Alphan hayatında ilk kez hislerinin mantığını körelttiği bir evreye girmişti. Çok uzun zaman önce kalbini bir hapishaneye kapatmış da sanki birden oradan firar etmiş gibiydi bir yumruktan ibaret olan organ. Alphan ise bu histen hiç de rahatsız değildi.
Seneler önce, daha küçük bir çocukken bile babasından tek duyduğu nasihat akıllı olmasıydı. Kalbini kullanırsa bir gölgeden ibaret olacağını aklını kullanırsa padişahlar gibi yaşayacağını söylemişti babası bir keresinde. Alphan bu sözü ne zaman düşünse derin bir kasvet çökerdi bütün bedenine. Çünkü Alphan bu sözü daha küçük aklıyla kavramaya çalışırken bile babasının onu sevip sevmediğini düşünürdü. Cevabını hiç bilmediği soru canını acıtırken bile babasının söylediği şeyi hiçbir zaman başaramayacağını düşünürdü.
Koca bir çocukluk babasının onu sevip sevmediğini anlamakla geçmişti esmer oğlan için. Ocağa gittiği zamanlar sevildiğini hissederdi Alphan. Babası sabırla her şeyi anlatır o da anlayamasa bile dinlerdi. Adam öyle bir tutkuyla anlatırdı ki ister istemez etkilenirdi. Yaşıtları oyunlar oynarken o babasını dinler, ülkücülüğün bütün temellerini öğrenirdi.
Uysal bir çocuk olmuştu çoğu zaman şimdi alev alev yanan gençliğinin aksine. Çalışkan, cesur ama küçükken bile ağırlığı olan biri olmuştu. Çocuklar kendi yaşında bile olsa ondan çekinir büyük gibi görürdü. O yüzden ki Alphan sanki onların lideri gibi olmuş, babasının ona öğrettiği şeyleri o da arkadaşlarına öğretmişti uzun zaman.
On yaşına gelip de ortaokula geçtiği zaman neredeyse etrafında ülkücülüğün timsali olmuştu. Öğretmenler bile ona karışmamış, Alphan küçük bir ülkücü grubu bile kurmuştu bile. Nereden baksan kusursuz bir çocukluk geçirecekti. Taa ki babasından herkesin önünde hiç hak etmediği o tokadı yiyene kadar.
Beşinci sınıfın ikinci döneminde sıra arkadaşı kantinden aldığı çikolatayı sırasında bırakıp yalnızca elinde babasının verdiği kitabı okumuştu Alphan. 'Bunu okursan daha çok öğreneceksin daha çok öğrenince daha çok bileceksin. Benim oğlum bilgili olmalı içi boş bir herif değil.' Tam olarak babasından duyduğu sözler bunlardı fakat minik çocuğun tek takıldığı nokta benin oğlum kısmı olmuştu. Babası her zaman sahiplik eki kullanmazdı. Kullandığı zamanlar ise Alphan'ın gözleri parıl parıl parlardı.
Alphan o gün olacakları bilseydi o sınıfta bir an bile durmazdı ama kitabın bitmesine son yetmiş bir sayfa kalmıştı. Bir kez tuvalete gidip gelmiş sonrasında yine okumaya devam etmişti. Çok sıkılıyordu, Zeki'nin evindeki çizgi romanlar onun için kabul etmese ve Zeki'ye saçma kitaplar okuduğunu söylese de son derece hoşuna gidiyordu. Yine de okumaya devam etmişti işte.
Sınıf arkadaşları beden dersinden eşyalarını toparlamak adına içeri girdiklerinde tam on altı sayfası kalmış bütün hareketliliğe rağmen okumaya devam etmişti. Tam sayfayı çevireceği sırada "Benim çikolatam nerede?" diye bağıran kızla dikkatini oraya vermiş kaşlarını çatmıştı. Alphan "Ne oldu?" diye sorarken yine de telaşsız, yardım etmek istemişti.
Kız "Çikolatam nerede?" diye yüzüne doğru bağırınca ise şaşırmıştı. Çikolatanın orada olduğunu o da görmüştü ama şu an nerede olduğunu bilmiyordu. "Bilmiyorum." derken inanmasını bekliyordu. Her zaman öyle olurdu, Alphan'a herkes güvenirdi. Çünkü o hiç yalan söylemezdi.
Kız "Sen yedin değil mi çikolatamı?" diye bağırmaya başlayınca ne yapacağını bilememişti Alphan. "Ben almadım bir şey." dese de sesi son derece korku dolu çıkmış kızı ikna etmeye çalışmıştı fakat sıra arkadaşı ısrarla inanmak istememiş ağlayarak çikolatasını yediğini söylemişti. Alphan ise susması için neredeyse yalvarmış yeniden ona çikolata almayı bile teklif etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgürlük Ağıtları (bxb)
Ficção Geral*solcu- ülkücü "Sen cumhuriyet çocuğusun da biz orospu çocuğu muyuz?"