"Ne işin var burada!?" diyerek bağırmıştı Jungkook Haneul'a. O da ellerini boğazına dayanmış kola yerleştirmiş ve "Konuşmak istiyordum." demişti güçlükle.
"Ajan mısın yoksa!?"
"Şu silahı indirir misin!? Sadece konuşacağım!"
Jungkook silahı indirip geri çekilerek "Odama gizlice giren birini sarılarak karşılamamı bekleme." dediğinde "Amacımın gizlice girmek olmadığını belirttim." demişti. "Tamam, ne var söyle."
Böyle bir karşılaşma hayal etmiyordu Haneul. Belki de Jungkook'u burada zorla tutuyorlardı diye düşünmüştü. Bu yüzden orada karşılaştıklarında onu görmezden gelmişti. Tanımıyormuş gibi yapmıştı.
Yine de bir gariplik vardı.
Haneul yutkunup "Hiç tanıdık gelmedim mi sana? Ah, size?" diye sorunca Jungkook da yutkunmuştu.
Demek sorgulamayı bu kadar çabuk yapacaktı Haneul. Jungkook az çok birkaç gün bekler diye düşünmüştü.
"Tanımam mı gerekiyor?" diyen Jungkook kaşlarını çattığında "Hafızanızı falan mı kaybettiniz yoksa?" diye bir soru daha sormuştu. Jungkook da "Ne?" demişti anlamaz gözlerle. "Yoksa kayıp bir ikiz kardeşiniz mi var?"
Jungkook "Ne saçmalıyorsun sen?" diyip elindeki silahı beline yerleştirdiğinde "Aslında demek istedi-" diyerek devam etmişti sözlerine ama Jungkook "Bu kadar yeter, çık dışarı." diyerek Haneul'ın kolundan tutmuş sözünü yarıda kesmişti.
Onu çekiştirip kapıdan iterken "B-bi saniye!" demişti Haneul ama Jungkook onu hiç dinlememişti."Ya demek istediğimi anlamıyorsuz. Siz Jungkook'a ço-"
Kapatılan kapıyla sözü kesilen Haneul'ın gözleri dolduğunda sırtını kapıya yaslayıp gözlerini kapatmıştı Jungkook. Onca yıl sonra onun dudaklarından Jungkook adını duymak o kadar garip hissettirmişti ki onu. Hele ki onun gözlerinin içine bakarken.
Yaslandığı kapıdan ayrılıp dolan gözlerini silmişti Jungkook. Ardından da yatağının kenarına oturmuş ve saçlarını karıştırmıştı.
Çok özlemişti onu. Sesini tekrar duyabilmek sevindirmişti de.
...
Haneul otelin ikinci revirinde öylece masanın önündeki tekli koltukların birinde otururken içeri giren adamla burnunu çekip çaktırmadan gözündeki yaşı silmişti. Ardından arkasını dönmüş ve ona bakan doktorla göz göze gelmişti.
"Yeni hemşire sensin değil mi? Jung Haneul?" diyen doktora olumlu anlamda kafa sallayan Haneul gözlerini kaçırıp tekrar yere bakmaya başlamıştı.
Doktor birkaç adım atıp Haneul'ın yanına geldiğinde "Bir hemşiremiz daha var. Birazdan gelir tanışırsın." demişti gülümseyerek. Haneul da olumlu anlamda kafa sallamıştı.
"Sana burayı gezdireyim."
Haneul doktora baktığında "Gözlerin kızarmış." demişti onun gözlerine bakarak doktor. Haneul da birkaç kez gözlerini kırpıştırmış ve "Kaşınıyor, çok kurular." demişti gözleri ağlamaktan kızarmamış gibi.
"Ben doktor Oh Kang Hee. Ayrıca dolapta göz damlası var, kullanabilirsin. İyi gelir." Haneul ayağa kalkıp karşısındaki dolabı açıp göz damlasını eline aldığında "Gel, önce sana arka tarafı göstereyim." demişti doktor. Sonra ikisi odanın arka tarafındaki kapıya doğru gitmişlerdi.
Kapıyı açan doktor "Burası aslında göstermelik muayene odası." diyerek küçük odayı göstermişti. "Dolaplarda ufak tefek ilaçlar var. Normal bir revir işte."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bunny 2 | JJK
FanfictionZaman durmaz. Durmamıştı da. Yıllar geçmişti o günün ardından. Jungkook'unu kaybeden Haneul liseyi bitirmiş ve üniversiteye başlamıştı. Hatta üniversitesini bitirip mezun olmuştu iyi bir hemşire olarak. Hayatına devam etmekten başka çaresi yoktu. ...