İnsan kendini mutlu hissettiği zamanlarda hiçbir kuvvetin o mutluluğu bozamayacağını düşünür. Hiçbir güç sahip olduğu o mutluluğu elinden alamaz, içindeki huzur hiç kaybolmaz gibi hisseder. Fakat hayat bu kadar basit değildir aslında. Ne insanlar sınırsız mutluluğa sahiptir ne de huzursuzluk uğrak olmaz. Mutluluk da huzursuzluk da birdir aslında.
Fakat beklenmedik huzursuzluklar insana derin bir sancı verir. Beklenmedik ölümler, beklenmedik kayıplar, beklenmedik daha nice yıkımlar insanı içten içe sarsar. Çünkü kendisini ne bu fikre alıştırmış olur ne de mücadele etmek için herhangi bir tavır alır. En kötüsü de gerçeklerle yüz yüze kalır.
Şimdi Özgür ve Alphan, karşılarında kendilerine şaşkınca ve inanamaz gibi bakan Zeki'ye baktıklarında sıcak bir sonbahar akşamında soğuk yağmurun altında kalmışçasına sarsılmışlardı. Sarsılmışlar ve kendilerine gelmişlerdi. En önemlisi de gerçeğe dönmüşlerdi işte.
Onlara inanamaz gibi bakan, konuşmak istese bile ağzını açamayan bu şaşkın adam gerçekliğin ta kendisiydi işte. Düşman olmalarının değil, farklı ideolojilere sahip olmanın değil, bambaşka kişiliğe sahip olmalarının değil erkek olmalarının diyetini bu bakışlarla ödüyorlardı işte. Ödenmesi gereken bir diyet de bedel de yoktu esasen. Ama önemi yoktu işte. Sevginin de aşkın da önemi yoktu. Onların erkek olması bile taşlanmak için yeterliydi. Sevgi nedir bilmeyen topraklarda hiçbir gülümseme çiçek açtıramaz, bin gözyaşı kurak tarlaları yeşertirdi.
"Ne yapıyorsunuz lan siz burada?"
İkisi de cevap veremezken Zeki biraz daha yaklaştı en az kendisi kadar şaşkın olan iki oğlana. Yanlış gördüğünü düşünmek istiyor bir türlü kabullenemiyordu. Kondurmak istemiyor kendisini geçen üç dakikada tekrar tekrar duyduklarının gerçek olmadığına ikna etmeye çalışıyordu. İki erkek birbirine bu denli duygu dolu sözler söyleyemezdi. Kardeşi dediği, canından çok sevdiği Alphan'ın bir ibne olduğunu düşünmek bile istemiyordu.
Fakat bir yandan geçen zamanı düşündüğünde bütün kapıların bu yola çıktığını bilmek nefesini kesiyordu. Gecenin bir vakti dertlenmeler, imkansız sayılan aşklar uykusuz geceler... Hepsi aynı yolun yolcusuydu.
Özgür derin bir nefes alıp inkar etmek adına ağzını açacağı vaki hemen yanında olan esmer oğlan ondan hızlı davranıp bir adım öne çıktı. Özgür'ü kapatmıyor fakat hemen yanında bir adım önünde duruyordu. Ellerini iki yanında yumruk yaparken başı dik gözleri pek arkadaşına bakıyordu.
Hayatında birçok zorlu süreçten geçmişti. Lisede disiplin cezası alma pahasına sayamadığı kadar fazla kavgaya girişmişti. Bir öğretmen sınıfta kilosu yüzünden birisiyle alay ettiğinde ceza alacağını bildiği halde hocanın üzerine yürümüş sınıftakilerin zoruyla yerine oturmuştu. Üniversitede defalarca kez yumruklu kavgaya karışmış nezarethanedeki polislerle neredeyse ahbap olmuştu. Fakat ilkinde işin ucunu göremiyordu Alphan. En yakın arkadaşını, dostum dediği adamı kaybedebilir hatta tanıdığı herkes onların dilinde bir ibne olduğunu öğrenebilirdi. Ailesini, senelerdir uğraştığı konumunu, sevdiklerini memleketini bile kaybedebilirdi Alphan fakat önemi yoktu işte. İlk kez bu kadar içten, ilk kez bu kadar kendi gibi hissediyordu.
Her şeyi reddedebilir, bir yanlış anlaşılma olduğuna arkadaşını ikna edebilirdi. Zaten kendisine söylememesi için yalvaran gözler bunu duymayı bekliyordu. Gerçek olmasa bile yanlış duyduğunu kabullenmeye ihtiyacı vardı fakat Alphan bunu istemiyordu. Yanlış da olsa, günah da olsa arkasında durmak başını kaldırarak söylemek istiyordu. Ondandır ki "Ne duyduysan o." dedi. Sesinde ne bir tereddüt zerresi ne de titreme vardı. Zeki başını iki yana sallarken o iki elini de arkasında bağladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgürlük Ağıtları (bxb)
General Fiction*solcu- ülkücü "Sen cumhuriyet çocuğusun da biz orospu çocuğu muyuz?"