Silahından çıkan sayısız kurşun önünde ki adamın ciğerlerini parçalamıştı adeta. Buna rağmen yapabileceğinin en beterini yapmak istercesine ateş ediyordu Robin ağa. Herkese her şeyin hesabını soracaktı. Kötülük onun alnına yazıldıysa artık cehennem azabı çektirecekti herkese. Önceden ne kadar güçlüyse, şimdi daha güçlü bir şekilde dönecekti meydana.
Murat ağa, hızla silah sesi'nin geldiği yere koşarak durdurmuştu kardeşini. Robin, bu adamı öldürmüş olsa bile azap veriyordu ruhuna. Kardeşinin kolundan tutup durması için yalvaracaktı neredeyse Murat.
"Benim evimde!" Diye bağırdı Robin.
"Benim evimde benim karımı vurmak ne demek lan!" Bağırmaktan boğazları patlayacaktı neredeyse. Yetişememiş olma ihtimalini bile düşünemiyordu Robin ağa. Öykü'yü o halde görünce nevri dönmüş, sırtında ki silahın sahibini öldürmekten beter etmişti.
Elinde ki silahı yere atarak Öykü'nün yanına ilerledi. Karısı tir tir titriyor, ağlamasının ardı arkası kesilmiyordu. Olayın şokunda olduğundan Robin'in geldiğini bile kavrayamıyordu genç kadın.
Kafasından tutarak kendisine bakmasını sağladı. Gözlerinde ki korku, az önce kendi yaşadığı korkunun birebir aynısıydı.
"Geldim, geldim jina min (karım)." Diyerek Öykü'nün kafasına sayısız öpücükler bıraktı. Oturduğu yerde onun yanına çömelmiş, kafasını göğsüne bastırarak saçlarını okşuyordu.
"Korkma, geldim." Diyerek bir öpücük daha bıraktı. Öykü'den ses gelmemesi bile onu o kadar kötü hissettiriyordu ki, şuan ondan başka hiçbir şey umrunda değildi Robin ağa'nın.
"Bana bak." Diyerek başını iki avucunun arasına aldı.
"Korkma, korkmayacaksın bak geçti." Alnını peş peşe öpmüş, kollarını bir an olsun sırtından çekmemişti.
"Robin." Dedi Öykü. Gözleri ağlamaktan şişmiş, sesi çatallaşmaya başlamıştı.
"Efendim, söyle güzelim." O kadar çok korkmuştu ki Robin, kendi sıktığı kurşunu bile milim milim takip etmişti, aynı anda ateş etme ihtimalini bile geçirmişti aklından.
"İyisin değil mi?" Bir hareket bekliyordu Öykü'den. İyi olduğuna dair bir şey yapmasını istiyordu. Öykü de bunu anlarcasına kollarını Robin'in boynuna sarmış, kendini onun göğüsüne bastırmıştı.
"Yetişemeseydin-"
"Öyle bir ihtimal yok, olamaz." Başını okşamış, ara ara da öpücükler bırakmıştı. Öykü, Robin'in kalp atışlarından ne kadar korktuğunu anlayabiliyordu.
"Sen iyisin değil mi, ağrın var mı?" Diyerek baktı karısının güzel yüzüne. Öykü sadece hayır anlamında başını sallamış, güvendiği kollar da gözlerini kapatmıştı. Her ne yaşamış olursa olsun, Robin canı pahasına yetişerek kurtarmıştı karısını. Ona bir zarar gelseydi asla affetmezdi kendini Robin, hem kendini hem de bunu yapanı asla affetmezdi.
"Odaya çıkarayım mı seni, ister misin?" Diye sordu göğsünde gözlerini kapatan karısına.
"Herkes iyi mi?" Diye sordu Öykü kendine gelerek.
"Elif iyi değil mi, Elif'e bir şey olmasın."
"İyi, herkes iyi merak etme. Sende iyisin değil mi?" Emin olmak istiyordu iyi olduğuna.
"İyiyim, ama kapıda ki korumayı vurdular." Dedi aklına gelir gelmez.
"Bana yukarı çık dedi. Çıkamadan vurdular o adamı." O sahne kafasında canlanmıştı tekrar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZNEDAR
Fantasía-BERDEL KONULUDUR- +18 Maviliklerinde denizi ve gökyüzünü barındıran kadın, toprağın en koyu tonuna aşık olmuştu. Berdel onun için şimdi başlıyordu.