2.2

13.5K 1.2K 240
                                    

Jungkook

Ahizeyi kulağıma götürüp telefonun tuşlarını çevirmeye başladığımda, hala yaptığım şeyin tam olarak doğru olduğuna emin olmasam da olabildiğince olumlu düşünmeye çalışıyor, en fazla ne kaybederim ki diyerek kendi kendimi telkin ediyordum. Jimin denen adama Taehyung ile ilgili özel bir bilgi vermediğim sürece bu olaydan olumsuz etkilenmezdi.

Neyse ki böyle bir risk yoktu zaten. Taehyung ile ilgili hemen hemen hiçbir bilgiye sahip olmadığımdan bunları paylaşmam da mümkün değildi. Yine de kendimi gergin hissediyordum. Sonunda numarayı tamamladığımda birkaç çalma sesinin ardından açıldı ve karşı taraftan gelen tok erkek sesi gerginliğimi daha da arttırmaktan başka bir işe yaramadı. 

"Kim malikanesi buyurun." Adamın kullandığı malikane sözcüğünden de anlaşıldığı üzere varlıklı insanlardı. Ancak Jimin'in soyadının farklı olması garipsememe neden oldu durumu. "Merhabalar ben Park Jimin ile görüşecektim." Elimden geldiğince rahat ve kendimden emin konuşmaya çalışıyordum. 

"Kiminle görüşüyorum acaba?" Karşıdaki ses tıpkı Jimin'in bana daha önce söylediği gibi kim olduğumu sorduğunda onun yönlendirmesine uygun olarak konuştum. "Jung Hoseok." Yalnızca bunu söylememin ardından karşımdaki adamın ses tonu tamamen değişmiş ve az öncekine kıyasla çok daha ılımlı bir tınıda çıkmıştı. "Anladım efendim, hemen Bay Park'a haber veriyorum. Birkaç saniye beklemenizi rica edeceğim." 

Ben herhangi bir şey söylemeden ahizenin bir yere konulduğunu belli eden sesi duydum. Gergin geçen yaklaşık bir dakikalık bekleyişin ardından tekrar seslenildi ancak bu kez ismimle. "Jungkook sen misin?" Jimin'in sesini tanımak oldukça kolaydı. Kendine has bir inceliği ve ahenki vardı. "Evet benim." Ufak bir kıkırtı duydum. "Ben de tam umudu kesmeye başlamıştım senden. Demek teklifimi kabul etmeye karar verdin." 

Keyfi yalnızca ses tonundan bile anlaşılabiliyordu. "Tam olarak kabul ettiğim söylenemez. Önce benden ne istediğini öğrenmeliyim. Taehyung'u riske atacak bir şeye asla evet demem." Jimin boğazını temizleyerek konuştu tekrar. "Merak etme, kafamdakileri düzgünce uyguladığımız takdirde herhangi bir zarar görmeyeceğiz. Ama bunları telefondan konuşmam mümkün değil. Sana vereceğim adreste buluşmamız gerek." 

Buluşma fikri gözüme fazlasıyla tehlikeli gelmişti. Ancak bu kadar ilerleyip onu aramış ve teklifine sıcak baktığımı hissettirmiştim çoktan. Buradan geri dönüş yoktu. "Bekle, kağıt kalem alıp geleceğim." Jimin'in onaylamasını beklemeden alelacele masada bulduğum ilk kağıt parçasını ve bir kalemi alıp tekrar telefona koştum. "Söyleyebilirsin yazıyorum."

"Itaewon caddesinin tam ortasındaki Kumaşçı Hee-Son'un dükkanını bul. Oradan sola döndüğünde köşe başında bir posta ofisi var. Oraki köprüden karşıya geçtiğinde bir park göreceksin. Orada bekleyeceğim seni. Ağzını yüzünü güzelce ört, kimsenin bizi tanımasını istemiyorum." Kendimi bir polisiye romanının içinde gibi hissetmeme neden olmuştu ciddiyetle söylediği sözler. 

"Tamam, peki ne zaman buluşacağız? Çok geç kalamam, Taehyung eve dönmeden evde olmazsam şüphelenir." Jimin tekrar kıkırdadı sözlerim üzerine. "Tahmin ettiğimden çok daha zekisin Jungkook. Bu meseleyi Taehyung'a anlatmaman isabetli bir karar olmuş. İşlerimizi zorlaştırmaktan başka bir şey yapmazdı." Tabi bunları söylediği sırada Taehyung ile aramızda böyle bir konuyu konuşabilecek bir ilişki olmadığını bilmiyordu. 

"Yarın öğleden sonra tam 3'te orada ol, bu sana uygun mu?" 

"Uygun, orada olacağım." Elimdeki kağıda endişeyle bakıyordum. "Öyleyse yarın görüşmek üzere Jeon." Sesinden keyif eksilmeksizin konuştu Jimin. "Görüşürüz." Kısa keserek telefonu kapattığımda içimi korku sarmıştı. Halk arasında 'büyük adamlar' olarak anılan bu zengin tabakanın işlerine aklım ermiyordu. Buna rağmen bu işe bulaşmak ne kadar mantıklıydı bilmiyordum. 

- - - 

Ertesi gün saat 14:00'ı gösterdiğinde kimselere görünmeden evden ayrıldım. Toprak yolda hızlı adımlarla ilerlerken eskisine göre daha fazla yorulduğumu hissediyordum. Alışkanlıklarım değişmişti, bir aydır doğru düzgün evden çıkmıyordum bile. Vücudum da pas tutmaya başlamıştı artık. Spor yapmam gerektiğini aklıma yazıp yoluma devam ettim.

Jimin'in söylediği parka varmadan önce çantamın içine tıkıştırdığım siyah şalları çıkarıp yüzüme sardım. Zaten kimsenin beni tanıyacağını düşünmüyordum çünkü hala eski paspal kıyafetlerimi kullanıyordum. Her ne kadar insanların bizi göreceği yerlere giderken Taehyung bana yeni kıyafetler veriyor olsa da, günlük hayatta kendi kıyafetlerimi kullanıyordum. 

Gözlüklerimi de taktıktan sonra parkı çevreleyen çitlerin arasından kapıya yöneldim. Etrafa baktığımda Jimin'e benzeyen herhangi birini göremiyordum. Gözlerim etrafı taraken omzumda beklemediğim anda hissettiğim el yüzünden korkuyla sıçradım yerimde. Hızla arkamı döndüğümde tıpkı benim gibi kendini gizlemiş olan Jimin'i gördüm.

"Korkuttun beni." Herhangi bir şey demeden ağaçların arasında kalan ve gizlenmek için uygun görünen banklara yöneldiğinde onu takip ettim. Ardından tıpkı onun gibi banka oturdum. "Kimseye görünmeden geldiğine eminsin değil misin?" O da en az benim kadar gergin görünüyordu. 

"Eminim." Hızlıca salladım başımı olumlu anlamda. "Bak Jungkook, sana güvenmek istiyorum çünkü başka çarem kalmadı. Ama güvenimi suistimal edersen seni doğduğuna pişman ederim bilesin." Tehditkar ses tonuyla konuştuğunda pek de oralı olmadım çünkü zaten ona kazık atmak gibi bir derdim yoktu. "Artık teklifinin ne olduğunu anlatmayı düşünüyor musun?"

Birkaç saniye duraksadıktan sonra konuştu. "Bay Carney'in şirketini batırmamız gerek." Sözleri üzerine ağzım şokla açıldı. Bay Carney ile yalnızca bir kez yüzyüze gelmiştim o da vakıf yemeğindeydi. Buna karşın kızı Gabriel'i ne yazık ki birçok kez görmek zorunda kalmıştım hatta kendisi ile hiç de hoş olmayan tanışmamız düğün gününde gerçekleşmişti.

"Jimin ne dediğinin farkında mısın? Benim bu konuda sana nasıl yardım etmemi bekliyorsun ki?" Jimin alayla güldü. "Taehyung sana işleri ile ilgili hiçbir şey anlatmıyor değil mi?" Şaşkınlıkla yüzüne bakmaya devam ediyordum. Bakışlarımdan cevabını almış olacak ki sıkıntıyla iç çekip devam etti konuşmasına. 

"Taehyung ve Bay Carney birlikte çalışıyorlardı. Yaptıkları işin ne olduğunu bilmiyorum ama tekin bir şey olmadığından eminim Jungkook. Bence illegal bir şeyler dönüyor." Gözlerim kocaman açılırken içim korkuyla dolmuştu. Taehyung'un başına böyle bir almış olmamasını umuyordum ama işleriyle ilgili nasıl bir tavrı olduğundan bir haberdim. Bu yüzden yapmaz da diyemiyordum. 

"Jimin daha ne yaptıklarını bile bilmiyormuşsun. Nasıl batıracağız koca şirketi. Bay Carney çok zengin birine benziyor." 

"Öyle zaten. Nasıl yapacağımızdan henüz tam olarak emin değilim çünkü dediğim gibi, tam olarak ne yaptıklarını ben de bilmiyorum." 

"Peki tamam, hadi diyelim girdik bu işe. Ama merak ediyorum neden bunu yapmak istediğini." 

"Sana bunu henüz söyleyemem. Önce güvenimi kazanman gerek Jungkook." Cevabı üzerine biraz sinirim bozulmuştu doğrusu. Buraya gelmem bile başlı başına bir riskken hala kendimi kanıtlamam gerektiğini söylüyordu. "Ne yapmamı istiyorsun 'bana güvenmek için'?" 

Cümlemin sonuna yaptığım vurgudan sinirlendiğimi anlamış olmalı ki daha sakin bir tonda devam etti. "Hemen celallenme, bu mesele benim için hayati önem taşıyor Jungkook. Temkinli davranmak mecburiyetindeyim. Senden istediğimse, Bay Carney ve Taehyung'un ne işler karıştırdığını öğrenmen. Böylece nereden başlamamız gerektiğine dair bir fikrimiz olacak." 

"Eğer ki illegal bir şey yapıyorlarsa bunu sana neden söyleyeyim ki? Taehyung'u polise vermeyeceğin ne malum?" Şüpheyle sordum. "Merak etme eğer gerçekten düşündüğüm kadar pis bir işin içindelerse bunu bana söylemen karşılığında ben de senin eline kendimle ilgili bir koz vereceğim. Böylece ikimiz de birbirimize karşı koz sahibi olacağız ve birbirimizi satmayacağımızdan emin olacağız." 

-끝-



My Wish | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin