İMROZLU HAKKINDA NE DOĞRU NE YANLIŞ?
Kitap, 2039'da Türkiye'nin Yunanistan tarafından işgal edilmesini anlatıyor. (Yanlış)
Kitap, 2039'da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bünyesinde oluşturulan K.O.T(Keeping Order Team-Düzeni Koruma Birliği) askerlerinin, iç karışıklığın yaşandığı Gökçeada'ya, Meclis onayıyla askeri müdahalede bulunmasını anlatıyor. (Doğru)
Kitapta, 2039 yılında Türkiye'yi Afganlar ve Suriyeliler yönetiyor. (Yanlış)
Kitapta, 2039 yılında Afganlar ve Suriyeliler siyasi partiler kurarak Meclis'e giriyor. Bazıları ise sokaklarda silahlanıp milisleşerek onların varlığını kabul etmeyen Türk çeteleriyle savaşıyor. (Doğru)
Kitapta, Yunan askerler Türk kadınlara tecavüz ediyor. (Yanlış)
Kitapta, bir Türk kızına tecavüz etmeye yeltenen bir asker, o kız tarafından öldürülüyor. Ortada güzelleme değil, aksine dram var. Zira her ne kadar adı resmiyette "işgal" olmasa da Gökçeada'da yaşayanlar için olup bitenlerin karşılığı bu. Türklerin gözünden orada bir işgal var. Sahnenin vurucu detaylarla yazılmasının sebebi de işgal koşulları altında tarafların ne kadar acımasızlaştığını gözler önüne sermek. (Doğru)
Kitapta, milli ve manevi değerler aşağılanıyor, işgal düşleri kuruluyor vs. (Yanlış)
Kitapta aksine milli ve manevi değerlere sahip çıkılmazsa neler yaşanabileceği anlatılıyor. İşgalin de düş değil ancak kabus olduğunun, ikinci Kurtuluş Savaşı'nın kapıya dayandığının altı çiziliyor. Üstelik ortada ülke gerçeklerinden bağımsız bir tablo da yok. Bu noktada geçtiğimiz ekim ayında TBMM'de kabul edilen Yabancı Asker Tezkeresi'ne de göz atabilirsiniz. İlgili makamlar, tezkereye yönelik tepkileri 'dezenformasyon' deyip geçiştirmiş ancak maalesef ki o yürekli vatanperverler, şaibeli bir tezkereyi distopik bir kurgu kadar gündemde tutmamıştır. (Doğru)
Kitap yüzünden Yunan basınına rezil olduk. (Yanlış)
Kitap yüzünden değil kitabı çarpıtarak sosyal platformlara taşıyan belirli bir kesim yüzünden Yunan basını tarafından konuşulduk. Yazılıp çizilen her şeyden, bizzat kendileri sorumludur. (Doğru)
-Kitabın yazarı Esra Çanlı, kitabı eleştiren okurlarına küfür etti. (Yanlış)
Kitabımı eleştiren okurlara küfür etmedim, hepsi başım üstüne. Ama "taciz-tecavüz güzelliyorsun" diyerek bana ağza alınmayacak yakıştırmalarda bulunan kitleye, "Hassiktirin ordan!" demişliğim var. Zira 7 aydır yazdığım kitapta 700 tane linç yedim ve geldiğim şu noktada bardak çok dolu. Bana "Galiba sen tecavüze uğradın da çok hoşuna gitti" diye etiket atan insanlara, minnoş bir uslüpla cevap veremedim bu yüzden. Lafım onlaraydı, eleştirilere değil. Bunu da bin kez açıkladım aslında. Fakat maalesef algılar kapalı olunca, sözler oraya yetişmiyor. (Doğru)
-Kitapta, bir Türk kızı, işgalci, tecavüzcü bir Yunan askeriyle aşk yaşıyor. (Yanlış)
Kitapta bir Türk kızı, vicdanı olan, doğruyla yanlışı ayırt etme yetisine sahip, adadaki koşullardan rahatsız ve bu bataklığın içinde olmak istemeyen bir Yunan askeriyle aşk yaşıyor. (Doğru)
-Kitabın yazarı Esra Çanlı "Irmağının akışının ölürüm Yunanistan!" diye paylaşımlar yapmış. (Eksik)
Bu paylaşımım 2017 yılına ait. O vakitler babaannem Alzheimer hastasıydı. Çok fazla haber-dizi-film izlerdi ve genelde izlediklerine dair yorumları oldukça çarpık olurdu. Vatanım Sensin isimli diziyi izlerken de "Ben Türkleri değil, Yunanları tutuyorum" demişti. Kendisine, dizide onların işgalci olduğunu, davasında haklı olanın biz Türkler olduğunu söylesek de akli yeterliliği bunun idrakına varamıyordu. Ben de kullandığım Facebook hesabımda babaannemin bu sözlerini mizahi bir dille paylaşmış ve sonuna onu tiye almak için yukarıdaki cümleyi eklemiştim. Babaannemin bu tip potları ve gaflarıyla ilgili sayısız postum mevcut. Biz, hasta der gönlünü kırmadan eğlenirdik onunla. Kişisel bir hesap olduğu için, kimse tarafından yanlış anlaşılma kaygım da yoktu. (Bu hataymış.) Fakat yakın zaman önce kendisi vefat etti. Ben de ölüye saygısızlık yapmamak adına bu yönde paylaşımlarımı durdurdum. Ancak şu an maalesef ki linç aşeren tayfa durdurmuyor. Diriye olmadığı kadar ölüye de saygıları yok çünkü. Hasta bir kadının sanrıları için gönül rahatlığıyla "Senin soyun bozukmuş" diyebiliyorlar bana. (Tam hali)
Buna ek olarak, o dönem yönettiğim bir internet sayfası vardı. Yine kendimce mizahi bir dille yaşananları oraya da taşıyıp haberleştirmiştim. Çünkü kalemim, kendimi bildim bileli her olay ve durumda kara mizaha kayar. Bunu, kitaplarımı okuyan okurlarım da gayet bilir. Ama takdir edersiniz ki; gerçek ve ironinin bu kadar kolay birbirine karışacağını, bunların yıllar sonra önüme tam da böyle bir zamanda çıkarılacağını öngörmem imkansızdı. Bu da, birilerinin açığımı bulmak için profilimde Fi tarihine kadar gittiğini gösteriyor ki, çabaları hem zavallıca hem de korkunç. Yine de bu zatlar, toz tanesi kadar dahi tesirli değiller üzerimde. Eserler ve yere konarlar. Bana bir şey olmaz. :)
Sözün kısası, artık ısıtıp ısıtıp aynı şeyleri konuşmak istemiyorum. Ben, dili ve zihni benzer çalışan biriyim. Bu yüzden bu kadar filtresizim ve inanın vicdanımda zerre kadar bir leke yok. Çünkü özümde niyetimi biliyorum. Yaşananlardan dolayı elbette üzgünüm. Beni savunmak durumunda kaldığı için hakaretlere maruz kalan ve bu süreçte gücü üzülen tüm okurlarımdan da özür diliyorum.
Çok sayıda mesaj, yorum, paylaşım var. Beni merak etmiş, desteğinizi iletmişsiniz. Hem iyi olduğumu söylemek hem de buradan güncel durumu açıklamak istedim. Endişe edilecek bir şey yok. Ne kitabımı siliyorum ne yazmayı bırakıyorum. Ama umarım birileri kurguyu okumadan kanaat edinmeyi, üç-beş manipülatif alıntıyla fikir sahibi olduğunu sanıp beni ve okurlarımı infaz etmeyi bırakır. Zira bu kadar linç kültürü bünyeye zarar.
En kısa zamanda yeni bölümde görüşmek üzere... :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İmrozlu
General FictionBir ada ve ortada duran iki kişi. Biri Türk biri Yunan. Biri isyancı biri işgalci. Birinde steteskop birinde künye. İkisi birbirine her şey olur. İkisinden birbirine hiçbir şey olmaz. . 1 Eylül 2039'da, kimine göre Gökçeada kimine göre İmroz'day...