ŞEHADET - Vatan İçin / 28

400 56 30
                                    


TOPRAK

Düşündüğüm kadar kötü geçmeyen gecede Mervelerin amaçladığı hiçbir şey gerçekleşmedi. Ne ben Olcay Bey ile ilgili bir şeyler sordum ne de Çağrı Yüzbaşı'na umut verecek bir yakınlık gösterdim. Sadece anı yaşadım ve sorulanlara cevap verdim, o kadar.

Robot gibi...

"Güzel bir geceydi."

Mervelerden çıktığımızda misafirhaneye bırakmak için ısrar eden Çağrı Yüzbaşı'yı kıramamıştım ve ne kadar doğru bir karar aldığımı arabanın kapısını açmamla anlamıştım. Hakkâri gecelerinin o sert ayazı içeri öyle bir dalmıştı ki saldırıya uğramışlık hissiyle bedenim ürperdi. Bir an önce misafirhaneye girmek istiyordum.

"Öyleydi. Her şey için teşekkür ederim. İyi geceler."

Arabadan indiğimde karşı kapının da açıldığını duydum. Çağrı Yüzbaşı, tavanın üstünden görüşüme girerken ne olduğunu sorgularcasına kaşlarım çatıldı. "Bir şey mi oldu Yüzbaşım?" diye sorduğumda arabanın etrafından dolaşarak yanıma geldi.

"Cihat Abi bana sormak istedikleriniz olabileceğini söylemişti ama gece boyunca konuşamadık."

Ne diyeceğimi bilemememi gizlemek adına kibar gülümsememin arkasına sığındım. "Pek fırsat olmadı," diyerek beyaz bir yalana başvurdum. Konuşmak için fazlasıyla fırsat yakalamıştım ama bu gece Olcay Bey'in adını anmak istememiştim. Çünkü onu düşündüğümde anlamsız bir kırgınlıkla baş etmem gerekiyordu ve sanırım bu sadece gözden kaçırdığım olaylar yüzünden değildi. Kafa karıştırıcı olansa diğer nedendi.

Nasıl bu kadar anlam yükleyebilmiştim konuşmamıza? Hangi ara benim gibi olduğuna emin olmuştum da öyle olmadığını anladığım ilk saniye de ihanete uğramış gibi hissetmiştim? Neden benimle ortak bir plan yürüteceğini düşünmüştüm ki?

Kendimi ona ben açmıştım. O değil...

Beni intikamına dahil edecek kadar güveneceğini neden düşünmüştüm? Salak kafam! Tüm konuşmamızın soruşturma için olduğunu düşündüğü için beni aramamıştı belki de. Geçmişimi kullanarak ağzından laf alacağımı sanıyordu. Bana güvenmiyordu ki ağzımdan çıkacaklara göre hareket etsin. Ah Toprak Ah!

"Bende onu diyorum."

Tüm gece düşünmemek için direndiğim konunun zihnime düştüğünü ve beni içinde boğmak adına çektiğini Çağrı Yüzbaşı konuşana kadar fark etmemiştim. Hafif bir irkilmeyle telefonunu eline alan adama baktım. "İsterseniz numaramı vereyim. Müsait olduğunuzda merak ettiklerinizi sorarsınız." Şu an olmasa da bir gün işime yarayabileceğini düşünerek "Tabi," diye cevap verdim.

"Ben size numaramı söyleyeyim. Siz beni çaldırın."

Çantamın içindeki telefonumu ararken bir yandan da numaramı söyledim. Çağrı Yüzbaşı aradığını söylerken çalan telefonum elime geldi. Çantamdan çıkardığım gibi aramayı sonlandıran adam "Ne zaman isterseniz konuşabiliriz," deyince gülümsedim ama gözlerime kadar ulaştığını söyleyemezdim. Kafamın içinde balçığa dönüşen düşüncelerin etkisini hala üzerimden atamamıştım.

"Arayacağımdan hiç şüpheniz olmasın."

Numarasını rehberime kaydettim. "O zaman size kapıya kadar eşlik edeyim." Önden buyurmam adına reverans yapınca itiraz etmek istedim. "Hiç gerek yok-"

"Lütfen."

İlk izlenim her zaman önemliydi. Çağrı Yüzbaşı için vardığım kanılardan ilki kibarlığıydı. Her şeyi adabına göre yapmayı seviyordu. İkinci şeyse bu özelliğinden dolayı fazla ısrarcı olmasıydı.

"Peki o zaman," diyerek yürümeye başladım. Misafirhanenin dışındaki merdivenlere kadar konuşmadan yürüdük. Basamaklara geldiğim anda duraksadım ve yanımdaki centilmen beyefendiye doğru döndüm. Gülümseyerek "O zaman tekrar iyi geceler," dedim. O da samimi bir karşılık verdi.

"İyi geceler."

Merdiven basamaklarını hızlıca tırmandım. Hala arkamdan baktığını gördüğüm adama kapıdan girmeden önce ufak bir baş selamı verdim ve oyalanmadan içeri girdim. Katlar arası merdivenleri de benzer serilikte çıktım.

Nefes nefese kaldığımı fark ettiğimde kalan basamakları daha ağır bir şekilde tamamladım. Kat holünde kısa bir süre soluklandıktan sonra odama doğru yürüdüm. El yordamıyla aradığım anahtarımı birkaç kez parmaklarımın arasından kaçırdım. Sıkıntıyla iç çekerken olduğum yerde durdum ve çantamın içine bakarak anahtarı aradım. O sırada yanımda açılan kapıdan dışarı taşan birkaç erkek sesi kulağıma çalındı. O an kulaklarımın kadın sesi aradığını fark ettim. Hatta meraktan başımın o tarafa dönmek için ısrarcı olduğunu. Fakat dışarı çıkan birinin varlığını hisseder hissetmez çantama odaklanmaya devam ettim. Anahtarı bulmamla kalan adımlarımı tamamlamam da bir oldu.

"Hiç vakit kaybetmemişsin."

Kilidin üzerinde kalan elimle Olcay Bey'e doğru döndüm. Sıradan basic beyaz tişörtü ve ellerini ceplerine soktuğu siyah şortuyla gayri resmi duruyordu. Hatta onu ilk kez ev haline en yakın tarzda görüyordum. Sanırım bundan ötürü onu baştan aşağı süzme ihtiyacı hissettim. Asker traşlı saçlarının üst kısımları her zamankinin aksine karışık bir şekilde alnına doğru düşmüştü. Sanki banyodan sonra şekillendirmekle uğraşmamış gibi. Sarışın olmasından kaynaklı çok fazla tüyü yoktu ve kaval kemiğindeki eski olmasına rağmen belirgin yara izi bu yüzden ayan beyan ortadaydı. Dikkatimin kaydığı yeri fark eden Olcay Bey, siyah bir terlik giymiş ayaklarını kıpırdattı. Sanki yakalanmışım gibi panikledim ve oyalanmadan bakışlarımı yüzüne tırmandırdım.

"Ama bilmeni isterim ki Uzanulu soruşturma için ancak vakit kaybı olur."

Duyduğum şeyle kaşlarım hafifçe çatıldı. Bizi takip etmediğine emin olduğuma göre, yolumu mu gözlemişti yoksa?

"Yanlışın var," diyerek duruşumu dikleştirdim. "Çağrı Yüzbaşı'yla buluşma nedenim sen değilsin." Olcay Bey'in kaşları havalanırken "Daha önceden tanışıyorsunuz yani?" diye sordu. Söylediğime inanmadığı o kadar belliydi ki...

Haksız da sayılmazdı. Kim olsa aynı şeyi düşünürdü ve Cihat Enişte'nin amacı buydu. "Hayır, yeni tanıştık ama senin düşündüğünün aksine biz-" O an Merve'nin asıl amacını hatırladım ve saklama gereği duymadım. "Arkadaş olmak için tanıştırıldık." Buradaki 'arkadaş' kelimesini öyle bir vurgulamıştım ki Olcay Bey'in gözlerinden bir merak furyası geçti. Sanırım şimdi ilgisini çekecek bir şey söylemiştim.

"Olabildiniz mi bari?"

Aramızdaki ilişki arkadaşlık sınıfına girer miydi emin değildim. Yine de "Olmamamız için bir neden yok," dedim. Allah aşkına ne konuşuyorduk biz böyle.

"Madem öyle," diyerek bana doğru bir adım atan adam "Lütfen," dedikten sonra bir adım daha attı. "İlişkinize beni karıştırmayın." Bir adım daha... "Olur mu?" Şimdi burnumun dibinde olan adamın maviliklerine baktım. O da benimkilere. Soruşturmayı garanti altına almak istediğini fark ettim. Yani... Teklifimi kabul etmeyecekti.

"Ne yapmaya çalıştığının farkındayım."

Gözleri onda görmeye alışık olmadığım bir haylazlıkla gülümsedi. "O zaman daha dikkatli olacağını var sayıyorum." Üstü kapalı tehdidi yüzümü güldürdü. Göz dağı vere vere bu işten sıyrılacağını düşünüyorsa yanılıyordu. O bu yola babası için girmişti. Bundan emindim. Ben de babamın intikamından kolay kolay vazgeçecek değildim. Bana güvenmediği için planlarına ortak etmiyorsa, ilk olarak onun güvenini kazanacaktım. Her ne şekilde olursa olsun...

"İyi geceler Baş savcım."

Cevapsız kalmamdan ötürü son sözünü söyleyip arkasını döndü ve göz açıp kapayıncaya kadar odasına girdi. Az önce söylediklerim, güven konusuyla çelişiyordu. Sanırım öncelikle Çağrı Yüzbaşı olayına açıklık getirmeliydim. Peşinden ilerledim. Tam kapıyı çalacaktım ki derinlerden gelen ses yumruk yapmış elimi durdurdu.

"Gece bitti beyler. Yarın erkenden yola çıkıyoruz. Herkes sabaha kadar ayılsın."

*

ŞEHADETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin