4.4

11.4K 1.1K 175
                                    

Jungkook

Şirketten içeri adımımızı atar atmaz havadaki gerginliği hissedebilmiştim. Herkes diken üstündeymiş gibi bir tavır içindeydi. İnsanlar hem bana hem de yanımda tedirgin adımlarla yürüyen Jimin'e ters ters bakışlar yolluyordu. Bu durum sertçe yutkunmama neden oldu.

Tam içeri gireceğimiz sırada kapıdaki güvenlik görevlisi tarafından durdurulup bir saat sorgulanmamızdan bahsetmiyorum bile. Adamın bizi içeri alması için Jimin'in Eve ile nişanlı olması bile yeterli olmamıştı. En sonunda Taehyung'un şirketinde hisse sahibi olduğumu kanıtlayan belgeyi göstermek zorunda kalmıştım.

Merdivenlerden yukarı çıktık sakin adımlarla. Tahmin ettiğimiz gibi yönetim katı oldukça sakin görünüyordu. Saate baktığımda 15:12 olduğunu gördüm. Bu da 15:00'da yapılması planlanan toplantının başlamış olduğu anlamına geliyordu.

"Ben Eve'in yanına geçiyorum. Lütfen çok dikkatli ol ve ne olursa olsun yakalanma Jungkook." Jimin'i başımla onayladım. Her ikimiz de birbirimize şans diledikten sonra koridorda ayrıldık. O sağa doğru giderken ben sola doğru yürüdüm.

Kimse ile karşılaşmamayı umarak odaların kapısındaki isimleri okumaya başladım. Sonunda koridorun en sonundaki Bay Carney'nin odası olduğunu tahmin ettiğim büyük kapının yanındaki kapının üzerinde Yönetici Asistanı yazısını gördüğümde vakit kaybetmeden girdim içeri.

Hemen her şirkette olması beklenildiği üzere sade bir odaydı burası. Kapıyı üzerime kapatıp hızlıca masaya doğru ilerledim. Masanın üzeri şansıma sıçayım ki karman çormandı. Elimden geldiğince her şeye göz atmaya çalışıyordum ama Bay Carney'e ait planın neye benzediğine dair en ufak bir fikrim bile yoktu.

Masanın her yanına dağılmış kağıtların altındaki kırmızı spiralli dosyayı aldım gelişigüzel elime ve sayfalarını hızla çevireye başladım. İşime yarayacak bir şey yok gibi görünüyordu. Dosyayı olduğu yere bırakacakken kahverengi defter dikkatimi çekti. Bu bir ajandaydı.

Sayfalarını karıştırmaya başladım bunun da hızlıca. İleri sayfalarda gelecek tarihlerin atıldığını fark ettiğimde anlamıştım aradığım defterin bu olduğunu. Hızlıca okumaya başladım. Gözlerimle sayfaları tararken koridordan duyduğum topuklu ayakkabı sesi ile elim ayağıma birbirine dolandı.

Kalp atışlarım dışardan duyulacak seviyede hızlanırken ne yapacağımı şaşırmış vaziyette etrafıma bakmaya başladım. Odada kendimi saklayacak bir yer arıyordum. Gözüme metalden yapılmış dosya dolabı çarptığında koşarak açtım kapağını.

Masanın üzerini nasıl bıraktığıma dair hiçbir fikrim yoktu. Üstelik ajanda da elimde kalmıştı. Toplantı neden bu kadar kısa sürmüştü ki? Şansıma lanetler okurken saklandığım dolabın üst kısmındaki minik boşluklardan dışarıyı izliyordum. Ben dolabın kapağını kapattıktan yalnızca birkaç saniye sonra kapının açılmasıyla boştaki elimi kullanarak ağzımı kapattım.

Ses çıkaracağım diye aklım çıkıyordu. Asistan odaya yalnız dönmemişti. Bay Carney de onunla beraberdi. İkisi içeri girdikleri anda kadın hızla kapıyı kapattı ve adeta üzerine atladı adamın. Gördüğüm beklenmedik manzara karşısında gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.

Bay Carney'nin karısı yıllar önce ölmüş olduğundan başka bir kadınla ilişki yaşaması pek tabi gayet normaldi. Ancak asistanı ile şirkette sevişmesi yine de garipsememe neden olmuştu içinde bulunduğum durumu. İkili birbirlerini deli gibi öpmeye devam ederken kadın attığı geri geri adımlarla masaya ulaştı.

Bir şeylerin yerinin değiştiğine dair şüphelenmelerinden duyduğum korku, Bay Carney'nin masanın üstünde ne var ne yok yere atması ve kadını kucağına alarak masaya yatırmasıyla son bulmuştu. Aslında bu yakınlaşmaları fena halde işime gelmişti. Kadın odaya tek başına dönüp çalışmaya başlasa ne halt ederdim bilmiyordum.

Yaklaşık 10 dakika kadar küçücük dolabın içinde Bay Carney ve asistanının sevişirken çıkardıkları seslere maruz kaldıktan sonra nihayet kapının tıklatılmasıyla ayrıldı ikili birbirlerinden. İkisi de hemen kendilerine çeki düzen vermeye çalışsa da masanın üzerindeki her şey yere saçılmış olduğundan durumu toparlamaları pek mümkün görünmüyordu.

"Gel!" Bay Carney gür bir sesle komut verdiğinde kapı aralandı ve kısa boylu gözlüklü bir adam odaya girdi. Ne olduğu hakkında hiçbir fikrimin olmadığı ancak işle ilgili birkaç şeyi getirdiğini söyledikten sonra ayrıldı adam odadan.

"Hay sikeyim faaliyet raporunu da maliyet defterini de." Adamın odadan çıkmasının ardından Bay Carney işinin yarıda kesilmesinden dolayı sinirlenmiş olacak ki okkalı birkaç küfür savurdu. Sonra da kadına akşam sendeyim diyerek çıktı odadan.

Birkaç saniye ardından asistan kadın da odadan çıktığında derin bir nefes aldım. Kanım damarlarımı patlatacak kadar hızlı akıyordu adrenalin yüzünden. Kimseye yakalanmadan odadan kendimi dışarı atmam gerekiyordu. Hızla kapıya doğru koştum.

Koridoru kontrol ettim gözlerimle. Görünürde kimse yoktu. Koşarsam dikkat çekeceğimi düşündüğüm için hızlı ama sakin adımlarla ilerledim koridor boyunca. Koridorun yarısından fazlasını geçtikten sonra sol taraftaki kadınlar tuvaleti olduğunu düşündüğüm kapıdan çıkan asistan kadınla karşı karşıya geldik.

Herhangi bir cümle kurmasına ve beni durdurmasına müsade etmeden hızlıca geçip gittim yanından. Bir şeylerden şüphelenmiş olmamasını umuyordum. Ama er ya da geç bir sorun olduğu ortaya çıkacaktı çünkü incelemek için yeterli fırsatımın olmaması nedeniyle ajandayı yanıma almak zorunda kalmıştım.

Koridorun diğer ucuna ulaştığımda camlı bir odanın içinde Jimin'in bir kadınla konuşmakta olduğunu gördüm. Eve olduğunu düşündüğüm kadının arkası dönüktü, Jimin ise yüzü bana dönük olduğundan geldiğimi hemen fark etti. Kadına hızlı hareketlerle veda ettikten sonra koşar adım yanıma geldi.

"Ne yaptın Jungkook halledebildin mi?" Bir yandan sorusunu yöneltirken bir yandan da hızla iniyorduk merdivenlerden. Kimse bizden işkillenmeden bu binayı terketmemiz gerekiyordu acilen. "Sıçtık Jimin çok büyük sıçtık." Şirket binasından çıkıp buluştuğumuz sokağa doğru adımladığımızda konuştum.

"Noldu lan yakalandın mı yoksa?" Jimin sözlerim üzerine aniden duraksayıp bana döndüğünde olumsuz anlamda salladım başımı. "E noldu o zaman Jungkook, söylesene." Sabırsızca sorduğunda ağzımı açmak yerine paltomun iç cebinden çıkarttım defteri ve ona uzattım.

Defteri eline alıp sayfaları karıştırdığında önce gülümsedi. Sonra ise başını kaldırıp güzüme baktı ve gülüşünden hiçbir şey kaybetmeksizin konuştu. "İşte şimdi cidden sıçtık."

- - -

Jimin ile beraber kimsenin bizi tanımayacağını düşündüğümüz bir parka gelip en ucra köşelerden birine oturduk. Kahverengi defteri tekrar çıkarttım paltomun içinden. Bu sırada Jimin üşümüş olan ellerini birbirine sürterek ısınmaya çalışıyor, bir yandan da sayıklıyordu. "Daha Eylül'e yeni girdik bu ne soğuk amınakoyayım ya!"

"Jimin şuna bak!" Dikkatimi çeken detayla ona döndüm hemen. Bakışlarını bana yönlendirdiğinde elimle işaret ettim. "Şuna bak 23 Eylül 1968 tarihli sayfada Paris uçak bileti rezervasyonu yazıyor."

"Evet ama kim bilir ne zamana alacaklar bileti?" Sıkıntıyla sordu. Bense sayfaları karıştırmaya devam ediyordum bu sırada. Ancak kayda değer farklı bir şey bulamadığım için canım sıkılmıştı. Aklıma gelen detay ile Jimin'e döndüm.

"Sen ev işini halettin mi? Eve Gabriel'i de alıp gidecek mi?" Jimin hiçbir şey demeden başını olumlu anlamda salladı ellerini ovuşturmaya devam ederken. "Nasıl becerdin çok merak ediyorum cidden." Gerçekten beni şaşırtacak hamleler yapıyordu her seferinde.

Keyifle kıkırdayarak cevapladı. "Ona abimin babasına ne gibi bir teklifte bulunarak evliliğe ikna ettiğini bulacağımı ve abimin işlerini baltalayarak babası için gereksiz hale getireceğimi söyledim." Sözlerini tamamladım ben de gülerek. "Böylece Bay Carney de seni damat olarak almaktan vazgeçecek."

-끝-

My Wish | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin