Jungkook
Salona adımlamamla Taehyung'a bir bardak su uzatan hizmetçinin bana bakışlarını görmem bir olmuştu. Kadın benden tiksinir gibi bakıyordu resmen, sanki pis bir şeymişim gibi. Acaba parfümü çok mu kaçırdım diye düşünmeden edemedim. "Hoş geldin Jungkook" beni gördüğünde neşeli bir yüz ifadesiyle ayaklandı fil dişi rengi koltuktan Taehyung.
"Hoş buldum Bay Kim, davetiniz için tekrardan çok teşekkür ederim." Elini selamlaşmak için uzattığında donakaldım. Bu kadarı çok fazlaydı. Hiç hazır değildim onun o güzel ellerine dokunmaya. Yüzüme doğru gülümseyerek bana uzattığı eli birkaç saniye havada kalınca garipser gibi baktı bana.
Kendime verdiğim sözü hatırladım. Sakin ve normal davranmam gerekiyordu. Hızlıca eline uzanıp tokalaşmamızı sağladığımda avuç içimden alevlerin yükseldiğine yemin edebilirdim. Garip ifadesi silinip tekrar gülümsemeye bırakmıştı yerini. "Buyurun bahçeye geçelim. Arkadaşım da gelmek üzeredir zaten." Önümden yürümeye başladığında az önce onun eliyle temas ettiğime inanamaz gibi kendi elime bakarak takip ettim onu.
Bahçeye her barbekü yapışında olduğu gibi tahta bir masa yerleştirtmişti. Masaya vuran güneşi engellemesi için de kocaman bir şemsiye koyulmuştu tam yanına. Birkaç metre ötede barbekü ızgarasının başında duran adam etleri pişiriyordu. Masayı işaret ederek konuştu. "Buyurun lütfen" Heyecandan terleyen ellerimden birini pantolonuma sürterek masaya geçtim.
Diğer elimle onun eline dokunmuş olduğum için pantolonuma sürtmek istememiştim. Sanki ona ait izler silinecekmiş gibi sakınmıştım bir yere dokunmaktan. Bu elimi bir daha nasıl kıyıp da yıkayacağımı bile bilmiyordum.
Taehyung'un gösterdiği yere oturduktan sonra o da karşıma geçip oturdu. Tahta sandalyede arkasına yaslanarak bir kolunu yaslandığı kısmın üstüne doğru koydu. Güneş gözlükleriyle güneşe doğru çevirdi başını. "Bu aralar da havalar çok sıcak değil mi?" hafifçe gülümsedim. "Evet efendim, geceleri bile rüzgar esmiyor."
Bir süre daha oturmaya devam ettik masanın etrafında karşılıklı olarak. Ancak sanki dikkati hep farklı bir yerdeydi. Nadiren dönüp bana bakıyor ve dakika başı bahçenin kapısını kontrol ediyordu. Bahçe kapısında görünen son model araç garaja doğru ilerlediğinde heyecanla yerinde doğruldu. "Ah sonunda diğer misafirimiz de geldi."
Ben de onun kalkmasıyla beraber ayaklandım. Herhangi bir cevap vermeden beklemeye başladım. Ancak içime de bir kurt düşmemiş değildi. Neden bu kadar heyecanlanmıştı ki acaba? Aralarında dostluğun ötesinde bir şey olması fikri aklıma düştü birden. Belki de Bay Kim benim onu izlediğimi fark etmiş ve ondan uzak durmamı nazik bir dille ifade edebilmek için sevgilisiyle olan buluşmasına dahil etmişti beni.
Aklımdan geçen düşünceler yüzünden koca bahçede bir gram bile oksijen kalmamış gibi sıkıştı ciğerim. Sonra hemen kendimi telkin etmek için saçmalağımı ve bunların birer kuruntudan ibaret olduğunu tekrarladım içimden. Ben kendi iç dünyamla boğuşurken 'arkadaşı' da yanımıza gelmiş sayılırdı. Arabasını park ettikten sonra küçük dağları yaratmış gibi havalı bir edayla inmişti.
Taehyung, adam yaklaştığında birkaç adım ileri giderek kollarını açtı. "Sonunda gelebildin dostum beklemekten ağaç olduk." Adam da kollarını açıp sarıldı Taehyung'a. Onun yerinde olmak için nelerimi vermezdim diye geçirdim içimden. "Kusura bakmayın beklettim sizi de, son dakikada bir evrak işi çıktı bir türlü çıkamadım şirketten."
"Merhabalar ben Min Yoongi, sen de şu meşhur Jungkook olmalısın" elini bana uzatarak konuştuğunda beklemediğim bu açılış yüzünden şaşkındım. Vakit kaybetmeden eline uzanıp "Merhabalar efendim memnun oldum, evet Jungkook ben" demekle yetinsem de aklımda bir sürü soru işareti vardı. Ben nasıl meşhur Jungkook olabilirdim ki. Bay Kim adımı daha dün öğrenmişti.
Yoongi kendi eviymiş gibi rahat bir şekilde sandalyesine yerleşirken ben evladiyelik gibi ucunda oturuyordum tahta sandalyenin. İki elimi de nereye koyacağımı bilemediğimden kucağımda birleştirmiştim. Bayramlaşmaya akraba ziyaretine gelen çocuklar gibi görünmüyor olmak için tanrıya dualar ediyordum.
"Eee Jungkook kaç yaşındasın, nerelisin? Baya genç duruyorsun." Yoongi hizmetçiler tarafından masaya servis edilen birasından bir yudum alıp sorduğunda derin bir nefes aldım. "24 yaşındayım Efendim. Busan'lıyım."
"Efendimi sizi bizi bırakalım yahu, arkadaşça sohbet ediyoruz şurada" sözleri üzerine gülümsedim. Ne zaman dudaklarımı oynatsam Taehyung çok dikkatli bir şekilde bana bakıyordu ama nedenini anlamıyordum. Ağzıma odaklandığını fark ettiğimde paniklemiştim. Acaba dişimde bir şey mi kalmıştı? Bu ihtimali düşünmek bile istemiyordum, büyük rezillikti.
"Sizler kaç yaşındasınız?" her ikisine de yönelik sormuştum ama asıl merak ettiğim kişi elbette Taehyung'du. Hayallerimi kurarken bir yeni daha bilgi daha eklemek gibisi yoktu. "32'mizi devirdik be Jungkook" efkarlı bir şekilde kafasına dikti bira şişesini. Bu durum hem beni hem de Taehyung'u güldürmüştü. Güldüğümde yine aynı dikkat dolu bakışları hissettim yüzümde.
Artık rahatsız edici olmaya başlamıştı bu bakışları. Zaten o güzel gözlerini bana çevirmesi bile yeterince stres kaynağı olurken bir de böyle dikkatlice incelediğini görmek kendimi kötü hissetmeme neden oluyordu. "Bir sorun mu var Bay Kim?" sorumu beklemiyormuş gibi şaşırdığında hemen bakışlarının yönünü değiştirdi.
"Yok Jungkook ne olabilir ki?"
"Ah bilmiyorum, siz dikkatli bakınca ben de bir sorun var sandım." Konu sonunda kapandığı için derin bir nefes alarak önümde duran biradan bir yudum aldım. "Gülüşünü beğendiği için bakmıştır" Yoongi'nin konuşmasıyla ağzımdaki birayı yutamayıp boğazıma kaçırmam ve öksürmeye başlamam bir oldu. Taehyung aniden oturduğu yerden kalkıp sırtıma vurmaya başladı.
"Jungkook iyi misin?" elimle dur anlamında yavaşça kaldırdım elimi. Birkaç kez daha öksürüp nefeslendim. "İyiyim, iyiyim Bay Kim teşekkürler." Bu sırada Yoongi keyifle gülüyordu. "Gerçekten ben de merak ettim gülüşünü Jungkook, gülümsesene bir kere daha." Yoongi'nin ne yapmaya çalıştığına hiçbir anlam verememiştim. Taehyung ise gülmemi bekler gibi bakıyordu bana.
Kendimi onların eğlence kaynağı gibi hissetmiştim. Sahte bir gülüşle sırıttığımda Yoongi oralı bile olmazken Taehyung hala dikkatle inceliyordu. "Gerçekten çok güzel..." dalmış gibi gelişigüzel konuştuğunda işittiğim sözlerle gözlerim kocaman oldu ve hemen kapattım dudaklarımı. Yanaklarımın şu an ızgaradaki etlerin yanında pişen domateslerle aynı renk olduğuna emindim.
Ben hızlıca başımı eğince Taehyung da ne söylediğini algılamış gibi boğazını temizledi. "Ne güzel yani, insanın gülüşünün güzel olması çok önemi sonuçta." Taehyung toparlamaya çalışırken Yoongi alttan alta sırıtmaya devam ediyordu.
Neyse ki hizmetçiler yardımıma yetiştiler ve tabaklara servis ettikleri etleri masaya getirdiler. Alkol bana yaramadığı için sadece birkaç yudum almıştım biramdan. Ancak bir bira bile zıvanadan çıkmama yettiği için daha fazla içmek istemiyordum. Servisi yapan hizmetçiye döndüm. "Rica etsem bir bardak su getirebilir misiniz?"
"Senin çalıştığın evin sahibi de bu kadar kibar mı?" Taehyung'un sorusu ile yüzüm düştü, başımdan aşağı kaynar sular boşalmış gibi hissediyordum. Nereden çıkmıştı ki şimdi bu? "Hayır, çok daha kabalar." ağzıma bir lokma attım ama iştahım kalmamıştı. Yoongi'ye baktığımda onun sinirli bakışlarının hedefinin de Taehyung olduğunu gördüm.
En azından ikisinin birlik olup beni yerin dibine sokmasından iyidir diye düşündüm. Taehyung'un gözleri de Yoongi'yi bulduğunda yaptığını anlamış gibi toparlamaya çalıştı. "Yani zaten nazik olunmalı bence de" Yoongi bu kez gözlerini devirip yemeğine odaklanırken ben de hiçbir şey demeden başımla onayladım.
-끝-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Wish | Taekook
FanfictionTaehyung çevre baskısı yüzünden evlendiği Jungkook'a ayda bir istekte bulunma hakkı verir. * Bölümleri eksik görmüyorsunuz, Jungkook Taehyung'tan her yeni istekte bulunduğunda bölüm numaraları değişiyor. (1. ile başlayanlar ilk dilek ve sonrasında y...