaklara yerleştirip birde yanına krep yaptı. Gelecekleri için dolap baştan aşağı doldurulmuş, tabiri caizse kuş sütü bile eksik edilmemişti.
Robin, yavaşça gözlerini aralayarak yatağın yan tarafının boş olduğunu farketmiş ve biraz sinirlenmişti. Bu kadın hep böyle kendisi uyanmadan yataktan kaçacak mıydı?
Yorganı üstünden yavaşça atıp altında bir şey olmadığını farketti, doğruya dün gece o yorgunlukla olduğu gibi kalmış, hemen uyumuştu. Ağır ağır kalkıp banyoya girdi, abdestini ve duşunu alarak belinde ki havlusuyla odaya geri döndü.Üzerine rahat bir şeyler geçirmiş saçlarına da hafif bir şekil vermişti. Bakımlı olmayı severdi genç ağa, tüm kızların gözbebeğiydi. Gittiği düğünler de veya her hangi bir toplanış da kimse gözünü alamazdı ondan, ama sinirinden korkar yanaşmaya cesaret bile edemezlerdi. Birde alçaklık kompleksi oluşurdu üstlerinde, "koca ağa bana mı bakacak?" Diye düşündürürdü insanları.
Gerçi hoş, şuan Urfa'nın en güzel kızıyla evli fakat değer bilmezdi.
Oda'dan çıkıp adımlarını merdivene yöneltti, karısı muhtemelen kahvaltı hazırlıyor ya da bahçe de çiçeklere bakıyordu. Çok severdi Öykü çiçekleri, kendisi de çiçek gibiydi zaten. Kocası canını bilerek yakıyordu farkındaydı bunun, ona şiddet gösteremeyeceğini bildiği için hıncını yatak da çıkarıyordu. Keşke o kadar utanmak zorunda kalacağına eve geç gelmeye devam etseydi.
Öykü kahvaltıyı hazırlamış tam çayları dolduracakken Robin mutfaktan içeri girdi, karısı eline çaydanlığı almış saçının bir tutamı gözünün önüne düşmüştü. Bugün hava serin olduğu için lacivert bir sweat, altına da tayt giyerek saçlarını dalgalı haliyle açık bırakmıştı. Robin, karısı farketmeden kafasını eğerek bir müddet bıraktığı izleri inceledi, bu morlukların geçmesi epey bir zaman alacaktı. Belli belirsiz gülümseyerek içeri girip sandalyesini çekti.
"Günaydın"
Öykü duyduğu sesle kendisine gelip kocasının yüzüne bakmadan yanıtladı onu, bu yüzle bakmak istemiyordu ona.
"Günaydın"
İkisi de soğuk nevale gibi oturup hiçbir şey konuşmadan kahvaltılarını ettiler. Robin ağa'nın sormak istediği sorular vardı fakat karşısında ki kadın daha yüzüne bile bakamıyordu. Kendisi konuşmasa Öykü bir ömür onunla konuşmaz sessiz sessiz geçirirdi yıllarını.
"Sevgilin oldu mu hiç?" Diye bir soru yöneltti bir anda sessizliği bozmak istercesine. Merak da etmiyor değildi tabii bilmeye hakkı olduğunu düşünüyordu. Öykü kendine yöneltilen soruyla şaşırıp kalsa da belli etmeden cevapladı kocasını.
"Olmadı" duymak istediği yanıt da buydu Robin'in. Ama kurcalamak daha doğrusu onunla uğraşmak istiyordu.
"Neden?"
Öykü, kocasının amacını anlamayarak gözlerini Robin'e sabitledi.
"İstemedim."
Şimdi uğraşma sırası ondaydı, kendi de bu tarz sorular sorabilirdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZNEDAR
Fantastik-BERDEL KONULUDUR- +18 Maviliklerinde denizi ve gökyüzünü barındıran kadın, toprağın en koyu tonuna aşık olmuştu. Berdel onun için şimdi başlıyordu.