Merhaba,
Bölüm biraz kısa oldu ama sizi daha fazla bekletmek istemedim. Devamını da tamamlayıp en kısa zamanda paylaşacağım.
Lütfen yorumlarınızı ve beğenilerinizi eksik etmeyin.
*
Yapay zekaya Olcay Komutanı tarif ettiğimde karşıma neredeyse birebir diyeceğim bir görsel oluşturdu. Allah affetsin ama ciddi ciddi o konuştuğumuz dönemdeki halini andırıyor :) Ona da attım. Şaşırdı. Bere iyi de sakal ve kamuflaj olmamış dedi :D Paylaşmamda bir sakınca yokmuş kendi fotoğrafı olmadığından dolayı. Bende koydum gitti :)
Görsel: Olcay Karahanlı
*
OLCAY
Bir, iki, üç, dört, beş...
"Bana her zaman ulaşamayabilirsin. Bu operasyonda benim gözüm kulağım Şule olacak ve seninle birlikte operasyonu o yönetecek."
İki saat.
Tam tamına iki saat beş dakika geçmişti ama zihnimdeki lanet olasıca cümle ilk etkisini yitirmemişti. Hala beni zerrelere bölecek güçteki öfkeyi damarlarımda dolaştırıyordu ve üzerime hücum eden sakinlik tüm cephelerde kaybediyordu. Altı, yedi, sekiz, dokuz, on, onbir... Bana sormamıştı. Sadece söyledi. Çünkü Tugay Komutanı dahil tüm üst rütbeliler istek değil, emir adamlarıydı. Bu hayatta nefret ettiğim şeylerden biri, işime karışılmasıydı. Özellikle de peşime adam takılması nefretin de ötesindeydi. On iki, on üç, on dört, on beş... Kafamın içinde milyon kez oynadığım senaryoda yılların emeği vardı. Babamın şehit haberini aldığım o gece düşmüştü yüreğime bu oyunun fitili. Olduğu yerde yıllarca patlamadan beklemişti. Beni yaka yaka güçlendirmişti ateşini. Şimdi bu oyuna konuk oyuncu değil, zorla baş rol eklememi emrediyorlardı.
"Operasyonun sınırlarını genişletiyorum. Sadece senin sorumluluk sahanla onları yakalayamazsın."
Yürürlüğe sokulan B planı buydu. Kendi taburumu komuta ederek sadece Hakkari'nin belli bölgelerine ulaşabiliyordum. Şule Binbaşının yetkisiyle de kalanına. Yıllardır süregelen takip olayının bu sefer son olmasını istiyorlardı. Ölü ya da diri, o üçlüyü yakalamak asli karardı.
On altı, on yedi.
Buna ne kadar iş birliği denirse denilsin alt yazısında denetim yazdığını okuyabiliyordum. Önüme koydukları B plansız ihtimali, görevi kabul ettiğim ilk gün fark etmiştim ve sadece B değil alfabenin tüm harflerini kapsayan ihtimalleri, o günden itibaren tek tek planlamıştım. Fakat şu anda ya hepsini silmem ya da Şule Binbaşı'yı da dahil etmem gerekiyordu. Yani...
İki ucu boklu değneği elimde tutuyordum.
Bir, iki, üç...
Genel Kurmay Başkanı'nın bu denetimli serbestlikten haberinin olmamasının imkânı yoktu. Yıllardır planladığım, aylardır aktif olarak üzerinde çalıştığım bu görev için madem bana güvenmeyecekti, neden seçmişti? Sırf babamla beraber bu işin peşindeyken, devresini kollarının arasında şehit vermesinin yemini miydi bu? Eğer öyleyse, bir intikam alınacak ve onu da bizzat oğlu gerçekleştirecekse, neden her hareketimi hesap vereceğim bir başka rütbeliyi başıma dikiyordu? Bu neyin tantanasıydı?
Dört, beş, altı, yedi...
Kapının tıklatılmasıyla sakinleşmek adına kaç settir tekrarladığım sayıları zihnimin içinde susturdum. "Gel!" Kapının aralığından gözüken Uzanulu baş selamı verdikten sonra "Yüzbaşı Uzanulu. Komutanım müsaadenizle taburun bilgi defterini arz edecektim," dedi. Saate baktım. Mesainin bitmesine bir saat kalmıştı ve akşam yemeğini lojmanın içindeki dağ evinde, Şule Binbaşı ile yiyeceğim için içtimadan önce planladıklarım sekteye uğrayacağa benziyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEHADET
General FictionBu hikaye gerçek kişiler, olaylar ve mekanlar içermektedir. Mesleki gizlilikten ötürü isimlerde ufak kelime oyunları yapılmıştır. Lütfen okurken sadece kurgu gözüyle değil, yaşanmış olay örgüsüne bakın. Hikayenin çıkış noktası ilk bölümdedir. Keyifl...