XXXIV

1K 86 66
                                    

Düzenlemeden atıyorum bu bölümü. Sınavlar bitince düzeltirim.

...

Mektubu alıp odama gittim. Ne giyeceğime karar veremiyordum. Alisa olsaydı bana yardım ederdi. Saate bakınca az bir vaktim olduğunu gördüm. Hemen banyoya gidip duş aldım. Saçlarımı kurutup giyindim.

Odama tekrar geldiğimde çantamı ve telefonumu alıp çıktım. Tam zamanında Gökay'ın belirttiği adrese gelmiştim. Şehrin içinde deniz manzaralı iki katlı güzel bir evdi. Işıklar açıktı geç mi kalmıştım yoksa? Eve doğru yaklaşıp kapıyı çalacakken anahtarın bende olduğunu hatırladım.

Evden içeri girdiğimde başka bir kadın mutfaktan çıktı. Beni görünce şaşırmadı, yanıma gelip akşam için bir isteğimin olup olmadığını sordu. Kadına gülümseyerek teşekkür edip Gökay'ın odasını öğrendim.

Salona geçip gelmelerini beklemek yerine yukarı çıkıp mektubu bırakacaktım. Gökay odası koridorun sonundaydı. Her yer düzenli ve temizdi. Parfümünün kokusu odayı doldurmuştu. Gökay olmamasına rağmen sanki buradaymış gibi hissetmeme neden oluyordu. Mektubu yatağın üzerine bırakamazdım, çok göz önündeydi, başka bir yer bulmalıydım.

Aşağıdan zil sesi duyuldu. Gelmiş olabilirlerdi o yüzden çabuk olmalıydım. Bir kadın sesi geliyordu. Elimde mektupla odanın içinde turluyordum. Heyecanlanmıştım. Oyalanmamalıydım, mektubu komodinin üzerine bırakıp odadan çıkacakken Gökay'a çarpmamla geri çekildim.

"Kapıyı sen açmayınca gelmedin zannettim. Neyse ki buradaymışsın, ne yapıyorsun odamda Masal?"

"Mektubu nereye koyacağıma karar vermeye çalışıyorum." dedim.

Gökay yüzüme bakarak,
"Mektubu okudun mu?"

Niye böyle bakıyor bu çocuk?

"Evet.. yani boşuna yazmadığına göre okumalıydım öyle değil mi? Hadi aşağı inelim, şimdi kadın yanlış anlayacak." Gitmek üzereyken Gökay elini uzatıp gitmeme engel oldu.

"Bu saçmalığı zaten onun yanlış anlaması için oynuyoruz."

"Doğru ama yine de kadına ayıp oluyor. Aşağı inelim."

Gökay başını eğip gülüyordu. Gelmeyince elinden tutup çekerek aşağıya kadar götürdüm. Kadın başını çevirip bize baktığında Gökay'ı çekiyor gibi görünmemek için hızla ona doğru yaklaşıp sarıldım. Az kalsın düşüyorduk ama şans bizden yanaydı.

Gökay gülümseyerek kısık sesle kulağıma,
"Napıyorsun manyak, az kalsın aşağı düşecektik!"

Şimdi cevap verip kadını şüphelendirmek istemedim. Yüzüne ciddi ifadeyle bakınca sustu. Kadının yanına gidip koltuğa oturduk.

Beni baştan ayağı süzen kadın küçümseyici bir bakış attıktan sonra Gökay'a bakarak,
"Sevgilin giyim tarzı ne kadar sade. Hep böyle mi giyinir?"

Gökay'ın vereceği cevabı merakla bekliyordum. Dinlemesem daha iyi gibiydi. Çünkü konuşmadan önce gülen Gökay, kadına öyle bir baktı ki sanki ben onun yalancı sevgilisi değilim.

"Masal mı giyinmeyi bilmiyor ah, evet ne yazık ki öyle ama artık alıştım."

Hani buraya sevgili olduğumuzu inandırmaya gelmiştim, şimdi Gökay neden beni savunmamıştı? Ne yapmaya çalışıyor bu? Gökay'ın sözünü salaklık edip neden kabul etmiştim ki istediği kadar yalvarsaydı.

Gölgene Bile Acıma Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin