7-

6.1K 466 39
                                    

29.08.23

Zehir Karakamış

Mucizelere inanmam, var olmadıklarını düşünürdüm ama on sekiz yaşımdan sonra tüm bu fikirlerim domino taşı gibi yıkılıyor. Masumane sevilmelere layık olmadığımı biliyordum, sevilmenin hiçbir türlüsünü de sevmezdim. Ama şimdi Neslihan Deliveren isminde bir kadın ve onun eşi Zahir Deliveren, deli gibi etrafımda pervaneler. Kadın sürekli yemek getiriyor, hiçbirini yiyemediğimde de üzüldüğünü görmekten nefret ettiğimden zorla çorbalarından içiyorum. O gittiği gibi yediklerimi çıkartıyorum da konumuz bu değil. Adamsa saatler, kıyafetler alıyor. Hatta bir ara tutmasam bana araba alacaktı... Korkunç!

Çiftin çocuklarının eşleri, sürekli bana kıyafet dikiyorlar. Hele Aslım yenge bir takım elbise dikti, dibim düştü. Çocuklarıysa peşimde koruma gibi dolanıyorlar, Serhat bile bana yaklaşamıyor. Her okuldan sonra illa bahçede biri beni bekliyor, beraber eve dönüyoruz ya da hepsinin olduğu yere gidip vakit geçiriyoruz. Ya çocukların, çocukları?.. Melodi sürekli resimler çizip Çağan veya yanıma kim gelirse onunla bana gönderiyor. Çağan da neredeyse sürekli bizim evde, çünkü ya annem ya da babam gidip onu alıyorlar, beraber vakit geçiriyorlar. Babam, Çağan'la beraber okul bitince dünya turuna çıkmak istiyormuş. Annem şimdiden tatil alışverişine çıktı... Bunlar mucize değil de ne?

Ama asıl mucize şu anda oluyor! Çağan'la üniversite sınavına aynı okulda gireceğiz. İki aile de burada, tüm ilgi bizde. Bense kalabalığa bakıyorum. Okulun ilk, son ve önemli sınav günlerini sevmiyorum; tüm aileler geliyor. Mide bulandırıcı.

"Sınavda da bayılmayasın la?" diye beni alaya aldı Yuşa.

"Umarım," dedim terlemiş ellerimi pantolonuma silerken. "En azından sınıflarda sadece öğrenciler olacak."

"Oğlum çok titriyorsun." Nesli annenin sözüne karşılık veremedim ve kapının dibinde toplanmış insanlara baktım. O insanların arasından geçerken ya biri... Midem attığında gözlerimi yere diktim.

İnsanlardan nefret ediyorum. 

Biri elimi tuttuğunda şokla kendimi çekmeye çalıştım, ama o biri bir de bana sarıldı. Nefesimi tutup kendimi sıktım. Bu Yuşa abi!

Sırtımı sıvazlarken mırıldandı; "insanlar, sana ne yaptı bilmiyorum kardeşim ama burada ben olduğum sürece kimse sana dokunamaz. Rahatla, hayatının sınavına giriyorsun."

"Çekil."

"Çekilmeyeceğim Zehir. Sendeki mikroplar bana, bendeki mikroplar sana hasret. Biz kardeşiz abim, ikimizin de buna..." Aniden üzerine kussam da tiksinmeden sırtımı sıvazlamaya devam etti. "Geçti abim, geçecek."

"Çekil ne olur," dedim onu karnından itmeye çalışırken. Bunu desem de içimden bir ses bu sarılmaya yıllardır ihtiyacım olduğunu, sonsuza dek sürmesini istediğini tekrar ediyordu.

"Yuşa, sıkma çocuğu." Diğerleri de onu almak istese de Yuşa sınav giriş saatine kadar beni bırakmadı. İkinciye üzerine kustum, ağladım ama bırakmadı. Sonunda sınav saati geldiğinde ayrılıp cebimden bir peçete çıkardı, ağzımın kenarlarını silmeye başladı.

"Senden nefret ediyorum." Gözlerinin içine bakarak hissettirdiğim kine rağmen temiz bir peçeteyi yanağıma koydu ve peçetenin üzerinden öptü.

"O zaman beni gördüğün için teşekkür ederim." Şaşkınlıkla ona baktığımda öptüğü yeri, yani peçetenin altını bile temizledi. Gözyaşlarımı da silip göz kırptı. "Hadi sınavına ufaklık."

"Döndüğümde seni öldüreceğim!" Haykırışım bahçede çınladığında Yuşa göz kırptı.

"Merakla bekleyeceğim. Hadii! Hadi Çağan'ım, hadi Zehir'im." Bizi arkamızdan kapıya ittirdiğinde sinirle yürümeye başladım.

"Yuşa abimi bu yüzden çok seviyorum..." Çağan'ı dinlememek için ondan daha hızlı yürüdüm ve kapıdan ilk ben girdim.

•     •     •

Son saniyeye kadar sınavda kalıp her soruyu defalarca kez kontrol etmiş, sınıftan ve okuldan öyle ayrılmıştım. Bahçeye geldiğimde orada sadece Zahir babamı gördüm, Çağan'ın ilk yarım saatte çıktığını ve daha fazla bekleyemeyip direkt restorana geçtiklerini söylediğinde Yuşa'dan da bahsetmesini bekledim, ama yapmadı. Ona ne olduğunu, ne yaptığını merak ediyorum.

"Restorana gidemem," dedim omuz silkerken. "Bugün iki numaralı oğlunuz da sağ olsun çok aksiyonlu bir gün geçirdim."

Zahir babam güldüğünde istemsizce ben de tebessüm ettim. Neden bu insanlar üzüldüğünde üzülüyor, güldüğünde gülüyorum?..

"Tamam tamam, söz onun kulaklarını çekeceğim. Ama restorana gelmen lazım, senin için Kabil abin kapattırdı. Bizden başka kimse olmayacak ki hepimiz de aynı masada oturmayacağız. Hem teras kafe, açık hava. Lütfen." Gözüme gözüme böyle istekle bakarken nasıl reddedeyim be adam?

"Sadece bir saat."

"Sadece bir saat," diye tekrar ettiğinde iç çektim. Bu insanları niye kıramıyorum? Karan babamla öyle derin tartışırdık ki... Sanırım o tartışmaları özleyeceğim.

Arabaya bindiğimizde kemerimi takıp camımı açtım, o da bana baktıktan sonra kemerini taktı ve aracı sürmeye başladı. Dün Lav'ın yanında reşit olduktan sonra gitmek istediğimi söylediğimde karışamayacağını, ama iletişimimizin sürmesini dile getirmişti.

"Özür dilerim," dediğimde şaşkınlıkla saniyelik olarak bana bakmıştı. Dikkati daha fazla dağılmasın diye devam ettim; "herkesin içinde oğluna bağırdım, üzerine kustum, ittim... Özür dilerim."

"E bunları da diğer oğlum yapmış, ne olmuş yani? Sen bir de Kabil'le Duahan abilerinin kavgalarını gör..." Onun eğlenceli sesiyle anlattıklarını dinlerken rahattım, ta ki bir plazanın önünde durana kadar. Sıkılgan bir tavırla, park edilmiş araçtan indim ve plazanın önünde dikildim. Babam da geldiğinde beraber içeri girdik, asansöre binerken neredeyse kimsenin olmaması rahatlamamı sağlıyordu.

Teras kata geldiğimizde ikimiz aynı anda indik, herkes oradaydı ve tüm göz Çağan'daydı. Bu çocuk nasıl korkmuyor? Karan babam bile sanki senelerdir bu ailenin içindeymiş gibi davranıyor...

"Aha! Zehir'im gelmiş!" Yuşa yerinden kalkıp bana adımladığı anda bağırarak Zahir babamın arkasına saklandım.

"Benden uzak dur katil! Ruh hastası, psikopat. Zahir baba, kov oğlunu!" Onlar kahkaha atarken Zahir babam gerçekten kızdı, Yuşa da bana dil çıkarıp yerine oturdu. Sanki nispet yapıyormuş gibi kendi çocuğunu sulu sulu öpünce kendimi tutamadan öğürdüm.

"Çocuğu hasta edeceksin, bırak onu be!" Zahir babamın arkasından çıkıp Yuşa'nın yanındaki çocuğu kendime çektim ve öptüğü yeri silmeye başladım. "Sen baban gibi olma çocuk, tükürükler çok mikropludur."

"Amca, babam bizi hep öyle öper," diyen çocukla gidip Yuşa'nın omzuna vurdum.

"Çocuklar senin yüzünden hasta oluyordur, yürüyen mikrop!" İçimdeki o ses, Yuşa'yla konuştuğum, ona temas ettiğim için sevinçle haykırsa da benim hâlâ midem bulanıyor.

"A a a! Anne, şu oğluna bir şey de be! Ayol benden daha iyi mikrop mu var? Çok kaşınma, yine öperim seni." Ondan uzaklaştığımda masadakiler yine güldü.

Zehir -Erkek VersiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin