VII

3.2K 169 323
                                    

İçimden bir ses burayı hemen terk etmem gerektiğini söylüyordu. Ne yapacağımı düşünürken ondan korkmam gerektiğini söyleyen iç sesime karşı sessiz kalmıştım. Gidersem kapıdaki korumalara ne cevap vereceğimi düşünüyordum. Burada kalırsam azar işitecektim. Her iki ihtimalde kötüydü. Ne zaman başıma kötü bir şey gelse her zaman en kötüsünü düşünüp boşuna kendimi endişelendirirdim.

Etrafı toparlamak için oturduğum yerden hızla kalktım. Saatlerdir masa üzerinde bekleyen sarmaları gördükçe çektiğim zahmete acıyordum. Elime tabakları alıp mutfağa götürdüm. Masayı kısa bir süre içinde toparlayıp eski haline getirdim. Yapılacak iş kalmayınca ayakta bir oraya bir buraya gidip gelirken ne yapmam gerektiğine karar vermeye çalışıyordum.

Saatler geçtikçe içimdeki stres artıyordu. Telefonumdan saate baktığımda gece yarısını geçmişti. Biraz daha beklersem burada uyuyakalacaktım. Acaba bir bahane bulup gitmem gerektiğini söylesem dışarıdaki adamları buna inandırabilir miydim? Hayır, buradan hiçbir yere gidemezdim çünkü ondan korkmadığımı yüzüne bakarak söylemiştim. Eğer gidersem korkup kaçtığımı düşünecekti. Canı cehenneme ne düşünürse düşünsün! Saat olmuş gecenin bilmem kaçı bu saate kadar onu bekleyip azarlanmak akıl kârı değildi. Hem kızacaksa da sabah kızsın canım, ucunda ölüm yok ya!

Ani bir kararla kalkıp çantamı ve telefonumu aldım. Kapıdan çıkmak üzereydim ki korumaların olmadığını görünce harika bir fırsat yakaladığım için sevindim. Ses çıkarmadan kapıyı kapatmak isterken arabanın taşlı yolda çıkardığı sesi duyunca elim ayağım birbirine girmişti. Bana doğru gelen adama bakarak kaçacak yer arıyordum. Karşı taraftan korumalar geliyordu. Bozuntuya vermeyip onu bekliyormuşum gibi yaptım. Belki bu konuyu çoktan unutmuştur. Araf'ın giderek yaklaştığını gördükçe heyecandan hızla atmaya başlayan kalbime söz geçirmeye çalışıyordum.

O sıra Araf, neden dışarı çıktığımı tahmin etmiş gibi bakıyordu. Kapıda olduğumu görünce kaşlarını çatarak yanıma kadar geldi.

Sanki Araf'ın geldiğini yeni fark etmişim gibi şaşırmış numarası yaptım. Bir açıklama yapma gereği duyarak "Hoş geldiniz. Ben de tam çıkıyordum. Size iyi geceler..." diye bir şeyler geveleyip gitmek üzere adımladım. Tam kurtuldum, derken kaçmama engel olmak için hafifçe kolumu kavradı ve kendine doğru çekti.

O, kadar yakınımdaydı ki aldığım nefes ciğerlerime yetmiyormuş gibi nefes alıp elimden geldiğince korktuğumu belli etmemeye çalışıyordum. Yüzüne ciddi bir ifadeyle bakıp "İçeri gir!" deyince kaşlarım çatılmaya başlamıştı. Bir kez daha düşündüğüm kötü ihtimallerin sadece kendi başıma geldiğine hükmettim.

İçimden daha hızlı karar veremediğim için kendime kızarken bir bahane bulup gitmeyi düşünüyordum. "Araf Bey gerçekten çok uykum geldi ve saat çok geç oldu. Merak etmeyin yarın yine geleceğim, o zaman istediğiniz kadar bağırır, çağırır kızarsınız." Yaptığı tek şeyin bu olduğunu bir çırpıda söyleyerek onu sinirlendirmeyi başarmıştım. Hafifçe tutmakta olan kolumu bırakmadı. Kesin kararını belirtti: "Hiçbir yere gidemezsin!” Durumun vahametini kavrayınca kolumda bir ağrı hissettim. Araf elini çekerek hızla içeri girdi. Tüymeli miydim? Hayır henüz ölmek için çok gençtim!

Peşinden gelmediğimi görünce arkasını dönmeden yüzünü çevirip bir bakış attı. Korkak gibi görünmek istemiyordum. Bir şey yapacağını pek zannetmiyordum biraz bağırır çağırır, egosunu tatmin ettikten sonra salardı.

Salona kadar Araf'ı takip edip peşinden gittim. Yemek yaptığım için teşekkür edeceği yerde hesap soruyordu. Sabahki çayın acısını unutmadığı belliydi. Birden arkasını dönüp yüzüme baktı:

"Kapıyı kapatmadan niye geliyorsun? Git ve kapıyı kapat!" Deyince yüzüme sahte gülücükler yerleştirdim. Salondan ayrılıp kapının önüne kadar gittiğimde açık kapıya bir süreliğine bakıp hazır buraya kadar gelmişken kaçmayı düşünüyordum ancak bu hayal dünyasından Araf’ın bağırışıyla irkilerek gerçek âleme geri dönmüştüm.

Gölgene Bile Acıma Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin