Jungkook gözlerini açtığında başındaki ağrıyla yüzünü buruşturmuştu. Yatağında yatıyordu. Uyanabilmek için gözlerini kırpıştırmış ve ovalamıştı. Kafasını kaldırıp etrafa bakmıştı bir de.
Her yer dağılmıştı. Dolabın kapağı açık, kıyafetler yerlere atılmıştı raflarıyla birlikte. Kenardaki ayna kırıktı. Masa bir köşede, tekli koltuk ters bir şekilde diğer bir köşedeydi. Yerde sigara izmaritleri vardı.
Doğrulan Jungkook komodinin üstündeki telefonu eline aldığında "Odama bir temizlik görevlisi gönderir misiniz?" diye sormuştu. Ardından "Oda 901'e." demiş ve telefonu kapatmıştı.
Ayağa kalkan Jungkook ilk önce lavaboya gidip elini yüzünü yıkamıştı. Sırtı, beli, bacakları... Her yeri ağrıyordu. Dün gece ile ilgili hiçbir şey yoktu ama aklında. Son hatırladığı birkaç içki şişesi alıp ormandaki alana gitmekti. Haneul ile silah atışı yaptığı o eski ormanlık alana.
Kenardaki havluyla yüzünü kurulayan Jungkook dolabının yanına geldiğinde yerdeki kıyafetlere bakınmıştı. Bugün çalışmak istemiyordu. Kafeteryada bir şeyler atıştırıp revirden ağır bir ağrı kesici alacak ve odasına çıkıp dinlenecekti.
Yerdeki eşofmanını alan Jungkook, biraz uzağındaki tişörtü de almış ve banyoya girip üstünü değiştirmişti. Ardından tekrar çıkmıştı banyodan.
Karşısında temizlik görevlerini gördüğünde "Kusura bakmayın." demişti ona. Telefonu ve yerdeki kalın polar hırkasını alıp odadan çıkmıştı.
Bir eli başındaydı Jungkook'un. Baş ağrısı dayanılmazdı. İnanılmaz sıcak hissediyordu kendini. Buna rağmen hava soğuktu.
Bir kat inen Jungkook asansöre bindiğinde etraftaki insanlar biraz daha uzun süreli bakmışlardı ona.
Jungkook'u o oteldeki kimse takım elbise dışında görmemişlerdi onu.
Giriş kata inen Jungkook kafeteryaya girdiğinde hızlı adımlarla sıraya girmişti. Küçük poğaçalardan almayı planlıyordu. Ekmek gibi olanlardan.
Haneul da Jungkook'u görmüştü. Yüzü düşük, gözleri kapanmak üzereydi. Ayakta duracak gücü bile yok gibi görünüyordu.
Poğaçasını alan Jungkook hızlı adımlarla kafeteryadan çıktığında yönünü diğer revire doğru çevirmişti. Haneul ile karşılaşmak dahi istemiyordu çünkü.
"Ne olursa olsun onu seveceğim." düşüncesinden de vazgeçemiyordu Jungkook. O Kang Hee denen iğrenç adamı sevse dahi Haneul'ı sevmeye devam edecekti.
Revire girip hemşirelerden birine "Ağrı kesici alabilir miyim?" diye sormuştu. "Başım çok ağrıyor. Biraz ağır olsun."
Hemşire en ağırlarından olmasa bile ağırsayılabilecek bir ağrı kesici vermişti Jungkook'a. O da almış ve bir şey demeden revirden çıkıp asansöre yönelmişti.
Asansörün düğmesine basıp beklemeye başladığında başını ovalamıştı tekrar Jungkook. Ardından ona bakan insanlara bakmış ve derin bir nefes vermişti.
Her gün takım elbiseyle dolaşmak zorunda değildi ya?
Gözlerini sağ tarafına çevirdiğinde birkaç metre uzaklıkta duran Haneul'ı ona bakarken görmüştü. Öylece duruyor ve Jungkook'a burukça bakıyordu.
Aldırış etmemişti Jungkook buna. Birkaç saniye gözlerini Haneul'ın üstünde tutmuş sonra açılan asansör kapısıyla gözlerini ondan çekip asansöre binmişti.
...
Bay Lee derin bir nefes verip ayağa kalkmıştı. Jungkook'u yanına çağırması ve onunla uzun bir konuşma yapması gerektiğinin farkındaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bunny 2 | JJK
FanfictionZaman durmaz. Durmamıştı da. Yıllar geçmişti o günün ardından. Jungkook'unu kaybeden Haneul liseyi bitirmiş ve üniversiteye başlamıştı. Hatta üniversitesini bitirip mezun olmuştu iyi bir hemşire olarak. Hayatına devam etmekten başka çaresi yoktu. ...