Jungkook
İşe gitmek kolaydı, çalışmak da kolaydı ama eve dönüş yolu benim için korkunç bir çileydi. Tüm gün ayakta kalmak yetmiyormuş gibi bir de bir saat boyunca eve dönebilmek için yürüyordum. Aslında bir noktaya kadar giden bir otobüs vardı ancak her gün otobüse para verebilecek bir bütçem ne yazık ki yoktu.
O anda tek istediğim şey bir an önce eve varıp duşa girmek olduğundan adımlarımı daha da hızlandırdım. Yürümeye devam ederken arkamdan gelen motor sesi ile kalp atışlarım da adımlarım kadar hızlandı. Çünkü bu saatte bu yolu Kim Taehyung ve benden başka birinin kullanması görülmüş şey değildi. Zaten etrafında hiçbir şeyin olmadığı bu yolun sonunda da onun konağı ve benim şahsına münhasır evimden başka bir yerleşke yoktu.
Bugün cumartesi olduğundan şaşırmıştım. Evde olması gerekmez miydi? Bu saate nereden dönüyordu acaba? Kendi düşüncelerimi kendi kendime eleştirmeye başlamıştım şimdi de. Bir sapık gibi adamın attığı her adımı takip ediyordum resmen. Ama elimden bir şey gelmiyordu ki... Onun o cennetten çıkmış yüzünü görme ihtimalini kaçırsam kendimi asla affedemezdim.
Acaba gözleri nasıldır yakından, uzaktan gördüğüm kadar güzel midir? Ya da elleri mesela, tutsam nasıl hissederim? Bir kerecik yanağından öpsem dudaklarım yanıp kül olur mu? Başımı göğsüne koysam ve kalp atışlarını dinlesem, kendi kalbim de onun temposuna ayak uydurabilir mi? Böyle sorular öyle çok meşgul ediyordu ki aklımı.
Çalışırken, yürürken, evde oturup onu görebilme ihtimaliyle bahçesini izlerken ve hatta çoğu zaman uyurken rüyalarımda bile o vardı hep aklımda. Salonumdaki bozulmaya yüz tutmuş radyomda çalan her şarkı yalnızca onu anımsatıyordu bana. Evet komik gelebilir kulağa ama ben gerçekten de hayatımda bir kez bile konuşmadığım, konuşmak bir yana dursun yan yana gelip gözlerinin içine bile bakamadığım bir adama aşıktım ne yazık ki...
Kendi düşüncelerimle boğuşurken artan motor sesine arabanın farları da eklenmişti şimdi. Gittikçe yakınlaşıyordu, bu da arkamı dönüp bakmak istememe neden oluyordu. Ancak kim olduğunu biliyordum zaten. Bu saatte ıssız bir yolda tek başına yürüyen bir adamı görmek yeterince korkutucu olsa gerek diye düşünüp bir de gözlerimi arabasına dikerek rahatsız etmek istemedim onu.
Arabanın hızlıca yanımdan geçip gitmesini beklerken olabildiğince sakin adımlarla yoluma devam ettim bu yüzden. Ancak beklediğim gibi olmamıştı. Arabanın bir türlü yanımdan geçmediğini görmek beni panikletiyordu. Taa ki gittikçe yavaşlayan araç yanımda durana kadar. Tam sağımda durmuştu, korkuyordum dönüp bakmaya.
Bu saatte yanımda bir başkasının durmuş olması düşüncesi çok korkunçtu. Kim olduğu belirsiz bir katil olabilirdi, kim vurduya gitmek istemiyordum. Ancak eğer bu duran araç Kim Taehyung'a aitse bu daha da korkunçtu çünkü benimle konuşmak için durması demek onunla yüz yüze gelmem demekti. Kalbimin buna dayanıp dayanamayacağından emin değildim.
"Pardon bakar mısınız?" gözlerim kendi kendine kapandı duyduğum sesle. Oydu emindim. Derin bir nefes alıp daha fazla garip görünmemek için başımı arabaya doğru çevirdim. Tanrım... Belki de çok yorulmuşumdur ve eve dönemeden yol kenarında uyuyakalmışımdır, belki tüm bunlar bir rüyadan ibarettir diye düşündüm. Aksi takdirde karşımdaki adamın gerçek olmasına inanmam öylesine zordu ki.
Şapkasını takmadığı nadir zamanlardan birine denk gelmiştim. Yumuşacık olduğunu hissedebiliyordum dokunmak için canımı vereceğim o saçlarının. Hiç olmadığımız kadar yakındık birbirimize. Bu yüzden yüzünün her detayını inceleme fırsatı bulabilmiştim. Ne yazık ki gecenin karanlığı nedeniyle ne kadar incelesem de tam olarak vakıf olamamıştım oluştuğu her hücreye taptığım o yüze.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Wish | Taekook
FanfictionTaehyung çevre baskısı yüzünden evlendiği Jungkook'a ayda bir istekte bulunma hakkı verir. * Bölümleri eksik görmüyorsunuz, Jungkook Taehyung'tan her yeni istekte bulunduğunda bölüm numaraları değişiyor. (1. ile başlayanlar ilk dilek ve sonrasında y...