Özgür iki gündür kendini hiç iyi hissetmiyor sürekli uzaklara dalıp gidiyordu. Söylenenleri dinleyemiyor sorulara cevap bile vermiyordu. Bu hali hiç hoşuna gitmese de aklını bir türlü toparlayamıyordu.
Gözlerinin önüne sürekli aynı görüntü geliyordu. Rüyasındayken, ayıkken bile sürekli aynı yüz, aynı iki et parçası seriliyordu önüne. Neden düşündüğünü aklından çıkaramadığını bile bilmiyordu. Özgür salak bir adam değildi. İtiraf etmekten utansa da adamdan etkilendiğini biliyordu. O kor dudaklar neden aklından çıkmıyor tahmin edebiliyordu. Midesi bulanıyordu.
Özgür homofobik değildi. Okulda birçok kez de eşcinsel insanlarla oturmuş sohbet etmişti. Yaşadığı muhafazakar yere tezat saygısı da sonsuzdu. Olay bir erkeğe hissedilen çekim değildi aslen. Erkeklerden de hoşlanabildiğine şaşırsa da öfkesi ve utancı bambaşkaydı. Bu hislerin Alphan'a karşı olmasıydı. Bir noktada biseksüel olabileceğini kabul ediyordu fakat ülkücüye olması son derece kötüydü. En azından duygusal değil diyerek teselli edebiliyordu kendini.
"Oğlum sana diyorum beni duymuyor musun?"
Babasının sesiyle irkilirken "He baba duymamışım. Ne dedin?" deyince adam gözlerini kısıp şüpheyle oğluna bakmıştı. "Üç kere seslendim oğlum. Bir şey mi oldu sana? Kaç gündür bir hoşsun."
Özgür derin bir nefes alırken nasıl bir bahane uyduracağını düşünüyordu. Kusura bakma baba ülkücünün dudakları kaç gündür aklımdan çıkmıyor kafayı sıyıracak gibi oluyorum diyemeyeceği için "Yok babam ne olacak ya? Düğün telaşında koştururken yoruldum öyle." diye sıyrılmaya çalıştı. Başarılı da olmuştu.
Babası başını sallayıp "Doğru valla neyse ki yarın bitiyor hayırlısıyla. Allah kaza bela vermesin." diyince Özgür "Amin." diye mırıldandı.
Yarın düğün vardı. Her şey o kadar hızlı oluyordu ki Özgür yetişmekte zorluk çekiyordu. Bir gün içinde abisine damatlık bakmışlar, çalgıcıları ayarlamışlar, evin eşyalarını taşımışlardı. Özgür çığlık atıp kaçmak istese de abisinin mutluluğunu gördükçe daha da şevkle yardım ediyordu. Neyse ki peşine arkadaşlarını da takmıştı da biraz olsun yükü hafiflemişti. Gerçi en son Cengiz küfrederek kaçmıştı ama zaten artık bir önemi yoktu neredeyse bütün hazırlıklar bitmişti.
Kına gecesi yapılmamıştı. Cüneyt ne kadar diretse de Begüm olmasını istememişti. Hatta düğün bile istememiş sade bir nikahın yeterli olacağını söylemişti fakat bütün aile karşı çıkmış düğünsüz olmayacağını kesin bir dille söylemişlerdi.
"Sen bugün şu davetiyeleri dağıt oğlum. Kimseyi atlama evde yoksalar da kapılarına bırak."
Özgür yine çığlık atmak istese de durdurdu kendini. Başını sallayıp tekrar önündeki hesaplama defterine dönerken bir hayli tadı kaçmıştı. Zaten ilçenin insanından midesi bulanıyordu bir de evlerine tek tek gidip davetiye dağıtacak olması daha kötüydü. Sonra aklına gelen fikirle birden şeytanca sırıtmıştı.
Geçenlerde dernek için bastırdıkları el broşürlerini davetiyelerle beraber dağıtabilirdi. Böylece yorulduğu bir işe yarardı. Elindeki işi hızlıca bitirdikten sonra "Ben çıkıyorum şimdi baba. Alayım şu davetiyeleri de bizim çocuklarla dağıtayım."
Babası gözlüklerini çıkarıp başını sallarken "Biraz bekleyin de şu sıcak biraz geçsin başınıza güneş geçer." deyince Özgür gülüp başını sallamıştı. Dükkandan çıkarken babası arkasından bağırmıştı. "Davetiyeler evde biz aldık dün. Herkese dağıt bak kimseyi atlama."
"Tamam."
Özgür telefonunu çıkarıp direkt olarak Mustafa'yı ararken bir yandan da sıcaktan dolayı üstüne yapışan tişörtünü çekiştiriyordu. İkinci çalışta açılan telefonla Mustafa "He gülüm?" diye açmıştı telefonu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgürlük Ağıtları (bxb)
General Fiction*solcu- ülkücü "Sen cumhuriyet çocuğusun da biz orospu çocuğu muyuz?"