15-

4.8K 365 94
                                    

01.09.23

Kabil Deliveren

Arabadan inip hışımla o eski binaya doğru yürümeye başladım. Eğer kardeşime bir şey yaptıysa onun ebesini bile kılıçtan geçireceğim! Sallanan beton basamakları üçer, beşer çıkarken saatlerdir ortada olmayan Zehir'in son gülüşü aklımda dolanıyordu. Oğlum Zehir neredesin lan?

Önüne geldiğim eski tahta kapıyı tek tekmemle açabilecekken yasal prosedürler yüzünden sadece hızlıca çaldım. Kapıyı açan genç çocuğun gözleri kızarıktı.

"Zehir iyi mi?", "Zehir nerede?" diye aynı anda sorduğumuzda kaşlarımı çattım. Ne demek Zehir iyi mi?

"Eve daha gelmedi mi?" Şaşkınlıkla yarı bağırarak sorduğunda kaşlarımı daha çok çattım.

"Serhat bir oyun düzenliyorsan bu hiç iyi sonuçlanmaz!" Bağırışım hem binanın koridorundan hem de evde yankılandı.

Serhat, beni iyi tanıyordu. Ona Zehir'in abisi olduğumu öyle güzel hatırlatmıştım ki bir daha ömrü billah unutmaz.

"Ne oyunu diyorsun Kabil? Zehir'in arabaya bindiğini gördüm. Tamam giderken kötüydü ama..." Aniden onun gırtlağını sıktığımda nefesi kesildi.

"Anan baban evde mi lan?" Kaşlarını kaldırarak sorumu reddettiğinde onu kenara atıp eve girdim ve kardeşimin adını bağırdım. 2 odalı küçük evde kırık dolapların içine dahi baksam da onu bulamadım.

"Onun bende olduğunu sana düşündüren ne, daha gelmedi mi? Gelmesi lazımdı, kötü gözüküyordu." Peşimde dolanan Serhat'a döndüğüm an geriye doğru birkaç adım atsa da gözlerindeki özgüven kaybolmadı. "Nerede yemin ederim bilmiyorum."

"En son niye kötü gözüküyordu?"

"Sıra sıra bey abi. Sen geldin, Zehir'i sordun ve evimi arayıp cevabını buldun. Şimdi sıra bende, Zehir'e mi ulaşamıyorsunuz?" Saçma sorusuna alayla güldüm.

"Yok aslanım, ulaşıyoruz, hatta eve geldi ama bir parçası gelmediğinden sana soralım dedik. Mal! Eve gelse, haberim olsa buraya kadar gelip 18'lik bebenin gırtlağına yapışır mıydım?" Kükreyişim bana dönerken Serhat'ın kızarmış boynuna baktım.

"Al," deyip telefonunu bana attığında havada yakaladım ve açık video kaydını başlattım.

İkili konuşurken Serhat aniden kalkıp kardeşime yumruk atıyordu. Sinirle tek yumruğumu sıksam da videonun devam ettiğini gördüğümden durdum. Vurduktan hemen sonra korkuyla kardeşime koşan Serhat, saniyeler içinde oradan kaçıyordu. Süresi dolmasa da videoyu durdurdum.

"Neden kaçtın?" diye sordum Serhat'a bakarken.

"Çok sert vurmasam da ağzından kan gelince korktum. Zehir mikroptan korkar, yanağını, dudağını, dilini falan ısırmaz. İlk yumruk olduğundan da çok sert vurmak istemeyip sadece itekledim, bunca şeye rağmen ağzından kan geldiğini görmek beni korkuttu, kaçtım. Videonun devamını izlersen telefonumu almaya geri gittiğim sıra Zehir'in isteyerek bir arabaya bindiğini görürsün." Kanı daha detaylı sormak istesem de videoyu izledim. Kayıt devam ederken Zehir duvardan destek alarak sokağın dışına çıkıyor. Uzakta ve arkası dönük olduğundan net görünmese de telefonla konuşarak Cüneyt'in arabasına bindiğini görebilmiştim.

"Neden kardeşimi dövüp bir de kayda alıyorsun lan?" Haykırarak onun üzerine gittiğim sıra elimde sıktığım telefonun camı çatlamıştı. "Sert vurmadıysan kardeşimin ağzından niye kan geldi Serhat?"

"Bilmiyorum astarını siktiğim, bilmiyorum! Doktor muyum ben? Kayda aldım çünkü havam oluyordu tamam mı? Diğerlerine izlettiğimde Zehir'den uzak duruyorlardı! Yoksa okulda, sokakta onun canını yakmak isteten çok kişi vardı. Ben hallediyorum diye de rahat bırakıyorlardı! Bana beni öldürecekmiş gibi bakmayı kes!" Son sözüyle kaçırdığı gözlerini gözlerime dikti.

"Zehir yok, ulaşamıyoruz. Cüneyt de yok. Toz oldular, sıfır. Kamera kayıtlarına bakabilmek adına bizimkiler koşturuyor ama..." Sözümü telefonumun zil sesi böldü. Ekranda yazan Yuşa abimin ismiyle aramayı yanıtladım.

"Ne olur güzel bir haber ver," derken sesim titremişti.

"Onay çıktı, kayıtları aldım. Eve geçiyoruz. Neredeysen çık gel, bakacağız." Aramayı o sonlandırdığında Serhat'a baktım. Hâlâ bir ihtimal...

"Üzerine yedek kıyafet al, benimle geliyorsun."

Zehir Deliveren

Gözlerimi açtığımda başım aşırı bir şiddetle ağrıyor ve ensem de sızlıyordu. Neredeyim diye etrafıma bakındığımda onlarca insanın da bana baktığını gördüm. Anlamadığım dilde benimle konuşan adamla yerimde toparlandım. Neredeyim? İçinde bulunduğumuz bu şeyde niye bu kadar çok insan var?

"O bir Türk." Sonunda birinin ne dediğini anladığım an ona döndüm. Bozuk Türkçesiyle yaslandığı yerden benimle konuşuyordu; "İyi misin?"

"B... Ben neredeyim?"

"Irak'a giden kamyondasın, mülteci misin sen de?" Mülteci?.. "Seni kamyona baygınken koydular, ensendeki kanamayı zor durdurduk. İyi misin? Adın ne?"

Ad! Adama şaşkınlıkla baktım. Adım ne? Benim bir ismim vardır değil mi? O zaman ne? O adam gülerek başını iki yana salladı.

"Boku yemişsin kardeş sen. Allah rahmet eylesin," dedikten sonra anlamadığım bir dilde konuştu ve oradaki herkes hüzünlü ya da alaylı yüzleriyle bana baktılar.

Neredeyim ben?

•     •     •

Sonunda sallantılı yolculuk bitip kamyon durduğunda karnıma doğru eğdiğim kafamı kaldırdım, herkes merakla dışarıyı görmeye çalışıyordu. Bizim önümüzdeki hayvanlar ve samanlar indirildi, sonra bizi kapatan kapağı kaldırdılar. Gelen kişiye korkuyla bakarken kaşlarımı çatmıştım.

"Zehir! Oğlum sonunda buldum seni," diyen kapaktaki adam, sıkıca sarıldı bana. "Çok korktum sana bir şey yapacaklar diye."

"K... Kimsiniz?"

Adam benden ayrılıp beni zorla kamyondan indirdi ki tek indirilen bendim, sonra hayvanları tekrar araca bindirdiler. Yanımdaki adam tekrar sıkıca sarıldı.

"Canım Zehir'im, öyle korkuttun ki bizi." Adamı hiç tanımıyorum, kim olduğu hakkında bir fikrim yok. "Ya bulamasaydık seni?"

"S... Siz kimsiniz?"

"Babanım oğlum," deyip alnımdan öptü. Babam? O zaman Zehir gerçek adım mı? Bir ara sokakta bekleyen arabanın bagajını açtılar. "Özür dilerim babacım ama bagaja binmen gerek, seni görürlerse alırlar bizden. Hadi."

"Ama orası karanlık..." Ne dersem diyeyim babam sinirlenip beni oraya yatırmış ve bagaj kapısını sertçe kapatmıştı.

Uzun ve sarsıntılı bir yoldan sonra araba durduğunda kapım açıldı, babam tekrar sevgiyle beni dışarı çıkardı. Kurak, dağların olduğu bir bölgedeydik. Hemen dibimizde bekleyen katırlara bakındım.

"Nereye gidiyoruz?"

"Evimize," derken katırlardan aldığı kıyafetleri bana giydiriyordu. Yüzümü örttüğünde bundan rahatsız oldum. "Çok fazla düşmanımız var yavrum, yüzünü görürlerse..."

İstemedim, çırpındım çünkü anladım, dağa çıkacaktık. Hava kararmıştı ve dağda hiç ışık yoktu. Korktuğum o karanlık yere gitmek istemiyordum. O adam kızdığında mecburen dediği her şeyi yapıp elime silah aldım.

"Evimiz dağda, görünce çok seveceksin. Tam ormanın içinde, ama uzun yürüyeceğiz. Biz oraya giderken önümüze düşmanlar çıkabilir, hiç düşünmeden sık tamam mı? Onlar, seni benden ayırmak isteyen Türk askerleri. Yalanlar söyleyerek bağıracaklar. Oğlumu benden ayıracaklar," diyen adama şaşkınlıkla baktım.

"Ama neden? Sen benim babamsan neden beni senden alsınlar?"

"O kamyonda olduğun için. Seni oradan kurtarmasaydım Irak'a, dilini bilmediğin memlekete gidecektin aslanım." Tekrar alnımdan öptü ve yanımızdaki adamları gönderdi. Katırlarla araba gittiğinde ay ışığının aydınlattığı dağ eteğinde o adamla yalnız kalmıştık.

Zehir -Erkek VersiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin