***
«⸻Από την Ίμβρος⸻»
Sesler boğuk, görüntüler bulanık...
Hızlı hızlı koşturan postallar, uzaklardan yankılanan bir isim...
Önce Gokçe sonra Gökçe.
Ardından sisler, ambulanslar, siren sesleri...
Ve sonra ışık.
Keşke gözünü daha farklı bir manzaraya açabilseydi.
Kötü düşten, daha kötü bir gerçekliğe uyanmak tam olarak böyle bir şeydi.
◃ ◂ ◅ Ίμβρος ▻ ▸ ▹
2 Eylül 2039 - Gökçeada
"İyi misin?" diye sordu, Yüzbaşı Aris. Elini, karyolanın demirine yaslamış, meraklı gözlerini yatakta yeni yeni kımıldamaya başlayan Gökçe'ye dikmişti.
Göz kapaklarını zor zar aralayan Gökçe, karşısında Aris'i gördüğünde gözlerini tekrar kapattı ve başını yan tarafa çevirdi.
Aris, sesli bir nefes vererek "Gokçe-..." dedi. Sonra çarçabuk düzeltti. "Gökçe... Hanım." Duraksadı. "İyi misiniz, diye sordum?"
Gökçe gözlerini açmadan mırıldandı. "Defol."
"Gökçe Hanım, bakın... Biri sizi zehirlemeye çalışmış ama neyse ki zamanında müdahale edebil-..."
"Keşke etmeseydiniz!" dedi, Gökçe. Gözlerini açmış, çatallaşan sesine yerleştirdiği öfkeyi Aris'e yöneltmişti. "Keşke geberip gitseydim de hayatta kalmamı size borçlu olmasaydım, Yüzbaşı." Mavi gözlerinden süzülen bir damla yaş, başını koyduğu beyaz yastığa süzüldü. "Bununla yaşayacak olmanın nasıl bir külfet olduğunu tahmin edemezsiniz."
Yüzbaşı Aris bir şey söyleyecek gibi oldu sonra vazgeçti. Aynı anlarda hastanenin koridorundan gürültüler gelmeye başlamıştı. Halbuki Aris'in talimatı netti. Gökçe'nin kendi ailesi dahil hiç kimse, bu odaya kati suretle yaklaştırılmayacaktı.
Derken sesler arttı:
"Çekil! Çekil şuradan!"
"Giremezsiniz içeri-..."
"Öyle bi' girerim ki!"
Kerim, askerlerin arasından sıyrılarak kapıdan içeri girdiğinde, elleri Yüzbaşı Aris'in yakasına yapıştı. "Ne demek bu, Yüzbaşı?! Hani Gökçe misafirinizdi! Hani iyiyd-..."
Gökçe yataktan doğrularak bağırdı. "Kerim!"
Yüzbaşı Aris ise saniyeler içinde kendini toparladı ve üzerindeki üniformasından hızla kavradığı Kerim'i, arkasındaki duvara çarptı. "Bunun cevabını sana sormak lazım, Usteğmen! İçeri senden başka hiç kimse girmedi!"
"Ne demek istiyorsun lan sen-..."
"Boyozlar!" dedi Aris, Kerim'in üzerinden geri çekilmiş, parmağını tehdit edercesine sallamaya başlamıştı. "Sen verdin onları, Gökçe'ye. Öyle değil mi?"
Kerim, önce Gökçe'yle göz göze geldi sonra Aris'e döndü. "Boyozlarla ne ilgisi var?"
"Zehir, onların içine yerleştirilmiş!" dedi, Aris.
Kerim afallamıştı. "Hayır-... Mümkün değil bu. Ben, her zaman aldığım yerden aldım onları. Gökçe'ye vereceğimi bilemezlerdi. Ben bile bilmiyordum. Bir anda onu orada öyle görünce-... Yemek yemediğini görünce..." Aris'e dönerek emin olmak ister gibi sordu. "Siz, bundan emin misiniz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İmrozlu
Ficțiune generalăBir ada ve ortada duran iki kişi. Biri Türk biri Yunan. Biri isyancı biri işgalci. Birinde steteskop birinde künye. İkisi birbirine her şey olur. İkisinden birbirine hiçbir şey olmaz. . 1 Eylül 2039'da, kimine göre Gökçeada kimine göre İmroz'day...