XIV

2.2K 128 71
                                    

Araf sabrının son demlerindeydi. Böyle şeyler de hep beni bulurdu. Sessiz kalıp olayı unutmasını istedim. Fakat öyle olmadı. Araf ateş püskürür gibi "Hiç duymaz olur muyum!" Dedi.

"Dün gece için.." lafımı tamamlama fırsat vermeden devam etti:  "Özür dileyeceksen dileme, sürekli özür dileyecek şeyler yapma artık!" Araf'ın konuşması üzerine Alisa, hiçbir şey olmamış gibi konuşacakken adamın telefonu çaldı.

Araf oradan uzaklaşıp aramayı cevaplarken Alisa etrafına göz gezdirdi. Bir yandan da Araf'ı süzüyordu. Gökyüzü tam olarak aydınlanmamıştı. Havada hafif bir serinlik vardı. Bu saatte onu arayanın kim olduğunu merak ettim. Bunu ona soramayacağım için merak etmekten vazgeçtim. Son bir umut belki koşmaktan vazgeçirebilir miyim, diye düşünürken Araf telefonu çoktan kapatmıştı ve kızın yanına gelmişti.

Alisa koşmamak için biraz zaman kazanmak istiyordu. Aklına gelenleri söyledi: "Söylediklerimde haklı çıktım. Eve hırsız girdi. Dışarıdaki korumalar ayakta uyuyor."

"Tamam haklısın."

Şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. Haksız olduğunu kabul etmesini beklemiyordum.

"Haklıyım tabii.." dedim neşeyle.

"İçeri girmeye çalışan düşmanlarım değildi. Basit bir hırsızlık olayıydı."

"Basit bir hırsız içeri girebiliyorsa onların elini kolunu sallayarak seni öldürmeleri ân meselesidir. Sendeki rahatlık kimsede yok!"

Aynı tavrının sürdürerek konuştu: "Sen böyle şeyleri düşünme.."

O bu kadar rahatsa ben neden gerginim ki? Sonuçta bir şey olursa faturanın en büyüğü Araf'a kesilecek ama içim hâlâ rahat değil. Onun bir suçu yok. Benim yüzümden kimseye zarar gelmesini istemiyorum. Anlamadığım şeylerden biri şu: Madem onlar çok güçlüler neden bir şey yapmıyorlar, planları ne? Bu kadar sessiz olmaları hayra alamet değil. Neler düşünüyorum ben, kendi kendimi tedirgin etmeyi bırakmalıyım.

"Hava çok soğuk değil, üşüyor musun?" Diyen Araf'ın sesiyle kendime gelmiştim. Hava giderek aydınlanıyordu. Sanki kötü bir şey olacak gibi hissettim. Dün evine hırsız girmiş olan bu adamda, bu rahatlık varken bugün bu ormanda öldürülmeyeceğimizin garantisini kimse veremezdi. Göz göre göre ölmek istemiyorum. Sanki ormanda bizi bir şey bekliyor gibi... Bu adamı oraya gitmekten nasıl vazgeçireceğim? Ayşe Hanım'la konuşurken Araf'ın istisnasız her gün koşuya gittiğini söylediğini hatırladıkça içimdeki umutsuzluk giderek artıyordu. Yinede şansımı denemek adına konuştum:
"Her sabah koşuya gidiyorsan düşmanlarının seni pusuya düşüreceğini akıl edemiyor musun?"

"Sen bu yüzden mi gelmemekte ısrarcısın?"

"Ölmeyi bayılmak mı zannediyorsun? Ben kendi canımı geçtim ama sen kendi canını zerre düşünmüyorsun. Yaşamaya hiç kıymet vermez misin?"

Söylediklerimden etkilenmemişti. Aynı kayıtsız tavrıyla cevap verdi: "Mutlu yaşamak istemem. Başım ne zaman beladaysa o zaman hayatta olduğumu hissederim.."

"Çok tuhaf birisin. Ne demek mutlu olmak istemiyorum, insanlar mutlu olmak için neler yapıyor ama sen mutlu olmak istemiyorsun. Bana öyle geliyor ki sen bu durumdan oldukça memnunsun. Peki ama neden?"

"Bilmem sabahtan beri konuşuyorsun. Bul bir şeyler.. hatta dur ben senin yerine bir neden bulayım. Mutlu bir günümde aldığım çok kötü bir haber psikolojimi bozdu ve ben o yüzden böyleyim. Nasıl beğendin mi?"

Şaşkınlıkla Araf'ın yüzüne bakıyordum: "Söyledikleriniz gerçek mi?"

"Saçmalama Alisa!"

Neredeyse tartışacaktık sinirlenince dikkati dağılıyor. Galiba ona koşmayı unutturdum. Bu iş zannettiğim kadar zor olmayacağını anlayınca başka şeylerden konuşmaya devam ettim: "Peki dün eve giren hırsızın sözlerine neden kızdınız?"

Gölgene Bile Acıma Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin