Çay bahçesinde buluşmalarının arasından neredeyse bir hafta geçmişti. Özgür bu süre zarfında yeni, sakin hayatına alışmaya çalışıyordu. Okuldaki hareketli yıllardan sonra kendisini bir bebek kadar boş hissediyordu. Bebekler gibi sadece yemek yiyor, uyuyor, tuvaletini yapıyor ve arada bir yaşam belirtisi veriyordu.
Bu boş günler öylesine ağırına gidiyordu ne yapması gerektiğini düşünmemek için de kendini uykuya vuruyordu. Ailesi onun bu haline üzülüyor fakat ellerinden de engellemek adına bir şey gelmiyordu. Oğullarının siyaset tutkusunu bilseler de babası bile artık uğraşmasını istemiyordu. Oğlunun artık bir iş bulup başına geçmesini istiyordu.
Özgür'ün ise kafasında bambaşka planlar vardı. Bir iş bulmak tabii ki planının bir noktasında yer kaplıyordu fakat bambaşka bir planı vardı. Gelip gittikçe gördüğü ülkü ocakları yazısı iyice canını sıkmaya başlamıştı. Meydanı kurtlara bırakacak hali de yoktu. Bu yüzden Ankara'daki birkaç yerle temasa geçmişti. Geneli sol görüşlü derneklerdi. Amacı dernek temsilcisi olup yaşadığı ilçeye de bir ofis açmaktı. Hem davasına bağlı olacak, hem bir uğraşı olacak hem de o ülkücülere ortalıkta yalnız kurt olmadıklarını gösterecekti. Nereden baksan karlı bir işti.
"Abi şimdi ben doğru anlıyorum değil mi? Biz burada vakfın temsilciliğini yapacağız."
Özgür bir yandan çayını yudumlayıp bir yandan Mustafa'yı onaylarken dördü de kafa kafaya vermiş pür dikkat Özgür'ü dinliyordu.
"Peki derneklere siyaset karıştırmak yanlış bir şey değil mi? Ben mi yanlış biliyorum?"
Özgür derin bir nefes alıp başını aşağı yukarı salladı. "Aslında olması gereken o tabii ki Yusuf kardeş. Orası bir sivil toplum kuruluşu nihayetinde. Fakat ülkede bildiğin üzere her şey olması gereken yolda ilerlemiyor. Bu dernek genel olarak siyaset üzerine kurulmuş bir oluşum. Benim de hoşuma gitmiyor bir derneğin arkasına geçmek fakat insanlara bir şeyler anlatabilmek, özellikle bizim ilçemiz gibi kapalı olan insanlara, bu tür oluşumlarla daha kolay."
Özgür sözünü bitirir bitirmez Serhat ona onay verir gibi hızlı hızlı başını salladı. "Çok haklı bu konuda. Biz şimdi gitsek biz solcuyuz iktidar şöyle şöyle hata yapıyor desek kimse bizi sikine takmaz."
Mustafa "Haklısın." deyip onu onaylayınca Özgür bir dal sigara çıkarıp yaktı ucunu. Sigaradan bir duman çektikten sonra tek tek arkadaşlarına baktı. "Eee siz benimle misiniz onu söyleyin?"
Net sesine karşılık ilk karşılık konuyu açtığından beri ilk kez sesi çıkan Cengiz'den geldi. Sol yumruğunu hafifçe yukarı kaldırıp "Seninleyiz tabii oğlum." deyince hızla Mustafa ve Serhat da başını salladı.
Gözler Yusuf'a dönünce o boğazını temizledi. Özgür bıyık altından gülüp ona baktı. Onu eğlendiriyordu. Boş hayatına Yusuf'u tanımak ve derdini daha ona hiç sormadan anlamak renk getirmişti. Oğlan muhtemelen solcu falan değildi. Kimse senelerdir peşinde koştuğu fikirlerini bir senede kapının önüne koymazdı. Yusuf da burada, solcuların arasında olmaktan memnun değildi fakat Alphan'ı bir şekilde alt etmek istediği belliydi. Özgür ile ortak noktaları buydu. Diğerleri ülkücüler ile karşı karşıyaydı. Özgür ise bizzat o kibirli kurt ile savaşmak istiyordu.
"Yusuf kardeş sen memursun. Şimdi başına bir şey gelir falan hiç uğraşma."
Özgür çaktırmadan onu kurtarmaya çalışırken Cengiz kaşlarını çatıp "Ne alakası var amına koyayım? Herif kaç sene ülkü ocağının içindeydi. O zaman bir şey olmuyor da şimdi mi oluyor?" diye hiddetlendi.
Özgür içinden arkadaşına söverken "Oğlum ülkü ocakları ve solcu bir dernek aynı mı sence?" deyince bir an oğlan duruldu. Tam ağzını açıp bir şey diyeceği sırada ise çay bahçesinde birden bir sessizlik oldu. Özgür ne olduğunu anlamak için kapıya bakarken giren dört kişi ile yüzünü buruşturmamak için zor tuttu kendini. Bugün yine Alphan nefreti yerindeydi.
"Geldi yine tipine soktuklarım."
Mustafa birbirlerinin duyacağı şekilde söylenirken Özgür tepkisiz kaldı. Mekanda herkes 'Hoş geldiniz reis.' temalı selamda bulunurken ağzının ucuyla "İngiltere kraliyet ailesi sanki şerefsizler." diye söylenmeden tutamadı kendini.
Herif bilmem kaç derece sıcakta bile siyah pantolon siyah gömlek giyiyordu. Özgür bir an görünüşün de bu işlerde ne kadar önemli olduğunu düşünüp kendi giydiği solmuş tişört ve şorta bakıp küfür savurdu. Bu şekilde insanlara kendi yoluna çekmesi ne kadar kolay olurdu(!).
"Oğlum şeytan diyor ki şunların suratına çak iki tane kasıntı kasıntı yürümek neymiş görsünler."
Cengiz de alevlenirken Özgür kitlenmiş tam karşılarına oturan dörtlüye bakıyordu. Yer yokmuş gibi diplerine kadar girmesi iyice canını sıkıyordu. Bilerek yaptıklarına yemin edebilirdi.
"Bize dört çay getirsene usta. Kaynar olsun."
Geçen gün gördüğü oğlanlardan biri çay söylerken "Buz gibi gelsin de zıkkımın kökünü iç kılçık Zeki." diyen Serhat'a çevirdi bakışlarını Özgür. Bozulan sinirleri ile sağlam bir kahkaha atarken birden bütün sesler sustu sanki.
Herkes onlara bakarken Özgür kendini tutamıyor kahkahalarına devam ediyordu. Serhat ve Cengiz de ona katılırken Mustafa bıyık altından gülüyor Yusuf ise tedirgince etrafına bakıyordu. Herkes iki masaya kitlenmiş pür dikkat izliyordu. Özgür gelmeden ilçeye namı yayılmıştı. Bu tür olayları çok desteklemedikleri için de sıcak bakmamışlardı onun dönmesine. Kendilerine olacak bir kargaşaya da hazırlamışlardı.
"Neye gülüyorsunuz lan maymun mu oynuyor?"
Az önce çay isteyen Zeki isimli çocuk yüksek sesle bağırırken Özgür yavaş yavaş gülüşlerini durdurmuş kızgın olduğu bariz belli olan oğlana bakıyordu. Kızarmış yüzü ve suratına beş beden büyük gelen ülkücü bıyıkları ile bir daha kahkaha atmak istese de durdurdu kendini.
"Kurtçuklar dışında başka hayvan göremiyorum ben."
Cengiz yüksek sesle konuşunca bu Zeki tam sandalyeden kalkıp saldıracaktı ki kolundan tutulması ile yerine geri oturmuştu. Özgür parmakların sahibine bakınca Alphan ile göz göze geldi.
"Adabınızla oturun. İki bardak çay içmeye geldik tat kaçırmaya lüzum yok."
Özgür derin bir nefes alıp "Beş dakika önce edep de adap da tat da terk etti burayı." dedi. Sinirden kuduracaktı. Kalksın yakalarına yapışsın da gününü göstersin istiyordu. Suratına bir yumruk çakmak istiyor bunun içinde onun bir hareket yapıp başlatmasını bekliyordu. Asla bir kavgayı kendisi başlatmayacaktı.
Alphan girdap gibi gözlerini direkt muhatabına dikti. Özgür yine onun üstten bakışlarını, kibrini gördü orada. Midesi tiksintiyle bulanır gibi bir ifadeyle "Edep de adap da senin pek bildiğin kelimeler değil. Ne bu ilçede ne de bu mekanda sen gelmeden önce böyle bir olay yaşandı. Tatlı su solcusu olmaya devam et ama hiçbir zaman amacına ulaşamayacağını bil. Sizin gibilerin esamesi bile okunmaz burada." dedi. Özgür tam ayağa kalkıp saldıracağı sırada Mustafa tuttu kolunu.
"Abi sakin ol amaçları belli. Boşver."
Alphan önüne konan çaydan keyifle bir yudum alırken Özgür dişlerini sıkıp sakinleşmeye çalışıyordu. Daha fazla onun bu iğrenç tavırlarına dayanamayacağını anlayınca gürültü ile sandalyesinden kalktı. Arkadaşları merakla ona bakarken gözlerini direkt olarak çay içen oğlana dikti.
"Uluyanın sesinden korkan en adi bozkurt olsun."
Hızla mekanı terk ederken bildiği en kötü küfürleri saymayı da ihmal etmiyordu. Cebinden hızla telefonu çıkarıp kaydettiği numarayı aradı. Çok bile beklemişti. Telefon ikinci çalıştan sonra açıldı. Derin bir nefes aldı.
"Alo Başkanım müsait misiniz? Ben geçenki mesele için aradım. Uygunsanız şu işi hızlandıralım artık."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgürlük Ağıtları (bxb)
General Fiction*solcu- ülkücü "Sen cumhuriyet çocuğusun da biz orospu çocuğu muyuz?"