30.08.23
Zehir Deliveren
Kabus görmeyeli uzun zaman olmuş, neredeyse unutmaya başlamıştım. Şu aralarsa iki gün üst üste aynı kabusu görüp durmuştum. İki gecedir bölünen uykularım yüzünden de gözlerim kızarmış. Saat daha yedi buçuk, ne yapacağım evde? Acaba uyanmışlar mıdır? Dışarıdan ses geldiğinde balkondan baktım; Kabil ve Duahan abiler koşuya çıkmışlar. Aşağıya, tam da bahçeye indiğimde bir süre beni fark etmediler.
"Günaydın abiler," diye seslendim elimi kaldırıp onlara sallarken.
"Günaydın abim!" Yanıma geldiklerinde kaş çattılar. "Gözlerin niye kızarık senin?"
Tüm gece ağlayıp saçma sapan kabuslara uyandığımdan.
"Pek uyuyamadım Kabil abi, önemli değil. Sporunuzu bölmeyeyim?" Başlarını iki yana salladıklarında tebessüm ettim. "Şey... Neslihan Hanım..."
Duahan sözümü kesti; "annen yani değil mi? O senin de annen, Hanım değil."
"Abi..." Susup iç çektim ve onun sözünden devam ettim; "annem iyi miydi? Gerçekten üzmek istemedim."
"Önemli değil, anneler bu konuda duygusallardır abim. Yemekler annelerin zayıf noktalarıdır," diyen Kabil abi yere yatmış, şınav çekiyordu.
"Gerçekten mi? Ama neden?" Yüzüme bakıp sonrasında kahkaha atan Duahan'a kaş çattım. "Neye gülüyorsun?"
"Hiç... Hiçbir şeye. Bak anneler, çocuklarının hazır yemekler yemesine çok karşılardır, isterler ki hep onların yaptığı sağlıklı besinleri yiyelim. O yüzden annemiz de sana biraz ters yaptı. Yoksa ona annecim, anne, annem, validem diyebilirsin."
"İsteyeceğini pek sanmıyorum, Duahan abi."
"İstemek zorunda aslanım," derken direkt yüzüme bakıyordu. "İstemek zorunda. O anne, başlatmasın tribine, tavrına."
"Abi, ben de sevilecek biri değilim zaten. Benim gibi biri yüzünden annene kızma ne olur. Ne yapıyorsa, ne diyorsa hakkı vardır. Çağan'dan sonra ben gibi biri..."
Bu sefer Kabil abi kesti sözümü, "ne varmış sende? Aslan gibi çocuksun. Çocuklarımı buradaki çoğu kişiden önce sana emanet ederim, öyle bir güven veriyorsun. Ne varmış oğlum sende?"
Başkalarının sıvıları... Düşüncelere dalmışken Duahan abi aniden parmaklarını şıklattı ve bağırarak konuştu:
"Sen bizim atları görmedin değil mi? Hadi gidip onları görelim!" Aniden yürümeye başladığında Kabil abi arkasından gülüyordu.
"Duahan sert durur ama çok anlayışlı ve enerjiktir, Zehir. Ona ayak uyduralım." Yerden kalkıp yanımda durduğunda beraber Duahan abinin arkasından gidiyorduk. "Şu askerlik işini ben halledeceğim. Tanıdığım çok yüksek mevkiden isimler var, iki ricama bakar. Kafana takma tamam mı?"
"Terö..."
"Duymamayım, Zehir. Yuşa da pişman zaten, gece özür dileyecekti ama uyumuşsundur diye rahatsız etmek istemedi. Sen niye uyumadın bakalım? Yatak mı rahat değil?" Onun aniden konuyu değiştirmesine tebessüm ettim.
"Sadece bir iki kabus, önemli meseleler değil." Kaşlarını çattığında onu ikna etmeye çalıştım; "gerçekten önemli değil. Ben hep kabus görürüm, alıştım bir zaman sonra. İki güne kalmaz eski uykuma geri dönerim."
"O iki güne kadar kabus görmemeni nasıl sağlarız?" diye ilgiyle sorduğunda durdum, o da durup bana baktı. Kaşları çatık, benden herhangi bir yanıt bekliyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zehir -Erkek Versiyon
Teen FictionKötü son. Bromance içerir. bxb DEĞİLDİR! *bromance iki erkeğin kardeşlik veya arkadaşlık bağı altında birbirine hislerini anlatıyor demektir. Romantik kardeşler, derin dostluk gibi. Zehir'in temizlik korkusu Sherlock'daki Doktor Watson karakterinin...