Doktor tam olarak istediği şeyi duymuştu, bunun üzerine kafasını sallayarak malzemelerini toplamış, ardından da evden ayrılmıştı. Öykü, karnında ki jeli bir peçete yardımıyla temizleyip, çalan telefonunu eline aldı. Arayan Helin ana idi.
"Efendim anne" diyerek kulağına tuttu telefonu.
"Öykü iyi misin, nasıl geçti operasyon?" Helin ana gergindi.
"Operasyon falan olmadı anne." Dedi tok çıkan sesiyle.
"Nasıl olmadı?"
"Aldırmayacağım." Helin ana'nın istemediği şekilde konuşuyordu Öykü, çok fazla netti. O an yaşanabilecek tüm senaryolar gözünün önünden geçmişti Helin ana'nın.
"Ne demek aldırmayacağım kendinde misin sen?" Sesi sert ve yüksek çıkmıştı, o düşünceli halinden eser kalmamıştı.
"Aldırmak istemiyorum anne, tek başıma da ona bakabilirim."
"Öykü saçmaladın iyice, tek başına bakmana müsade ederler mi sence?"
Öykü kararlıydı, bu bebekten vazgeçmeyecekti. Başta onu istemediği için bile vicdan azabı çekiyordu, her şeyin sorumlusu Robin Haznedar'dı.
"Aklımda birkaç bir şey var. Boşanma davasını ben açıp, yurtdışına yerleşeceğim."
"Bu söylediğin şey imkansız, töre'ye ne söyleyeceğiz. Neden ayrıldılar dediklerinde ne anlatacağız. İnsanların yüzüne bakamayacak bir şey yaptığını düşünecekler, bu hepimizi felakete sürükler."
"Onu da Robin ağa düşünsün." Öykü uzatmak istemiyordu, annesi'nin onu düşündüğünü biliyordu fakat bu kadar katı davranmasını anlayamıyordu.
"Sana bir gün daha veriyorum, iyice düşün. Biletini aldıracağım derhal buraya geleceksin."
"Anne istemiyorum." Diye bağırdı Öykü. Kendi kararlarını kendi vermek istiyordu.
"Anlıyorum beni düşünüyorsun, ama ne hissettiğimi anlamıyorsun. Bırak kaçabildiğim kadar kaçayım. Rahat bırakın beni." Diyerek telefonu annesinin suratına kapattı.
Elleri titriyordu, zaten bu süre zarfında hormonlarını kontrol etmesi pek mümkün değildi. Acıktığını düşünerek mutfağa gidip bir şeyler yedi, ardından ilk kez bebeğini düşünerek kendine kocaman bir meyve tabağı hazırlayarak salona yöneldi. Filmler izlemiş, bebeklerin gelişim süresiyle ilgili videolar izlemişti. Neyin iyi, neyin kötü geldiğini iyice araştırarak aklına kazımıştı. İyi olması için her şeyi yapardı.
Robin ağa için de günler yavaş geçiyordu. Sürekli bir sıkıntının içinde buluyordu kendini, Murat kardeşini her gördüğünde iyi olması için uğraşsa da Robin hiçbir tepki vermiyordu. Eskisi kadar sinirli olmadığı da belliydi. Ne hissettiğini dışardakilere belli etmemeyi çok iyi biliyordu.
"İyi misin?" Diye sordu Murat ağa toplantı odasına girdiği gibi.
Robin ağa telefonuyla ilgileniyordu, kısa bir mesaj göndererek masanın üstüne bıraktı telefonunu.
"Evet." Dedi tok çıkan sesiyle.
"Akşam bir şeyler içmeye gitmek ister misin?"
"Hayır, işlerim var." Çalışması gerekiyordu, sorumluluğu artıyordu ve o da bunun bilincindeydi.
"Robin, bir şeyler saklamıyorsun değil mi?" Diye sordu Murat ağa. Birkaç haftadır kardeşi gizli kapaklı işler yapıyor, sürekli birileriyle konuşuyor veyahut mesajlaşıyordu.
"Saklıyorum."
Bu cevabı beklemiyordu Murat.
"Ne gibi bir şey?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAZNEDAR
Fantasy-BERDEL KONULUDUR- +18 Maviliklerinde denizi ve gökyüzünü barındıran kadın, toprağın en koyu tonuna aşık olmuştu. Berdel onun için şimdi başlıyordu.