29-

3.9K 432 44
                                    

04.09.23

Zehir Deliveren

Çocukken öyle sürekli gülen bir çocuk değildim, beni mutlu etmek çok zordu. Ama Serhat'ın da dediği gibi gözlerim parlardı. Mesela matematik sınavı varsa, zorunlu etüt yapılırsa, sürpriz yazılılarda; yani o sevgisiz evden uzaklaştıracak her şey beni mutlu eder, ona delicesine sarılırdım. Hayatımda hiç dershaneye gitmemiştim, okuldan-eve hayatım vardı. Şikayetim de yoktu. Çıkıp bir daha eve gelmesem, çalışsam, barlara veya başka yerlere gitsem ne Sibel'in ne de Karan'ın umurunda olurdu. Bir keresinde sokakta kapkaççı tarafından bıçaklanıp bir çöp konteynerinin dibinde ambulansı zar zor aramıştım, hastaneye bile gelmemişlerdi. Ama şimdi Deliveren ailesinden tek kişiyi görmek için dünyanın öbür ucuna geliyorum. Elimde tekerlekli valizim, yüzümde siperlik, maske, kasketli şapka bir kapının önünde duruyorum.

"Of! Oda servisi istemi..." Odadan yükselen sese güldüm. Ergen bu çocuk ya. Kapıyı açtığında susmuş eleman koridora bakındı ve kaşlarını çattı. "Ulan!.. Mümkün olsa Zehir'im diyeceğim de..." 

Kendi kendine mırıldanıp başını eğdiğinde sırıtışım büyüdü. Başını kaldıran çocuk sert bir sesle kim olduğumu sorduğunda maskemi indirdim ve daha demin gözleri dolmuş çocuğun şimdi tüm yüzü aydınlanmıştı. İsmimi söylerken sesi titrediğinde benim de gözlerim doldu.

"İkiz," deyip sarılmak için adım atmıştı ki ben geriye kaçınca odasına koşup yastığa sarılmıştı. Gülerek odaya girdim, kapısını kapadım. Hıçkırarak ağlayan çocuk sadece yastığa sarılıyordu.

"İyi misin Çağan?" Sorarken yanına gidip yüzüne bakmaya çalışmıştım. "İkiz neden ağlıyorsun?"

"Yapayalnızdım oğlum." Başını kaldırıp gözyaşlarını sildi. "Yalnızdım oğlum. İyi ki geldin, nefes oldun lan bana."

"Sibel nerede?" Dudaklarını büzüp omuz silktiğinde onun bu çocuksu haline güldüm. "Diğerleri de gelmek isteseler de müsait olamadılar. Sana çokça selam söylediler."

"Oğlum..." Susup gözyaşlarını sildi. "İyi ki geldin."

Çağan'ın beni son aramasından beri çok düşünmüştüm, çocuğun gözlerindeki mutluluğu nasıl geri getirebilirim diye geceyi gündüz etmiştim. Levent abim hangi avukata gittiyse 'dava sonuçlanana kadar zaten reşit olur, iki aileyi boşuna yormuş oluruz' dediğinden elleri kolları bağlanmıştı. Reşitliğimize iki buçuk ay kadar vardı, o ana kadar Çağan'ın yalnızlıktan kafayı yiyebileceğini biliyordum. Vizem çıktığı gibi gelmiştim.

•     •     •

Akşam yemeği için de odadan çıkmadığımızda kapımız yemek aracından sonra tekrar çalınmıştı. Önümüzdeki masada yemek yiyen Çağan gerilerek ayağa kalktı. Ne olduğunu anlamasam da kapıyı açtığında gördüğüm Sibel'le kaşlarımı çattım.

"Neredesin sen? Yemeğe gelmemek ne demek? Ben seninle yemek için kaç yıl bekledim biliyor musun? Biraz annenin yanında olsan olmaz mı? Bu ne nankörlük, bencillik!" Çığlık çığlığa bağıran Sibel, Çağan'ı ittirerek odaya girdiğinde beni gördü. Bir süre şaşkınlıkla baksa da anında kaşlarını çattı. "Senin ne işin var burada? Ne hakla gelirsin buraya?"

"Kes!" Bağrışım odada yankılandığında Çağan dehşetle bana bakmıştı. Küçükken de bana bağırıp küfürler ettiğinde aynı onun gibi bağırır sesini bastırırdım. Ayağa kalktığım gibi işaret parmağımı ona salladım; "sizi uyardım! Size dedim ki 'bu çocuk kalabalık aileden geliyor, onu yalnız bırakmayın'! Sen sabahtan beri spaydı, hamamdı, özel alanlarda dolan, akşama kadar çocuk yalnız kalsın, sonra 'niye gelmiyorsun?' diye bağır. Sen niye çocuğu yalnız bırakıyorsun lan?"

"Karışamazsın!.."

Lafını böldüm; "karışırım Sibel! Senelerce beni görmezden geldiniz. Hadi dedim sizin kanınızdan değilim diye yapıyorsunuz, e Çağan'ın ne suçu var? Ne zaman arasak yalnız. Safarilerde, turlarda, havuzda, nerede olursa olsun sen yoksun, Karan yok. Seni uyarmıştım ya. Yıllar sonra tek isteğim kendi öz oğlunuzu bırakmamanızdı. Karan da gitmiş. Bu mu yani? Onca gözyaşın onunla sadece akşam yemeği yemek için mi?"

Çağan bunların sadece çeyreğini anlatmıştı, geri kalanını gözlem yaparak anlamıştım. Biraz da geçmiş senelerden gelen bilgim sayesinde.

"Tekrar ediyorum sen karışamazsın, Deliverenlerin oğlusun! Bizim hiçbir şeyimiz değilsin." Utanmadan hâlâ burnu havada konuştuğunda kaşlarımı daha çok çattım. Onca hatasına rağmen karışamazsın demeye nereden hak buluyor?

"Yemin ederim sosyal kurumları arar, her şeyi söylerim," dediğimde Sibel alayla güldü. "Bir çocuğu dilini bilmediği ülkede yalnız bırakmak suçtur!"

Sibel geri adım atıp şaşkınlıkla bakındığında başımı iki yana salladım.

"O zaman nasıl savunacaksın kendini? Zaten oteldeyiz, aynı çatının altındayız mı diyecektin? Biraz ya... Sadece biraz kendinden önce oğlunu getirsene." Bağırmayı kesmiş onun gözlerine bakıyordum. "Senelerce uyumadan önce, uyandıktan sonra 'oğlum' diye ağladın. Burada işte! Beraber gezin, ona katıl."

"Oğlum diye illa her zamanımı onunla geçirecek değilim. Ne o, Nesli annen bunları mı öğretiyor?" Beni derin yaramdan vurmaya çalıştığında umursamadım, onun karakteri böyleydi; çıkamadığı savaşlarda bel altına vurur.

"Elbette her zamanını onunla geçir demiyorum, ama sadece akşam yemeğinde buluşup gelmedi diye de ona herkesin içinde bağıramazsın. Sen sabah kahvaltısında nerede oluyorsun ya da öğle atıştırmalarında?" Çağan bizi yemek yerken hep arardı ve yalnız olurdu, Sibel konusunda da birazdan gelir ya diye yalanlar uydurmaktan başka bir şey yapmazdı. "Ben buradayım ve burada olduğum sürece sizi izleyeceğim. Ona bir daha bağırdığını göreyim, anında şikayet ederim. O ben değil. Ona istediğin gibi bağırıp küfürler edemezsin, o senin öz oğlun. Aklını başına topla."

Sibel tekrar ağzını açacakken susup kaşlarını çattı ve Çağan'a sinirli bakıp odadan çıktı. Çağan da üzgünce yere bakıyordu. Gidip kapıyı kapadım, Çağan'ın ıslanmış kirpiklerine baktım.

"Sürekli yalnız olduğumu nereden anladın?" derken sesi titremişti.

"Oğlum yalan söylediğin çok anlaşılıyordu lan." Gülerek bana baktığında başını omzuma koyup sırtını sıvazladım. "Çağan on sekiz yaşına geliyorsun, karar vermeye alıştır kendini. Sibellerle yapabilirim dersen tamam, o zaman alışmaya çalış. İstemiyorsan da rahatla, kurtulacaksın."

"Oğlum ben hiç yalnız kalmamıştım. Bir şekilde kendime arkadaş buluyordum, ama burada çat pat İngilizcemle kimseyle konuşamıyorum, Türk sayısı az. Anne babam yok. Sen nasıl dayandın lan?.." Hıçkırarak ağlayan çocuk giydiğim kıyafetin eteklerini tuttu. "Ben hiç bu kadar yalnız kalmamıştım."

Zehir -Erkek VersiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin