30-

3.7K 382 39
                                    

04.09.23

Zehir Deliveren

Çift katmanlı maske, siperlik ve gözlük tamam. Şapkam da yüzümü örtüyor. Elimde eldivenlerim, kollarımda ve bacaklarımda naylon korumalar bence beni baya korur. Çantamda dezenfektanlar, kolonyalar var. Tamam. Gerçekten tamamlandım. Derin bir nefes alarak arkamı döndüğümde gülmemek için kendini kasan Çağan'ı görmek göz devirmeme neden oldu. Öyle aman aman dalga geçmese de dünden beri -yani geldiğimden beri- odayı çamaşır suyuyla temizlediğim ve asla yemeklerini yemediğim için gülüyor.

"Sivil Corona doktoru gibisin," dediği an kahkaha attı. Onun bu komik gülüşüne ben de güldüm.

"Sağ ol ya," Ses tonunu taklit ederek kapıya yöneldim. "Hadi gidelim de kahvaltını et, oradan da nereye götürürsen işte."

"Tamam canım doktorum." Ayağa kalkıp peşimden geldi. Odadan çıktığımızda kapısını kilitleyip 'rahatsız etmeyin' kartını kapı koluna astı.

Beraber bahçedeki yemek alanına indik, en kenar ve köşedeki masaya oturduk. Bizimle beraber birkaç müşteri daha olsa da aman aman dolu değil. Ulan toz uçar, bir şey gelir... Dışarıda yemek mi yenir ya? Tiksinerek masalara baktığımda Çağan menüyle ilgileniyordu.

"Günlerdir almak istediğim ama anlatamadığım bir yemek var, onu sipariş etsene." Menüye bakarken dikkat kesilmişti.

"Hangisi?" Menüden gösterdiği yemeği okudum. Uluslararası bir otel olduğundan resmi dil İngilizce gibi, menü tamamen İngilizceden oluşuyor. "Bak yemeğin altında diyor ki tavuk, kırmızı ve balık etli olmak üzere üç şekilde sipariş edilirmiş. Üzerine arzu edildiği müddetçe yoğurt veya yeşillik ekleniyormuş."

"Oha! O kadar uzun cümleyi nasıl çevirdin lan?"

"İlkokuldan itibaren İngilizce görüyoruz Çağan," dediğimde bakışlarını kaçırdı. "Okula sadece arkadaş edinmeye gittiğin öyle belli ki."

"Ne yapayım anasını satayım. Daha kendi dilimi konuşamıyorum..." Söylenmesine güldüm. Hangisinden istediğini öğrendiğimde yanımıza gelen garsondan istediği her şeyi sipariş ettim. Sonunda yanımızdan ayrılan garsonla arkama yaslandım ve Çağan'ın hayran bakışlarını gördüm. "Oğlum İngilizce konuşurken çok özgüvenli, sert duruyorsun ha."

"Yavşama, manitam var." Hayretle ellerini masaya vurduğunda yüzümü buruşturdum. Anlat diye ısrar ettiğinden önce Serhat'ı sonraysa kardeşini anlattım ki atladığım bir yer olmasın, her şeyi tam anlamıyla anlasın. "Öyle işte," derken manzarayı izliyordum.

Bir ana bina olsa da lüks odaları ev gibi ana binadan ayrılmış. Ormanın tam içinde. Buraya gelirken taksicinin beni kaçırdığını bile düşünmüştüm... Aslında Karan'ın sevdiği bir yer gibi duruyor, sürekli böyle yerlere gelirdi.

"Serhat neden bu kadar şiddete düşkün lan?" Soran Çağan'a omuz silktim.

"Babasından böyle gördü. Beyni olmayan bir mikrop olduğu için babam benim canımı yakıyor, ben başkalarının canını yakmayayım demiyor. Aksine babam canımı yakıyorsa ben de başkalarınınkini yakarım, diyor. Şükür adam hapse girdi de kurtuldu ondan. Anaokulundan beri aynı okullardayız, her şeyini az çok biliyorum."

"Kanka o adam, çocuk dövmekten içeri girdiyse çıkması yakındır," diyen Çağan, gelen yemeği, hiç silmediği çatalla yediğinde midem attı. Kim bilir kim hangi pis elleriyle tuttu... Başımı iki yana salladım.

"Yok, içeride de birkaç kişiyi öldürünce katil olarak yargılanıyor. Bunlar ailecek bir içeri girip çıktılar da sadece anneleri Hümeyra teyze çok sakin, ağırbaşlı bir kadın." Anlattıklarımla daha çok dehşete düştü. "Serhat kumar oynamaktan, kardeşi de adam yaralamaktan girmiş."

"Zehir kafayı mı yedin? Bunlar seni uyurken keserler lan. Abisi malını mülkünü kumarda harcar, kardeşi gece seni bıçaklar. Yapma, etme." Gülsem de o kızdığından sustum. Salatayı yedikten sonra gelen özellikle sipariş ettirdiği yemeği yemeye başladı. "Oha! Çok güzel. Yesene."

"Asla. Aşçı ellerini yıkadı mı bilmeden yaptığı yemeği yiyemem. Kim bilir etler hangi tavada pişti. Koydukları yağın kabı temiz miydi?.." Ben konuştukça yemeği yavaşlayan Çağan zorla yutkundu.

"Senin ben ağzına..." Elindeki çatalı bıraktığında gülüyordum. "Oğlum niye aklıma saçma sapan şeyler sokuyorsun ya? Şimdi şu dışarıdaki kurtçukların, mutfakta..."

Öğürdüğüm an o da öğürdü. Gülmekle öğürmek arasında bir süre geçirsek de sonunda toparlanıp ayağa kalktım.

"Aç kaldım senin yüzünden. Lütfen öğle atıştırmasında sus da yiyebileyim." Onu onayladığım sıra tur arabasının önüne gelmiştik. Günde herkesin defalarca oturduğu koltuklara baktığımda Çağan bana döndü.

"İstemezsen oturmayız, bir taksi tutalım ya da bisiklet, scooter kiralar gezeriz. Abim dedi, kusmaman gerekiyormuş. Midendeki yaralar için..." Elimi kaldırdığımda sustu.

Bazı şeyleri aşmak istiyordum. Zamanı geldiğinde eşimi tatile getirince ekşimek yerine şimdiden alıştırma yapmalıyım. Üstü açık cip tarzı aracın kenar koltuklarından birine oturduğumda Çağan da yanıma oturdu. Araçta sayılı koltuk vardı, tekli hiç yok. Ya ikili ya da dörtlü...

"Kötü hissedersen söyle, anında ineriz." Çağan'ı başımı sallayarak onayladım.

Zehir -Erkek VersiyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin