Dernekte hummalı bir çalışma varken yaklaşık on kişilerdi. Birazı telefonlara bakarken diğer yarısı ise bilgisayar başından maillere bakıyordu. Özgür ise telefonda Ankara'dan sanatçılarla bağlantısı olan yakın bir arkadaşıyla konuşuyordu.
"Ben parası neyse vereceğim diyorum ya işte oğlum. Hem dernek etkinliği olacak illaki karşı tarafın da yararına yani."
Yarım saattir arkadaşını ikna etmeye çalışıyorken çocuk sürekli sorular soruyor bir türlü ikna olmuyordu. "Oğlum küçücük yer kimse gelmez ki amına koyayım." deyince Özgür iyiden iyiye sinirlenmişti fakat yine de çok fazla sinirlenip de işi bozmak istemiyordu.
"Kardeşim küçük olduğuna bakma cennet gibi bir yer. Hiç mi bulamayız lan?"
Çocuk bir süre düşünüp en sonunda Özgür'ün ısrarlarına daha fazla katlanamamış olacak ki "Tamam." dedi. "Bir şekilde halledeceğim. Ama kesinlik vermiyorum bak sonra beni suçlama olmazsa."
Özgür sırıtıp "Ya senin canın sağ olsun o zaman güzel kardeşim. Sen uğraş da gerisi önemli değil. Şimdi ben kapatıyorum bir ara görüşelim mutlaka Ankara'ya yolum düşerse." dedi. Ankara'nın adını söylediği anda buram buram özlemi hissederken çocuğa veda edip kapatmıştı telefonu. Özgür'ün gözünün önüne burada olmadığı zamanlar gelirken ne kadar mutlu olduğunu hatırlayıp burukça gülümsemişti. Kurduğu sol topluluğu ve derslerinden başka derdi olmayan sade biriydi. İdeolojisi dışında herhangi bir durumu ve düşünceyi kafasına pek takmazdı. Şimdi ise beyninin her köşesinde kazılı olan kara gözler hepsinin yerini almış gibiydi.
Severdi Özgür Ankara'yı. Esasında binalardan başka pek de bir şey yoktu. Havasının da pek güzel ve iç açıcı olduğu söylenemezdi. Ankara'yı yaşamadan sevemezdiniz. Özgür de öyleydi işte. Yaşamaktan kastı oraya yerleşmek değildi. İnsan Ankara'yı kalabalıkların arasında, beton binaların yamacında yaşardı. Ankara'yı hissedenler severdi. Özgür de bulunduğu süre boyunca hep hissetmişti Ankara'yı.
"Başkanım bir bakabilir misiniz?"
Özge'nin kısık sesiyle ona doğru dönerken sarışın kız tebessüm edip elindeki kağıdı göstermişti. "Bunu kaymakamlığa götüreceğiz imzalarsanız izin için." Özgür kağıdı alıp kısaca okuduktan sonra imzalamıştı. İzin vermeme olasılıklarını düşünerek "Sıkıntı çıkarsa dernek başkanının adını verin bu işle sen ilgilen iyice Özge herhangi bir sıkıntı çıkmasın." dedi.
Kız başını sallayıp kağıtları alıp odadan çıkarken Özgür gelen bağırtı ile Cengiz'e bakmıştı. "Kardeşim ben sana parasını vereceğim diyorum amına koyayım. Bedava ver mi diyorum?" diye bağırırken Özgür kaşlarını çatıp yanına gelmişti. Cengiz pantolonunun kemer yerini tutarken yüzü sinirden kıpkırmızı olmuştu.
"Kapat lan yavşak herif vereceğin bir kola çatladın iki lira fazladan satacağım diye. Şerefine tüküreyim senin orospu evladı."
Telefonu kapatıp yerine koyarken Özgür "Ne oluyor oğlum?" demişti. Cengiz burnundan nefes alırken ona korkarak bakan kızlara eliyle kusura bakmayın işareti yapmıştı. "Kızlar pardon ağzımı bozdurdu şerefsiz." Kızgın yüzü Özgür'e dönerken "Ya toptancıya şu kolayı sorayım dedim market satış fiyatıyla veririm diyor. O zaman marketten niye almayayım da senin gibi bir yavşaktan alayım dedim." dedi. Özgür arkadaşının sinirini bastırmak için elini omzuna koyarken "Tamam kardeşim sakin ol ya. Sikeyim ben onu." diye bir küfür de kendi mırıldandı.
Odadaki iki kız onların bu haline gülerken Cengiz de biraz daha sakinlemiş görünüyordu. İşleri biraz daha bitirdikten sonra yemek arasına çıktıklarında Özgür herkese çiğköfte söylemişti. Bir yandan dürümleri yerken bir yandan da şenlik hakkında konuşuyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgürlük Ağıtları (bxb)
Fiksi Umum*solcu- ülkücü "Sen cumhuriyet çocuğusun da biz orospu çocuğu muyuz?"