Bu bölümün şarkısı: Zülfü Livaneli - Güneş Topla Benim İçin
*Beğeni ve yorumu bol bir bölüm olur inşallah :)
Keyifli okumalar...
*
OLCAYÇaresizlik, çoğu zaman kör bir kuyu gibiydi. Karanlık ve soğuk... Sizi öyle bir içine çekerdi ki, en dibi görürdünüz. Bilenler bilir, eğer dibe vurduysanız, gideceğiniz tek yer yukarısıdır ama bu kuyuda tırmanmak isterseniz de tutunacak yer bulamazdınız. Elleriniz kanar, canınız acırdı, yine de çaresizlik istemediği sürece tekrar aydınlığa ulaşamazdınız.
Apar topar ayrıldığım karakoldaki kimse, aileme ulaşmam ve iyi olduğumu söylemem kadar önemli değildi. Bu hareketimin getirisi eminim ki ağır olacaktı ama şu anda annemin hissettiklerinden daha ağır olamazdı. Bu yaşıma kadar yüreğim vatan sevgisiyle dolup taşmış olabilirdi ama çarpmasını sağlayan şey, annemdi ve şu anda asparagas bir haber yüzünden can verdiği yavrusunun canını aldıklarını düşünüyordu. Bir anneye bu acıyı yaşatmak affedilebilir bir şey değildi. Ciğerlerime doldurduğum öfkeli soluğu sigaramın dumanıyla birlikte bıraktım ve sıkıntılı bakışlarla çevreyi incelemeye koyuldum. ;
Dağ, dağ, dağ...
Kavaklı karakolu ve Tugay arası yaklaşık üç saatti ve ben yolda iki saati doldurmuştum. Bu lanet olasıca dağların arasında şebeke çekmekle çekmemek arasında kalmış gibiydi. Gözüm sürekli telefonda olduğu için şarjım bitmek üzereydi. O kör kuyu, her geçen saniye bana mezar oluyordu. Her zamanki soğukkanlılığımı korumak, içimdeki anlam veremediğim his yüzünden zordu. Çok zor...
Sigara izmaritini aralık olan camdan dışarı fırlattım. İçimi rahatlatmak istercesine iç çekerken gözüm telefonun ekranına kaydı. İki saattir refleks gibi bir şey olmuştu bu hareketim. Gördüğüm tek tiklik şebeke işaretiyle gözlerim fal taşı gibi açıldı. Bir saniye, yalnızca bir saniye beynimin bana oyun oynadığını düşündüm ama ardından gelen ikinci tik, dualarımın kabul olduğunu kanıtladı. Aracı kullanan askere durmasını emrettim. Acı bir fren sesi, heybetli dağların sessizliğini bozdu. Annemin numarasını çevirip telefonu kulağıma götürdüm. Kalbim yerini hatırlatmak istercesine hızla çarpıyordu. Dikiz aynasından kaçamak bakışlarla beni izleyen askere renk vermemek için olabildiğince tepkisiz kalmaya çalıştım. Bilindik kadının sesi duyulduğunda, ufak bir küfür mırıldandım. Bu telefon şebekesi benimle dalga geçiyor olmalıydı. Çaresizliğin içinde hazan yaprakları gibi savruluşum daha da hızlanmıştı. Moralim bozulmuş bir şekilde telefonu kulağımdan çekerken hattımın hala çektiğini gördüm. O zaman annemin telefonu kapalıydı. Umudun çocuksu mutluluğu belli belirsiz bir tebessümü beraberinde getirdi. Doğukan'ın telefon numarasını tuşladım. Kulağımdaki arama tonuyla nefesimi tutup, kardeşimin çağrıma cevap vermesini bekledim.
Çaldı, çaldı, çaldı.
Açan olmadı. İşte bu iyi değildi. Ne yaşanırsa yaşansın telefonumu cevapsız bırakmayan çocuk, ne olmuştu da çağrımı duymamıştı? İçimdeki his gittikçe kötüleşiyordu. Felaket senaryolarının beynimi ele geçirmesine izin vermeden derin bir nefes aldım ve hazır hat hala çekerken, son bir arama için kız kardeşimin numarasını tuşladım. Tekrar arama tonu kulaklarımı doldurdu. Bu sefer ki, yine cevapsız kalma ihtimalinden dolayı sinir bozucu bir bekleyişti. Zar zor yutkunurken gözlerimi kapattım.
Çaldı, çaldı, çaldı. Uzun zamandan sonra ilk kez korku, yüreğimdeki tahta doğru ilerliyordu. Telefonu elinden düşürmeyen küçüğüm, hele de benim aramamı gördüğü halde, neden cevap vermiyordu? Sıkıntıyla inledim. Tam telefonun açılacağına dair ümidimi kaybediyordum ki, cılız ama bir o kadar da tanıdık ses ''Alo?'' dedi. Sesi günlerdir bağıra bağıra ağladığını belli ediyordu. Vicdanımın tam üzerine bir kurşun sıkıldı sanki. Kız kardeşimin titreyen ses tellerinden öpmeyi dilerken derin bir nefes aldım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEHADET
General FictionBu hikaye gerçek kişiler, olaylar ve mekanlar içermektedir. Mesleki gizlilikten ötürü isimlerde ufak kelime oyunları yapılmıştır. Lütfen okurken sadece kurgu gözüyle değil, yaşanmış olay örgüsüne bakın. Hikayenin çıkış noktası ilk bölümdedir. Keyifl...