Bölüm | 11

367 31 2
                                    



Hep beraber araca binen dörtlü kuzeyden çıkmak için hareket etmeye başladı. Kuzey bölgesinden çıkıp tren ile birlikte Midgar imparatorluğuna gideceklerdi. Bundan önce at arabaları ile kuzeyi geçmeleri gerekiyordu.

Endroma pencereden dışarıya baktı, heyecanlıydı. Büyüdüğü kasabanın dışına hiç çıkmamıştı. Dış dünyayı göreceği için heyecanlıydı ama Doynes tam tersi buradan ayrılmak istemiyordu. Onun yerine burada kalıp sonsuza kadar yaşamak istiyordu.

Barış dolu bir dünyada mutlu bir şekilde ölmek istiyordu.

"Hiç heyecanlı görünmüyorsun Doynes," dedi Deacon.

Doynes ona bakmadı, "çünkü heyecanlı değilim. Bu toprakları seviyorum, buradan ayrılmak istemiyorum."

"Hah, burada hiçbir şey yok. Tüm gün gördüğünüz sadece bir avuç insan o kadar," dedi Jean.

"Bu bir avuç insanlardan biri seni kolaylıkla öldürebilecek seviyede," Jean bu sözler üzerine dişlerini sıktı.

"Bu kadar gerginlik yeter ve Jean.  Onlar bizim akrabamız ve Argent'ların malikaneside böyle bir yerde bunu biliyorsun değil mi?" Deacon Jean'a öfkelenmişti.

"Aslında bu pek umrumda değil, burada sessiz ve sakin olan hayatı özleyeceğim."

Doynes dört yüz yıl önce iblisler çağında yeterince şey görmüştü. Şimdiki yeni çağda görmek istediği bazı şeyler vardı ama bunların sırası değildi, onun yerine tembellik yapıp bütün gün boyunca oturmak daha güzeldi.

"Doynes şuna bak!!" Endroma heyecanlı bir şekilde buharla çalışan treni gösterdi. Doynes baktı, dört yüz yıl önce böyle bir şey görmemişti ama pek umrunda değildi. Ona göre hala sıkıcı geliyordu, Endroma hala mutlu bir şekilde bakıyordu.

"Pekala hadi gidelim." At arabasından indiler, tren istasyonunda çok fazla insan vardı. Endroma meraklı bir şekilde etrafa bakıyordu.

"End, kulakların görünecek."

"Ah, özür dilerim." Endroma pelerinini düzgünce tuttu, meraklı yeşil gözleri etrafı araştırmaya devam ediyordu. Doynes elinden tuttu ve onu çekmeye başladı. Deacon ve Jean gitmişti, hemen peşlerinden gitmeleri gerekiyordu.

Trenin en sonuna doğru geldiler, Deacon ve Jean onlara baktı.

"Hadi gidelim," dedi Deacon.

Hep birlikte trene bindiler, Argent ailesi için özel olarak hazırlanmış bir yolcu vagonuydu. Onlardan başka kimse yoktu. Lüks mobilyalar ile donatılmıştı, vagonun ortasındaki büyük masada çeşit çeşit yiyecekler ve içecekler vardı.

Doynes köşedeki en sevdiği içkiyi gördü, yanına doğru gitti ve bir bardak doldurup tek seferde içti. Rahatlamış bir şekilde iç çekti.

"Tanrım... dört yüz yıl geçmiş olmasına rağmen hala nasıl bu kadar iyi olabilir ki..." diye düşündü Doynes.

Doynes eski yaşamında sürekli olarak içtiği tek bir içki vardı. İsmi ejderha ateşiydi, isminin anlamı tek seferde içtiğinde boğazında büyük bir yanık hissi vermesiydi ardından gelen güzel bir tat vardı.

Doynes bir kadeh daha doldururken Deacon elinden tutup onu durdurdu.

"Reşit olmana dört yıl var bunu içemezsin," dedi.

"Sen benim babam değilsin, bana ne yapıp yapamayacağımı söyleyemezsin."

Deacon bu sözler üzerine sinirlendi ama elinden bir şey gelmezdi. Doynes haklıydı, ona sadece ailesi karışabilirdi ama bu onun yinede başına buyruk hareketler yapmasına sebep değildi.

Lanetli Reenkarnasyon Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin