Telaşla oturduğu yataktan kalkmıştı Öykü, bir sağa bir sola giderken elleriyle kafasını sıkıyor, saç diplerini çekiyordu. "Olamaz değil mi?, olamaz" diye sayıklarken Helin ana sıkıca tuttu kollarından.
"Kimse anlamadan test yapacağız, kimse duymayacak." Daha sonra oda'nın kenarında dua okuyan Nermin'e çevirdi bakışlarını.
"Tamam mı Nermin?"
"Tamam hanımağam" Nermin hızla başını salladı.
"Bu üçümüzün arasında kalacak, ne ağabeylerin ne de yengelerin hiçbir şey bilmeyecek Öykü." Eklemek istercesine üstüne basarak tekrar konuştu.
"Özellikle de Delâl bilmeyecek."
Öykü korkuyla izliyordu annesini. Ağlamamak için zar zor direniyordu. Helin ana, kızının nasıl korktuğunun bilincindeydi.
"Kesin bir şey yok keça min (kızım)" onu kollarının arasına alarak saçını okşamaya başladı Helin ana. "Sakinleş" diye de ekledi ardından.
"Anne olmaz değil mi, olmamıştır."
"Emin olacağız, bunun için de yarını beklememiz gerekiyor."
Bir müddet düşündükten sonra tekrar Öykü'ye ve Nermin'e baktı."Yarın sabah erkenden gebelik testi aldıracağım, ama bunun için de Yusuf'un yardım etmesi gerekiyor, bizden biri alırsa mutlaka gören duyan olur."
Nermin hemen "olur hanımağam, ben iner söylerim ona. Kuytu köşe bir eczaneden alır getirir." Yusuf da Nermin gibi konağın çalışanı, Nermin'in tek çocuğuydu. Konakta ki herkes çok severdi Yusuf'u.
"Aman diyim kimse duymasın Nermin, en gizli nasıl olursa öyle halledelim."
Nermin, başıyla tekrar onaylayarak bardakları aldı ve oda'dan çıktı. Önce mutfağa bardakları bırakmış, ardından tek solukla oğlunun yanına ulaşmıştı. Ona güzel bir şekilde durumu anlatmış, kimsenin bilmemesi ve görmemesi için de sıkı sıkı tembihlemişti. Yusuf ekmek yediği eve asla ihanet etmezdi. Eczacı bir arkadaşını arayarak muzip bir yalan söylemiş, sabah'ın beşinde de eczanede olacağını belirtmişti.
Hava aydınlanmadan önce kurduğu alarmla gözlerini açtı Yusuf, üstünü giyinerek sessizce konağın arka kapısından çıktı. Arkadaşına bir mesaj atarak yola koyulmuş, yaklaşık on dakika sonra da eczaneye ulaşmıştı. Açılış saati olmadığından dolayı eczane'nin kepenkleri bile kapalıydı. Arkadaşı siyah poşeti bir ceket'in arasına sıkıştırarak ön koltuğa, Yusuf'un yanına bıraktı.
Boş sokaklar da geçen yolculuğun ardından arabayı arka kapı'nın önüne parketti. Ceketi sıkıca kavrayarak konağa girmiş, direkt annesinin yanına gitmişti. Nermin, herkesin uyuduğuna emin olduktan sonra oğlundan gebelik testini alarak kontrollü bir şekilde Öykü'nün odasına çıktı.
Öykü sabaha kadar uyumamış, annesiyle konuşmuştu. Belki kafasın da fazla büyütüyordu, yorgunluktan olan şeyleri hamilelikten sanıyordu. Kapı'ya vurulma sesiyle oturduğu yerden kalkarak hızlıca kapısını açtı. Nermin hızla oda'ya girmiş, hemen kapıyı kapatmıştı.
"Kimse yok ortalık da, alırken de kimse görmemiş." Hala sessizce konuşuyordu çünkü duyulmaktan korkuyordu. Öykü elinde büyümüştü onun.
"Teşekkür ederim Nermin teyze." Öykü, içinde ki tuhaf hisle gebelik testini eline aldı. Helin ana, kızının başına bir öpücük bırakarak "bol bol dua et" dedi. Ardından Öykü banyo'ya girerek kapıyı kilitledi.
Gebelik testini poşetten ve kutusundan çıkarıp anlamaya çalışarak inceledi bir müddet. Nasıl kullanması gerektiğini bile bilmiyordu. Kısa bir araştırmadan sonra testi yaparak lavabo'nun önünde ki ayna'nın önüne bıraktı. Beş dakikası vardı.
Dakikalar saat gibi geçiyordu, sabredemeyerek banyo'dan çıktı ve derin bir nefes aldı. Helin ana korkuyla izliyordu kızını.
"Çıktı mı sonucu?" Diye sordu telaşla.
"Hayır, dayanamıyorum." Diyerek yere oturdu Öykü. Panikatağın zirvesini yaşıyordu şuan. Helin ana kızının yanına çömelerek ellerini avucunun arasına aldı. Bir kaç dakika da o şekilde beklemişlerdi, testin sonucu çıkmıştı fakat kimse cesaret edip de bakmaya gidemiyordu.
"Nermin abla" dedi Helin ana kızına bakarken.
"Sen bakar mısın sonuca?"
Nermin usulca salladı kafasını. Ağır adımlarla banyoya girdi ve aynanın önünde duran testi eline aldı.
Sevinmek ve üzülmenin arasında kalmıştı.
Evet, Öykü hamileydi. İki çizgi de çok net bir şekilde gözüküyordu testte. Bunu nasıl söyleyeceğini bilmiyordu. Testi aldığı yere geri bırakarak odaya çevirdi başını. Helin ana, anlamsız gözlerle izliyordu onu. Öykü, yüzüne bakmaya bile cesaret edemiyordu.
Nermin başını aşağı ve yukarı salladı yavaşça. Helin ana sıkıca gözlerini yumdu o anlık korkuyla. Bu öğrenilirse Öykü'yü almak zorunda kalırlardı, Haznedar evinde cehennemi yaşatırdı ona kocası. Ne de olsa kendi elleriyle bırakmıştı baba ocağına. Robin'e güvenmiyordu, asla güvenmeyecekti.
"Aldıracağız." Dedi aklına gelen düşünceyle. Öykü'nün gözünden bir damla yaş düşmüştü.
"Doğru mu?" Diye sordu incelen sesiyle. Nermin tekrar başını salladı genç kadını onaylayarak.
"Aldıracağız, kimse bir şey anlamadan halledeceğiz bu meseleyi."
Güçlü müydü Helin ana, vicdansız mı, doğmamış bir bebeğin vebalini alabilecek miydi. Asıl korkusu ne idi tam olarak, kendisi bile bilmiyordu. Tek bildiği bir şey vardı ki, o da şüphesiz kollarının altında ürkek bir ceylan gibi yatan yavrusuydu.
***
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın, sizlerle gelişmek ve kendimi resetleyebilmek adına burdayım. İstediğiniz konu da yorum yapabilirsiniz, sizi seviyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZNEDAR
Fantasy-BERDEL KONULUDUR- +18 Maviliklerinde denizi ve gökyüzünü barındıran kadın, toprağın en koyu tonuna aşık olmuştu. Berdel onun için şimdi başlıyordu.