ŞEHADET - Vatan için / 17

745 69 6
                                    

OLCAY

İlk izlenim, anlık bir bakış açısıydı ve yargılamak kolaydı. Yanıltıcı olabileceği o an aklınıza gelmezdi. Yüzeysel bir kitap kapağı gibi düşünülebilirdi bu. İlk bakışta içeriğiyle ilgili bilgi sahibi olduğunuzu sanırdınız. Derine indikçe, yavaş yavaş asıl hikâye ortaya çıkardı ve siz belki de peşim hükümlü davrandığınızı o an fark ederdiniz.

Gel gör ki, bazı anlarda dürtülerimiz, muhakememizden çok daha güçlü oluyordu işte.

Hayatımdaki nadir anlardan birine ev sahipliği yapıyordum. Sayılı kez yaşadığım yanılma, ilk kez bir asker tarafından gerçekleşiyordu. Uzanulu'nun arzını gerçekleştirirken takındığı tavırdan, sesindeki tokluğa kadar her şey bu görevi layıkıyla yerine getirdiğini gösteriyordu. Öğlenki yaşananları düşündüğümde, vekalet ettiği makam bakımından içtimaya çıkmaması gayet doğal karşılanabilirdi. Yine de diğer iki bölük komutanının içtimada olmamasında onunda suçu vardı. Ne olursa olsun, yetki ondaydı ve tüm askerlerin disiplini önce ondan sorulacaktı.

".... Arz ederim."

Tabur bilgi defterinin arzını bitirdiğini güçlü bir sesle noktalayan Yüzbaşı baş selamı verdi. İtiraf etmem gerekiyordu ki etkilenmiştim. Hatta tavırları bakımından kendime yakın bile hissettiğimi söyleyebilirdim. "Kaçlıydın sen?" diye sorduğumda tereddüt dahi etmeden "2013 komutanım," diye cevap verdi. Yılımız tutmamıştı. Belki de çizilmiş ortak kaderin yazgısı aynı askeri okuldan itibaren yazılmaya başlamıştı.

"Harbiyeli misin?"

"Kuleli komutanım."

Anladım demekle yetindim. "Çıkabilirsin." Baş selamını kapının eşiğinde tekrarlayan Yüzbaşı odadan çıktı. Saate baktığımda mesai bitiminin üzerinden yarım saat geçtiğini fark ettim. Aklımda beliren ilk şey, Şule Binbaşı'ya verdiğim söze geç kalmak üzere olduğumdu. Bu nedenle süratle hazırlanıp odadan çıktım. Benim bu hareketliliğimi fark etmiş olan haberci, odasının kapısında belirdi.

"Landınız hazır komutanım."

Adımlarım birkaç saniye askerin önünde oyalandı. Ardından 'düş peşime' der gibi attığım bakışla tekrar eski formunu yakaladı. Koşar adım çıktığımız tabur binasının önündeki askeri jip işimi bi hayli kolaylaştıracaktı. Haberci bineceğim kapıyı açıp selam durdu. Araca binmemle kapıyı kapatması ve şoförün yanındaki yerini alması bir oldu.

"Hangi misafirhanede kalacağımı biliyor musunuz?"

"Biliyoruz komutanım. A Blok 47 numara."

Araç hareketlendi. "Anahtarı aldın mı?" Gün içinde anahtarı gazino müdürlüğünden alamayacağım için haberciyi görevlendirmiştim. "Aldım komutanım," diyerek cebinden çıkardığı basit maskotlu anahtarı bana uzattı.

"Eşyalarım odada mı?"

Soru üstüne soru sormamın verdiği hararetle "Emrettiğiniz gibi odanıza yerleştirdik komutanım," diyen asker fazlasıyla terlemiş görünüyordu. Daha fazla ecel terlerine bulanmaması için teşekkür ettim ve tarif etmekle uğraşmayacağım yolları izleyerek arkama yaslandım.

Güneş, son ışınlarını da yollamıştı. Bugün hava o kadar berraktı ki kobalt mavisi gökyüzünde kutup yıldızı şimdiden seçiliyordu. Landın yavaşladığını hissettiğim anda gözlerimi gökyüzünden, tümenin içinde çok fazla dolaşmamıza gerek bırakmayan misafirhanenin girişine çevirdim. Aracın durmasıyla aşağı atlayan haberci benden taraf olan kapıyı açtı.

"Landı çevirin. Beni bekleyin."

Emrimin ardından araçtan indim ve koşar adım misafirhaneye girdim. Asansörü bekleyerek zaman kaybetmemek adına bina içindeki merdivenleri seri adımlarla tırmandım. 4. Katta olduğunu düşündüğüm odamı bulmaya çalışırken birkaç askerin selamını aldım ve en dipteki odanın önünde durdum.

ŞEHADETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin