Jungkook
Sabah uyandığımda kendimi Taehyung'un kolları arasında yarı çıplak bulmayı beklemiyordum çünkü dün geceye dair hatırladığım son şey Taehyung gelene kadar koltukta biraz kestirmeyi planlayarak uzanışımdı. Uyurken beni buraya kadar taşımış olduğuna inanamıyordum. Üstelik öyle bir sarmıştı ki bedenimi, dışarıdan gören biri aşık olan tarafın Taehyung olduğunu bile düşünebilirdi.
Bir süre masumca uyuyan kocamı izledim öylece. Uyurken ne kadar da tatlı ve zararsız görünüyordu. Ancak hem kabalığı hem de bulaştığı işler göz önünde bulundurulduğunda Taehyung ve masumiyet yan yana getirilmesi güç kelimelerdi.
Ben ona bakmaya devam ederken gözlerini araladı uykulu bir şekilde. "Günaydın." Boğuk sesi sabahımı aydınlatan bir güneş gibi ışıldadı kulaklarımda. "Günaydın, beni uyurken mi taşıdın?" Herhangi bir cevap vermeden başını sallamakla yetindi. Kalkması için biraz geriye çekilmeye yeltendiğimde belimde duran eli sıkılaşarak beni olduğum yere mıhladı.
"Hemen kalkmak istemiyorum, biraz daha uyuyalım." Sözleri üzerine kalbim deli gibi hızlanırken cevap vermek yerine bedenimi tekrar yasladım ona. Başını eğip saçlarıma biraz daha yakınlaştırdı ve kapattı yeniden gözlerini. Bu ayki dilek hakkımda istediğim şey için kendimle gurur duyuyordum. Çünkü bu kadar güzel anlar yaşamama vesile olacağını hiç bilmeden istemiştim bunu.
- - -
Jimin ile konuşmamızın üzerinden iki gün geçmişti. Salonda her zamanki köşemde otururken çalan kapı sesini işittiğimde, son iki gündür yaptığım gibi heyecanla ayaklandım. Umutla kapıyı açtığımda sonunda beklediğim mektubun geldiğini anlamamı sağladı karşımdaki orta yaşlı ve hayattan bezmiş gibi duran postacıyı görmem.
"Kim Jungkook?" Adam sorgularcasına yüzüme baktığında hızla başımı sallayarak onayladım onu. "Benim." Elinde tuttuğu beyaz zarfı bana doğru uzatıp başka bir şey söylemeden arkasını dönüp gitti. Normal bir zamanda olsa postacının nahoş tavrından yakınacak olsam da elimde tuttuğum zarfın içinde yazanları öylesine merak ediyordum ki bir an önce açmak için kapıyı hızla kapattım adamı umursamadan.
Her ne kadar saat henüz öğlene yeni geldiği için Taehyung yakın zamanda eve dönecek olmasa da salonda değil de odamda açmaya karar verdim mektubu. Tedbiri elden bırakmamakta fayda vardı elbette.
Odamın kapısını sıkıca kapattıktan sonra loş ışığın bulunduğu masaya yerleşip hızla açtım zarfı ve hiç zaman kaybetmeden okumaya başladım.
Merhaba Jungkook,
Uzun süredir mektup yazmadığım için kendimi garip hissediyorum doğrusu. Bu mektubu okuduktan sonra yakmayı sakın unutma. Arkamızda kanıt bırakmak yapabileceğimiz en büyük hata olur.
Bu uyuşturucu işiyle ilgilenen birkaç kişi ile bağlantı kurdum. Meseleyle ilgili hiçbir detay ya da kişi ismi vermeden bilgi almaya çalıştım. Bay Carney ile ilgili de araştırmalar yaptım. Görünürde pamuk ticareti yapıyor ama Carnavalet diye bir ticaret yolu oluşturmuş.
Carnavalet dedikleri ticaret yolu Taehyung ile kurdukları ve uyuşturucu ticaretini de gerçekleştirdikleri yol diye düşünüyorum. Seoul'den başlayıp Fransa'nın Paris iline uzanıyor ve Paris'te bulunan bir müzenin ismini vermişler. Zamanında Bay Carney de defalarca Paris'e gidip gelmiş. Anlayacağın olaylar düşündüğümüzden de karışık görünüyor.
Bu olaylarla ilgili daha net bilgilere ulaşmamız için senin şirkette yetki sahibi olman gerekiyor. Bunun çok zor bir istek olduğunu biliyorum ama başka türlü bu işin içinden çıkabilmemiz mümkün görünmüyor. Bunu yapabilir misin? Cevabını 14'ünde verirsin.
Vakıf yemeğinde benimle bodrum katında buluş. Girişteki görevliye Park Jimin'in davetine icabet edeceğim de. O seni bana getirecek.
-Jimin
Mektubu ağzım açık bir şekilde okuduktan sonra ilk şaşkınlığı atlatıp mutfaktan aldığım metal kasenin içine yerleştirdim. Kibriti çakıp kaseye bırakmamla alev alan kağıdı Jimin'in söylediği gibi imha etmiş oldum böylece.
Jimin'in benden istediği şey çok büyüktü. Taehyung ile aramızda normal bir eş ilişkisi bulunmadığını bilmiyordu, belki de bu yüzden bunu yapabileceğimi sandı. Ama ne yazık ki benim bu isteğimi seve seve yapacak değildi Taehyung. Ancak bir sonraki ay için bunu isteyebilirdim. Hayır diyeceğine emin olduğum için mecburen onu tehdit etmeyi de göze almam gerekiyordu.
Tam bana ısındı derken böyle bir şeyin aramızı tekrar açmasını istemiyordum ama görünürde başka bir yol yok gibiydi. Belki işe yarar bir şeyler bulurum umuduyla çalışma odasına çıktım ve hızlıca tabloyu kaldırıp kasanın şifresini girdim. Beklemediğim şey ise şifrenin değişmiş olmasıydı. Birkaç kez doğru yazdığımdan emin olmak için tekrar bastım 0-1-0-9 tuşlarına sırayla. Ancak sonuç aynıydı.
Neden değiştirmişti ki? Belki de otomatik olarak değişiyordur ya da güvenlik amaçlı sürekli değiştiriyordur diye düşündüm ve mantıklı geldi bu fikir. Kasayı şimdilik pas geçtim ve kitapların arasında çekmece anahtarlarını aramaya karar verdim.
Yaklaşık yarım saatlik aramamın sonucunda oldukça eski görünümlü ve tozlanmaya yüz tutmuş bir kitabın arasından düşen minik anahtarla gülümsedim. Sanırım Taehyung beklediğimden daha öngörülebilirdi. Ya da ben onu tanıyordum artık. Anahtarı hemen yerden alarak çekmecelere yöneldim ve beklediğim gibi en üst çekmeceyi açtı anahtar.
Çekmecenin içinde kalın sayılabilecek mavi bir dosya bulunuyordu. Hızlı bir şekilde elime alıp dosyanın sayfalarını çevirmeye başladım. Daha ilk sayfada bir yapının fotoğrafı vardı. Fotoğrafın altına küçükçe Musée Carnavalet yazısını gördüğümde aradığım şeye yakın olduğumu hissettim.
Dosya oldukça kalındı ve burada incelediğim her an risk alıyordum. Ayrıca anahtarın bulunduğu kitap oldukça tozluydu. Bu da demek oluyordu ki Taehyung bu çekmeceyi uzun zamandır açmıyordu. Dosyayı yanıma almaya karar verdim ve çekmeceyi tekrar kitledim. Anahtarı aynı kitabın arasına, kitabı da aynı yerine yerleştirdikten sonra kimselere görünmeden odama gittim.
Dosyanın ilerleyen sayfalarına baktığımda Seoul'den Fransa'ya uzanan bu yolun harita üzerindeki işaretli noktalarının bulunduğunu gördüm. Seoul'ün üzeri 1 olarak işaretlenmişti. 2. işaretli nokta ise Türkiye'ye ait İstanbul iliydi. Ve son olarak Paris 3 olarak işaretliydi.
Bir sonraki sayfada ise Ayasofya Müzesi diye bir yerin resimleri bulunuyordu. İnceledikçe daha da ilginçleşen sayfaları hızlıca çeviriyordum. Bir sonraki sayfalarda Ayasofya Müzesi'ne ait olduğu yazan bodrum kata benzer bir yer vardı. Bu kapalı ve basık alan çuvallarla doldurulmuştu. Çuvalların içlerinde neler olduğunu bilemiyordum ancak birkaç sayfa çevirdikten sonra bunu da öğrenecektim.
İlerleyen sayfalarda da tıpkı Ayasofya'da olduğu gibi Carnavalet Müzesi'nin de bodrum katının resimleri vardı ve tıpkı diğeri gibi çuvallar bulunuyordu. Kafam allak bullak olurken sayfayı çevirmemle çuvallardan birinin ağzı açık çekilde çekilmiş fotoğrafını görmemle her şey kafamda oturdu.
Çuvalların içindekiler uyuşturucudan başka bir şey değildi! Paketler halinde hazırlanmış beyaz tozlar. "Tanrım Taehyung ne yaptın sen?" İşin içine girdikçe daha da kötüleşiyordu her şey. Kore-Türkiye ve Paris arasında gerçekleştirilen uluslararası bir suçtu bu. Bunun içinden hiçbir şey bilmeyen iki kişi olarak çıkmamız nasıl mümkün olabilirdi ki?
Sıkıntılı bir nefes vererek dosyayı kapattığımda saat hayli ilerlemişti. Bugünlük daha fazla kafa yormamaya karar vererek odamdaki en güvenli olabilecek yere sakladığım dosyayı bırakıp akşam yemeğimi yemek üzere mutfağa çıktım.
Gecenin devamında her ne kadar konu hakkında düşünmeme kararı vermiş olsam da, öğrendiklerim bir türlü çıkmıyordu aklımdan. Nasıl bir işe bulaşmıştı benim sevdiğim adam? Onu ilk gördüğüm günü düşündüm. Her şey ne kadar kolay ve masumdu. Gel gelelim bugün gelinen noktada işler tamamen bambaşkaydı.
-끝-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Wish | Taekook
FanfictionTaehyung çevre baskısı yüzünden evlendiği Jungkook'a ayda bir istekte bulunma hakkı verir. * Bölümleri eksik görmüyorsunuz, Jungkook Taehyung'tan her yeni istekte bulunduğunda bölüm numaraları değişiyor. (1. ile başlayanlar ilk dilek ve sonrasında y...