6.3

4.6K 460 106
                                    


Bu bölümde geçen her türlü olay ve kişi hayal ürünü ve kurgudur. Gerçek kişi ya da kurumlarla bir ilişkisi bulunmamaktadır. 


Taehyung

"Lan ne demek Türkiye'ye gidiyoruz?" Olaylar beklediğimden çok daha karmaşık hale gelmiş, tamamen kontrolümden çıkmıştı. Arkamdan dönen işleri öğrenmiş olmanın şokunu sindiremeden kısmen katil olacağımızı idrak etmiştim. Bu da yetmezmiş gibi bir de şimdi de Türkiye'ye gidecektik !

"Kore sınırları içinde bu adamı nereye gizlersek gizleyelim bir şekilde cesedini bulacaklar ve işin ucu bize dokunacak. Ama eğer onu kimsenin haberi olmadan ülke dışına çıkarırsak onlar Kore'de aramaya devam etseler de elleri boş kalacak." 

Namjoon sırt çantasından helikopterde takmamız için kulaklıkları çıkarıp hepimize uzatırken soğuk kanlılıkla konuştu. "Peki Türkiye ne alaka ?" Bu kez aklı karışan Seokjin'di anlaşılan.

"Uyuşturucular Kore'den Fransa'ya giderken Türkiye'de depolanıyor da ondan." Jungkook da en az Namjoon kadar sakin bir tonda konuşurken çıtı pıtı olarak tanıdığım eşimin aslında ne kadar da dirayetli olduğunu fark ettim. Onun yerinde bir başkası olsa çoktan sinirleri bozulmuş olurdu. 

Belki polise gitmeye ikna etmek, belki de bu işin içinden sıyrılmak için ağlıyor olurdu.  Ama Jungkook her ne kadar korkmuş olduğu her halinden belli olsa da hiçbir sorun çıkarmadan Namjoon'un planına uyum sağlıyordu.

Bu hali nedeniyle bir anda içimde büyük bir sevginin baş gösterdiğini inkar edemezdim. Jungkook son derece sıradan ve güvenli bir hayat yaşarken bir anda benim yüzümden kendini tehlikeli işlerin içinde bulmuş, buna rağmen aylarca beni kurtarmaya çalışmıştı. 

Hepimiz helikoptere doğru yürürken, onu birazcık da olsa rahatlatmak amacıyla kolumu beline doladım ve bedenini kendime doğru çektim. Yürümeye devam ederken başını omzuma yaslayıp minik bir öpücük bıraktı aynı yere. Bu karmaşanın içinde bile sevgisini hissettirebilmesi inanılmazdı.

- - - 

Jimin

Nasıl yapmayı nereden öğrendiğini bilmediğim ama helikopteri uçuran Namjoon, yanında oturup onunla flörtleşen ve minik dokunuşlarda bulunmaktan çekinmeyen Seokjin, arka koltukta yüzü bize doğru oturan ve her halinden şaşkın olduğu belli olan Taehyung, yanında ise uykulu bir şekilde onun koluna sarılmış ve başını omzuna koyarak uyuklamaya başlayan Jungkook...

Karşılarında oturan ben, hala bana tripli olduğu için başını diğer yana çevirmiş olan Yoongi, arkamızda ise sürekli söylenmeye devam eden ve bunda aşırı haklı olan Hoseok ve bedeni Hoseok'un üzerine doğru yığılıp duran baygın Bay Carney...

Evlere şenlik bir manzaranın içerisindeydik doğrusu. Olayların bu kadar büyüyebileceğini ben de tahmin edememiştim. Yoongi'nin planının Bay Carney'i ortadan kaldırmaktansa Taehyung'u bu işin içinden çıkarmaktan yana olacağını düşünmüştüm. 

Ancak Yoongi, örgütün ne kadar köklü olduğunu, bu işe girenlerin çıkmasının tek yolunun ölüm olduğunu öğrenmişti yaptığı araştırmalar sonucunda. Tabi Taehyung'ların evde Namjoon'u arayacağını söyledikten sonra Taehyung o kadar büyük bir tepki vermişti ki, dönüş yolu boyunca Namjoon'un kim olduğunu sorup durmuştum.

En sonunda dayanamayıp 'kiralık katil arkadaşım' dediğinde ise ortalığı ayağa kaldırmıştım. Yoongi'ye "Böyle bir şeyi nasıl düşünürsün ? Sen katil misin, ayrıca neden kiralık katil arkadaşın var ki?" gibi bir sürü soruyu bağırarak yöneltirken aniden sağa çekmişti arabayı. 

"Jimin bir sakin olur musun lütfen?" Sakince sormuştu bana ama o an o kadar korkmuştum ki ne diyeceğimi bilemeden, düşünmeden konuşuyordum. "İnanamıyorum sen cidden de katilsin, keşke seninle evleneceğime Eve ile evlenseydim, en azından can güvenliğimden endişe duymak zorunda kalmazdım."

Ağzımdan aniden çıkan cümlelerle yüzünün an be an düşüşüne şahit olmuştum. Nasıl olmuştu anlayamıyordum ama tanıştığımız bu kısacık zaman içinde Yoongi'nin bana karşı derin duygular beslemeye başladığını hissedebiliyordum. 

Kendimden asıl beklemediğim ve beni en şaşırtan şey ise Yoongi'nin duygularının karşılıksız olmamasıydı. Her ne kadar kağıt üzerinde evli olsak da bazen kendimi onunla gerçekten aynı evde yaşasak, aynı yatakta yatsak nasıl olurdu diye hayal kurarak sırıtırken buluyordum. 

Bu nedenle o an Yoongi'nin hayal kırıklığının okunduğu yüz ifadesini gördüğümde ne diyeceğimi bilememiştim. Ben de tıpkı onun gibi sessizleşmekten fazlasını yapamadığımda "Merak etme sana zarar verecek halim yok. Hoş istesem de yapamazdım ya neyse." diyip arabayı tekrar çalıştırmıştı.

İşte o günden beri de ne zaman bir şey desem ters tepki veriyor, sürekli gergin bir aura saçıyordu etrafa. Ona haksızlık ettiğimi biliyordum elbette. Beni istemediğim bir evliliği yapmaktan kurtardığı yetmiyormuş gibi bir de abime istediğini veriyordu. Üstelik tüm bunları yaparken arkadaşının düşmanını da ortadan kaldırmıştı. 

Düşündüğümden çok daha fazla meziyeti olan bu adam çok da fedakardı. Ani bir korkuyla sarf ettiğim sözleri bu kadar umursaması bile bana hissettiği duyguların gerşekliğinin kanıtıydı adeta. Başımızdaki belalar çözülür çözülmez onun gönlünü almayı not ettim aklıma. 

Bir saati aşkın helikopter yolculuğu sonrası minik bir havalimanına iniş yapmıştık ama buranın halka açık bir yer olmadığı her halinden belliydi. Helikopterin yerini özel bir jet almıştı ve şimdi hep beraber yanımızda baygın bir herifle saatlerce yolculuk yapacaktık. 

- - - 

Gözlerimi açmama neden olan şey saçlarımda hissettiğim Yoongi'ye ait ellerdi. "Jimin kalk hadi geldik." Kendime gelmek için esnerken Jungkook'un yanına bakarak güldüğünü fark ettim. Başımı onun baktığı tarafa çevirdiğimde hala baygın olan Bay Carney'e sarılmış uyuyan Hoseok'u görmek beklediğim son şeydi. 

Ben de gülmeye başlamıştım ancak Namjoon'un Hoseok'u apar topar kaldırmaya çalışması gülüşlerimi kahkahaya evirmişti. "Başımıza bir boklar gelmeden şu pisliği bir temizleyelim de başka bir şey istemiyorum." Endişeli ve bıkmış bir sesle konuşan Taehyung kapısı açılan jetten ilk inen isim olmuştu. 

Bay Carney, Namjoon'un sırtında olmak suretiyle sırayla hepimiz jetten indiğimizde önümüzde camları siyah filmli büyük bir araç durdu. Kapısı içerden açıldı ve içerisinden önce izbandut gibi bir adam ve hemen arkasından da dizlerine kadar deri siyah çizmeler giymiş, aksiyon filmlerinden fırlamış gibi görünen bir kadın indi. 

"Merhaba Kim Namjoon, namını çok duydum ama tanışmak bugüne kısmetmiş demek." Kadın elini Namjoon'a uzatırken konuştu. 

Namjoon sırtındaki adamı kadının yanında duran izbanduta verir vermez selamına karşılık verdi elini tutarak. "Merhaba Celine Hanım, ben sizin aksinize namınızı hiç duymamıştım. İsminize erişmek bile hayli zordu doğrusu." Kadın kıkırdadığında devam etti Namjoon. "Ama sanırım sizin isteğiniz de bu yönde.. gizli kalmak."

Kadın daha da neşeli bir ses tonuyla karşılık verdi. "Aynen öyle Bay Kim." Daha sonra gözleri ile bizi süzdü. "Bu kadar kalabalık olacağınızı bilmiyordum." Bakışları Hoseok'un üzerinde fazlasıyla uzunca dolaştıktan sonra flörtöz bir tavırla önüne gelen saç tutamlarını düzeltti. 

Kendimi tutamayıp kıkırdamaya başlamamla yanımda duran Hoseok'tan dirsek yemem bir olmuştu. Boğazımı temizler gibi yapıp toparlamıştım. 

"Bay Carney'yi ortadan kaldırdıktan sonra yerine geçecek kişi de sizlerden biri o zaman?" Sorgularcasına bakışlarını üzerimizde gezdirdiğinde Taehyung bir adım öne çıktı. "Evet, benim. Kim Taehyung." 

"Memnun oldum Bay Kim. İsterseniz size bugün konaklayacağınız yere kadar eşlik edeyim. İş ile ilgili detayları yarın konuşuruz." Hepimiz başımızla onayladığımızda kadın yanında duran adama işaret verdi ve adam kucağında Bay Carney ile uzaklaştı. 

Biz ise arabaya binip yola koyulduk. 

-끝-




My Wish | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin