13-

5.3K 434 106
                                    

01.09.23

Zehir Deliveren

Hayatımda yapmadığım, almadığım çok şey vardı; televizyon izlemek, bilgisayar almak, spor yapmak, dışarıdan yemek yemek, kalabalık insanlarla oturup muhabbet etmek, ayak üstü muhabbet etmek... Bu liste uzardı, ama liste uzasa da gerçekleştirmeye başlamıştım.

Misal akşam Deliveren ailesiyle oturmuş, bir askeri diziyi izlemiştik. Onlar çekirdek-çay yaparken ben su içmiştim. Sonra gece uykumuz yok diye Yener abiyle saatlerce bilgisayar oyunu oynamıştık. Aile zaten başlı başına kalabalık olduğundan bir-iki maddeyi saymıyorum.

Şu anda da onlarla üçüncü günümün öğlen saatindeyiz. Yuşa'ya enerjisi fazla geldiğinden arazinin içindeki futbol sahasına gidiyoruz.

"Hayatında hiç futbol oynadın mı?" diye soran Duahan'ı reddettiğimde kaşlarını çattı. "Okulda?.."

"Beden dersine hiç katılmıyordum." Sadece başını salladı.

Sonunda sahaların olduğu kısma geldik; basketbol, voleybol ve futbol sahası vardı. Tenis masasına hayranlıkla baktım. Evde tenis oynayan mı var? Çim sahaya giren erkekler, voleybol tarafına giden kadınlarla ne yapacağımı şaşırdım.

"Hadi Zehir!" Levent abi çağırdığında yutkundum.

İyi de ben koşamam ki... Ama hiç denemedim, belki başarırım? Derin bir nefes alıp sahaya girdim ve ne yapacağımı düşündüm.

"Zehir'i sıkıştırmak, temas etmek yok lan zırtolar. Çocuğumu üzmeyeceksiniz!" Bağıran Zahir babam, onca yaşına rağmen esneme hareketleri yapıp zıplıyordu.

Sanırım dinçliğini spora bağlı.

"Sen demesen çocuğu taciz edecektik sanki baba!" Bağıran Levent sahanın kenarında koşuyordu. Bundan korkmadım, hatta aklıma kötü anlar bile gelmedi, çünkü Levent hayatımda tanıdığım en ciddiyetsiz insandı. Her şeyle, acılarıyla, ailesiyle, mutluluğuyla bile dalga geçebiliyordu. Gülmek, onun için nefes almakla eş değer bir eylemdi.

"Düzgün konuş lan it oğlu..." Susan Duahan, babama baktığında yutkundu.

"İt oğlu?.. Ayağına veda et lan, bu maçta onu gırtlağına saracağım, tüm kış atkısız dolanabileceksin!" Bağıran babam, işaret parmağını Duahan'a sallıyordu.

"Kaçta bitiriyoruz, kaç kale?" Yuşa koşmayı kesip ayaktayken tek tek bacaklarını kendine çekmeye başlamıştı.

"Çift kale, on golde biter." Kabil abimin söylediklerini kabul etmişlerdi. Korkarak kafasında top sektiren Yener abime baktım. O topu hepsi ayağımdan almaya çalışacaktı değil mi? Çıksam ayıp olur mu?

"Zehir'im, sen benim takımımda ol," diyen babam yanına çağırıyordu. Yanına yaklaşıp gerekli mesafede durdum.

"Kaybedersin," dediğimde güldü.

"Seninle futbol oynayacağım, ben çoktan kazandım." Bunu öyle bir mutlulukla söylemişti ki sanki bir mucize yaşıyormuş gibiydi.

"Yorulduğunda ya da tiksindiğinde oyunu bırakabilirsin. Çıkmakta serbestsin," diyen Kabil abim, Yener abimden aldığı topu sektiriyordu.

"Asker kampında değiliz am..." Levent abi aniden susup babama baktığında babam la havle çekip gökyüzüne bakınmıştı. "Pardon baba. Neyse, ne diyordum? Heh! Çocuğa sürekli serbest olduğunu hatırlatmayın, sıkıyorsunuzdur. Burası onun evi, onun ailesi, özgür olduğunu kendi başına kavramalı."

Zehir -Erkek VersiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin