***
Selamlar! Sezon finali bölümümüzün ilk partındayız. Bölüm, aklınızdaki pek çok soruyu cevaplamayacak, biliyorum. Çünkü asıl düğüm ikinci partta çözüleceğinden nedenleri, nasılları buna paralel olarak kafanızda oturtmanızı istiyorum. Kurguyu böyle işlememin sebebi bu.♡ Bir diğer husus ise 34'ün birinci ve ikinci partlarının arasında tek sahnelik bir ara bölüm yayınlayacağım. Ne birine ne diğerine yar edemeyince ortaya 0,5'lik bir bölüm çıktı. (': Üç-dört güne yayımlarım diye planlıyorum. Neyse, sizleri daha fazla bekletmeden içeri alalım. Amaaa... Tek ricam, olanları Gökçe'nin penceresin okumadan elinize taşı almamanız. Hepimiz Arismou'yu çok seviyoruz, evet fakat ne demiş İsyancı Doktorgillerden Gökçe Adalı? "Sırf sesin benden daha çok çıkıyor diye en fazla acıyı sen çekmiyorsun!" Çünkü bazenleri hayat böyledir arkadaşlar... Oyları şenlendirmenizi yorumları şelalelendirmenizi temenni eder, gözlerinizden öperim! Hadi bölüme! ♡
«⸻ Ο ίμβριος ⸻»
"Kötü yalanlar... Yine de gerçeklerden iyiydiler."
Octavia E. Butler
◃ ◂ ◅ Ίμβρος ▻ ▸ ▹
24 Aralık 2039 - Gökçeada
"Tanıştırayım. Nişanlım, Gökçe."
Üç kelimelik bir cümle, Aris'in zihninde belki de üç bin kez yankılandı. Kulaklarını saran uğultuyla elindeki bardağı yere düşürdüğünde etrafa savrulan cam parçalarının etini deldiğini hissetti.
Gökçe'nin parmağında yüzük vardı. O yüzüğü takan Aris değildi ve bunun kötü bir yalandan başka akla yatkın bir yanı yoktu. Peki ya gerçekler neydi? Onlar, bu korkunç yalandan daha mı iyiydi?
Aris'in içini kanatan acı, idrakini zayıflatıyordu fakat karşısında sergilenen yalanı, Gökçe'nin bomboş bakan mavi gözlerindeki cebirden apaçık okumuştu. Sindirilmiş, kaderine boyun eğdirilmiş gibi bakıyordu Gökçe. Daha evvel hiç bakmadığı ve başına silah da dayasalar bakmayacağı gibi...
Aris, o sıralarda neyle karşı karşıya olduğunu anlamaya çalışırken Mete, "Dikkatli ol Yüzbaşı..." dedi, göz ucuyla yerdeki cam parçalarını işaret ediyordu. "Bir yerine batarsa canın acır sonra..."
Basil'se hemen etraftaki garsonlara seslendi. "Toparlayın şurayı çabuk!"
Mete gülümsedi. "Neyse..." derken elini Gökçe'nin beline yerleştirmişti. "Biz diğer masaları da bi' ziyaret edelim." Basil'le tekrar tokalaştı. "Görüşürüz sonra tekrar."
Basil, "Görüşürüz Mete..." diye cevap verdi. "Tebrik ederim bu arada."
"Teşekkürler..." dedi Mete. Ardından Gökçe'yle birlikte masadan ayrıldılar.
Aris, buzlarından yeni çözülmüş gibiydi. Silahına davranıp hemen orada öldürebilirdi Mete'yi. Yumruğunu sıktı ve ileri doğru bir adım attı ancak kolunda hissettiği bir elle duraksadı. Kerim'di bu. Aris'in kontrolsüz öfkesini öngörmüştü. "Sakın!" diye fısıldıyordu. "Burası yeri değil, sakın!"
Sonra Basil'in sesi duyuldu. "Yüzbaşı? Bir sorun mu var?"
Aris durdu, düşündü ve ağırca yutkunarak, "Yok" dedi. Zira Kerim haklıydı. Burası yeri değildi. Mete'yi öldürürken yaşatacağı vahşete, bunca insanı tanık etmesine gerek yoktu. Biraz sabredebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İmrozlu
General FictionBir ada ve ortada duran iki kişi. Biri Türk biri Yunan. Biri isyancı biri işgalci. Birinde steteskop birinde künye. İkisi birbirine her şey olur. İkisinden birbirine hiçbir şey olmaz. . 1 Eylül 2039'da, kimine göre Gökçeada kimine göre İmroz'day...