XXXVII

957 83 109
                                    

Araf'ı eve davet ettim. İçeri geçti, ben de gidip Alisa'yı uyandırmak için odasına girdim. Havasız odayı pencereyi açtıktan sonra yatağının başına gidip koluna dokunarak hafifçe salladım:
"Alisa, uyan, Araf geldi."

Gözlerini açmamıştı ama beni duyduğuna emindim. Mırıltıyla konuştu:
"Saçmalama Araf'ın bu saatte evimizde ne işi var?"

"Burada diyorum Alisa, salonda seni bekliyor. Sana mesaj atmış ama görmemişsin."

Gözlerini açıp yataktan hızla doğruldu:
"Gerçekten mi buraya gelmiş?" Cevap vermeyip başımı salladım.

"Salonda mı?"

"Evet, seni bekliyormuş, bir işiniz varmış öyle söyledi. Ne oluyor Alisa, buraya neden geldi Araf?"

"Sorma, dün yapmamam gereken bir şeyi kabul ettim."

Yapmaması gereken şeyin ne olduğunu düşünürken aklıma gelen ihtimali düşününce gözlerim açıldı. Alisa, tepkimi görünce yanlış düşünebileceğimi anladığı için açıklama yaptı. Ardından ayağa kalkıp banyoya gitti. Odaya geldiğinde aynadaki haline göz gezdirdi. Görüntüsünden memnun olmamış olacak ki saçlarını dağınık topuz yaptıktan sonra odadan çıktık. Salona gittiğimizde Araf telefonu bıraktı.

Pijamalarını umursamadan "Günaydın," dedi Alisa neşeyle.

Cevap vermeyen Araf, direkt konuya girdi: "Git, çabuk hazırlan dışarı çıkacağız."

Alisa, oturduğu koltuktan rahat bir tavırla konuştu: "Kahvaltı yapmadan şuradan şuraya gitmem."

"Yapamazsın."

"Dünyayı mı kurtaracağız, bırak da kahvaltımızı yapalım."

"Olmaz. Ne diyorsam o, on dakika içinde aşağıda ol!"

"Tamam, sen aşağı in ben de hemen geliyorum." deyip Araf'ı evden çıkardı.

Ardından bana dönüp neşeyle hiçbir şey olmamış gibi "Hadi kahvaltımızı yapalım." dedi.

"Araf ne olacak peki?" Diye sordum.

"Mecbur beni bekleyecek."

Şaşkınlıktan ne diyeceğimi unutmuşken hatırladım: "Şimdi Araf aşağıda seni mi bekleyecek?"

Yüzünde güller açarak cevap verdi: "Evet. Hazır elime fırsat geçmişken bu anın tadını çıkaralım, o da birazcık beklesin."

Biz kahvaltı hazırlarken pencereden sokağa baktığımda Araf arabasının içinde bekliyordu. Saatine bakıp ne zaman geleceğini hesaplıyor gibiydi. Alisa ise masaya oturmuş zevkle kahvaltısının tadını çıkarıyordu.

"Yukarı gelirse giyinmediğini görecek biliyorsun değil mi? Araf aşağıda seni bekliyor ama senin umurunda bile değil, hâlâ kahvaltı ediyorsun."

Bu söylediklerim Araf'ı savunduğumdan değildi. Sadece arkadaşımın onunla tartışıp üzülmesini istemiyordum.

Alisa elindeki çay bardağını bırakıp açıklama yaptı: "Ben kalkıp hazırlanayım, zaten bir saate giyinirim, daha doğrusu oyalanırım. O da orada bostan korkuluğu gibi beni bekler."

"İyi tamam. Ben okula gidiyorum gelince konuşuruz."

Alisa yan odadan seslenerek bir uyarıda bulundu:
"Çıkarken Araf'a yakalanma sakın."

"Ben karda yürürüm, izimi belli etmem. Merak etme." dedim.

Alisa'dan ses gelmeyince kitaplarımı alıp evden çıktım.

....
Alisa'yı beklemekten sıkılmıştım. Arabadan inip apartmanın önüne geldim. Tam kırk dokuz dakikadır aşağı gelmesini bekliyorum. Ne yapıyor içeride? Son bir dakika, eğer gelmezse yukarı çıkacağım. Ona verdiğim sürenin sonuna gelmişti ve o hâlâ burada değildi.

Apartmandaki pencerelerden biri açıldı. Elindeki bezini sokağa sirkeleyen kırk yaşlarında bir kadın beni fark etti.

Hah, bir de bu eksikti!

Ellerini pencereden sarkıtarak merakla sordu: "Kime baktın yavrum?"

İstemesem de açıklama yapmak için kafamı yukarı kaldırıp kadına cevap verdim: "Arkadaşımı bekliyorum."

"Hım, bak sen arkadaşın kimmiş?"

Derin bir nefes alıp sinirlenmemeye çalıştım: "Pardon ama neden soruyorsunuz?"

"Alisa'ya mi geldin?"

"Evet ona geldim. Bir sorun mu var, niye seni ilgilendirmeyen şeyleri merak ediyorsun?"

Verdiğim cevaba sinirlenmiş sesini yükseltti: "Burası aile apartmanı öyle kafana göre girip çıkamazsın!"

Kaşlarımı çatıp camdaki kadına:
"Aile apartmanı olunca ne oluyor?" Diye sordum.

Kadın sokağın ortasında bana bağırıyordu. Diğerleri de pencereden ne olduğuna bakmak istediler. Kadın elini ağzına götürmüş utanıp içeri girmişti. Öteki yaşlı kadın bu sefer tüm nefretini üstüme kusmak ister gibi "Bekar bir kızın evine öyle girip çıkamazsın! Alisa'nın ailesi olmayabilir ama burada biz varız! Daha önce de seni burada gördüm. Bizi rahatsız etme, hadi git buradan!" Dedi.

"Bakın hanımefendi, ben kimseyi rahatsız etmiyorum. Lütfen kendi işinizle ilgilenin!"

"Sana ne, benim ne işle ilgilendiğimden?"

Bu kadın kamera şakası mıydı?

"O zaman siz neden benim ne yaptığımla ilgileniyorsunuz?!"

Yüzünü tuhaf bir şekle büründürüp yine beni sinirlendirecek şeyler söyledi: "Burası benim mahallem, bu ev de benim evim. Senin gibi birinin Alisa'yla ne işi var onu çözmeye çalışıyorum. Pek arkadaşına benzemiyorsun. "

Cevap vermeyip apartmana girecekken yaşlı kadın tekrar konuştu: "Az önce ben sana ne dedim?"

Arkamı dönüp kadının görüş açısına tekrar girdim. Gittikçe sinirleniyordum.

"Yine noldu?"

"Alık mısın oğlum sen, sana buraya girmeyeceksin diyorum!"

"Biliyorum ama kendisinş iki saattir kapıda bekliyorum, gelmiyor. Madem kendi gelmek istemiyor o zaman ben gider getiririm."

"Uzatma, zorla güzellik olmaz! Demek ki kız seninle gelmek istemiyor, niye zorluyorsun? Kız seni sevmiyor."

"Ne sevmesi hanımefendi, kimse kimseyi sevmiyor, biz birbirimizden nefret ediyoruz."

"Aaa, o zaman burada iki saattir niye bekliyorsun sen manyak mısın?"

Kadının sorularından başım ağrı girdi.

"Evlenme teklifi edeceğim hatta seni nikahıma şahit yapmayı düşünüyorum da!"

Belli ki kadın ironi yaptığımı anlamadı.

"Ayol, az önce birbirimizden nefret ediyoruz, dedin. Nasıl evlenme teklifi edeceksin ki hem Alisa teklifini kabul etmez, zor kızdır boşuna uğraşma."

Ben evlenme teklifi edeceğim de Alisa kabul etmeyecek öyle mi? Bu mümkün değil!

Gerçekten teklif etsem kabul eder miydi? Ne saçmalıyorum ben?

Düşüncelerimi bir kenara bırakıp Alisa'nın  apartmandan neşeyle çıktığını gördüğümde gülümsedim, kadın da konuşmayı bırakmıştı. Sessizce bizi izlemeye başladı. Hiçbir şeyden haberi olmayan Alisa'yı hızla kendime doğru çekip kadının gözü önünde sarıldım.

"Başına güneş geçti herhalde beni azarlaman gereken yerde sarılıyorsun."

"Yukardaki bizi izliyor, sesini çıkarma, gülümse." Diyerek uyardım.

İzleyenin kim olduğunu merak eden Alisa başını yukarı doğru kaldırdı. Araf'la tekrar göz göze geldiğinde mırıltıyla konuştu:
"İyi de böyle pandalar gibi sarılmaya devam mı edeceğiz?"

Haklıydı. Kendimi geri çekip gülümseyerek Alisa'nın elinden tuttum. Kadının gözü hâlâ üzerimizdeydi. Arabanın kapısını açıp Alisa'ya binmesi için rica ettim. Yüzüme şaşkınlıkla baktı. Ben de sürücü koltuğuna geçip arabayı çalıştırdım. Ne olduğunu anlamadığından anlatmam için ısrar edince her şeyi itiraf etmek zorunda kaldım. Yol boyunca gülen Alisa'nın kahkahaları kulaklarımda çınlamaya devam etti.

"Yani sen şimdi Halide Teyze'den mi korktun?"

"Korkmadım, sadece sinirlendiğimi göstermek istemedim. Kadın o kadar çok konuşuyor ki. Anneannem yaşında kadına ters bir şey söylemek istemedim!"

"Temmuzda seksen dokuzuna basacak apartman sakinleri olarak evinde kutlama yapacağız. Sen de gelmek ister misin?"

Gerçekten sormuyordu, sadece beni daha fazla sinirlendirmek için yapıyordu.

"Yok istemez." 

Allah'tan geyiği devam ettirmedi.

"Ee, nereye gidiyoruz?" diye merakla sordu.

Nihayet Halide Teyze konusu kapanmıştı.

"Kimsenin bizi rahatsız edemeyeceği bir yere gidiyoruz."

"Allah Allah neresiymiş orası?"

"Çok sakin bir yerde kahvaltı yapacağız. Sen, ben, kazlar ve ördekler..."

Şaşkınlıkla, "Yani seninle normal insanlar gibi oturup kahvaltı yapacağız. İntikam almak falan yok, öyle mi?" Diye sordu.

Son söylediğinden sonra gözümü yoldan ayırıp yüzüne baktım. Tabii ki normal bir kahvaltı yapmayacaktık. Hain planımı anlamış gibi gözlerini kıstı:
"Araf açık havada ne gibi bir şey planlıyorsun gerçekten merak ediyorum?"

"Gidince görürsün şimdilik sadece sus!"

"Müzik açalım hem o zaman ben de konuşmamış olurum."

"Hayır hiçbir şey duymak istemiyorum."

Mırıldanarak, "Sesini çok açmayacaktım..."

"Gereksiz gürültüden ve konuşmaktan ne anlıyorsun?" Sesim istemeden yüksek çıkmıştı.

"Mantıklı konuştuğumda çok mu dinliyorsun?" Benimle aynı ses tonunda cevap verdi. Karşılık verirsem tartışma büyüyecek gibiydi.

"Seni neden dinleyecekmişim ki?!" Diyerek sakinleşmeye çalıştım.

"Kırıcı oluyorsun Araf hem de fazlasıyla... Sadece kalp kırmayı, emir vermeyi biliyorsun. Bütün bildiğin bundan ibaret!"

Benimle böyle konuşabilmesine şaşırmıştım ama alaycı sesime engel olamayıp karşılık verdim: "Seni kırdığımı düşünüyorsan o zaman neden hâlâ yanımdasın?"

Bunu beklemiyormuş gibi şaşırdı. Sorumu cevaplamayıp önüne döndü. Ne olduğunu anlamadım.

"Şimdi niye sustun?" Buna da cevap vermedi.

Arabanın içinde sessizlik hakim oldu. Alisa'nın kollarını göğsüne bağlamasıyla birlikte, tartışmanın büyümesini engellemek için ben de susmayı tercih ettim. Nihayet hedefimize ulaşınca sakin bir göl kenarına arabayı park ettim. Alisa arabadan inerken yüzüme bakmadı ve en kötüsü de hâlâ susuyordu.

Gölgene Bile Acıma Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin