13. Bölüm: ''Daha kötüsü...''

10.1K 1.2K 1.6K
                                    

***

★OY VERMEYI VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN★

***

İTHAF:

İthaflar Yağız'ın karısına geliyor (: Nice güzel yaşlara bebeğim! miracledml

***

«⸻Από την Ίμβρος⸻»

"Bunu gece günlüğüme yazacağım."
"Neyi?"
"Ateşten yananın ateşe doymadığını..."

Dorian Gray'in Portresi - Oscar Wilde

Dorian Gray'in Portresi - Oscar Wilde

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

◃ ◂ ◅ Ίμβρος ▻ ▸ ▹

21 Eylül 2039 - Gökçeada

Gözlerini hızlıca kapatıp açan Aris "Sık!" dedi, yalvarır bir tonda. "Yoksa-... Yoksa ben sana daha kötüsünü yapacağım!"

Gökçe yutkundu. "Sen bana daha kötü ne yap-..."

Aris, Gökçe'nin sözünü tamamlamasına fırsat vermedi. Aralarında edilmiş ve edilecek tüm sancılı kelimeleri, isyanların ve işgallerin çamurundan arıtarak zihninin süzgecinden çarçabuk elemişti. Yağmur, aralarında ince ince yağarken Gökçe'nin yüzünü kavradığı gibi hızlıca kendine doğru çekti ve minik damlalarla bezeli titrek dudakları, kalbine dayalı bir namlunun ucunda kendi dudaklarına bastırıp şiddetli bir arzuyla öpmeye başladı.

Zira ateşten yanan, ateşe doymuyordu. En başından beri küçük bir kıvılcım kollayan dudakları, ateşe dokunmayı ilk ne zaman böylesine arzulamıştı? Başını döndüren bu ıslak, şekersi tat, göğsünün ortasında kızıl alevler ateşlemişken, bu soruya cevap bulmak imkansızdı. Hafsalasındaki hasarı söylemek de öyle. Damağına çalınan haz, kasıklarını belirginleştirirken aklını ise giderek bulandırıyordu. Gökçe'nin yumuşacık dudaklarına müthiş bir açlıkla bastırdığı ağzı, daha fazlası için arsızca aralanıyor, içini yangın yerine çeviren bu kontrolsüz arzunun önüne geçemiyordu.

Aris, ateş altındayken Gökçe ise buz tutmuş sular gibi hareketsiz haldeydi. Dudaklarında hissettiği ıslak ağırlık, saniyeler sonra ellerini uyuşturmuş, tuttuğu silah, avcundan kayıp ikisinin bedenleri arasından yere doğru düşmeye başlamıştı. Aris, o sırada bir elini Gökçe'nin çenesinden çekti ve silahı usta bir manevrayla yakalayarak hızlıca denize savurdu. Ardından kolunu Gökçe'nin beline sarıp kızı sertçe gövdesine bastırdı.

Gökçe, Aris'in göğsünde kalan avuçlarının varlığını ilk o an hissetti. Gövdeleri birbirine çarpınca ellerinin buzu çözülmüş ve yavaş yavaş hareketlenmişti. Dudakları bu davetsiz öpücükle nasıl baş edeceğini bilemezken elleri Aris'in göğsünü yumruklamaya başladı. Ama Aris durmuyordu. Gökçe yumruklarını savurmaya devam etti. Darbeler önce yavaştı sonra hızlı. Hızlı hızlı hızlı. Ama hiçbir darbenin hızı, kalbinin atışına yetişemiyordu. Hiçbir darbe, Aris'in, dudaklarında bıraktığı darbeler kadar sabırsız değildi. Hiçbiri, bir elini beline bir elini çenesine kilitleyen Aris kadar kararlı da değildi. Gökçe'nin yumrukları zayıflamaya başladığında, rahmine ağrılar sokan adrenalin nabzını patlatacak gibiydi. Doğru. Ateşten yanan ateşe doymuyordu. Peki ya ateş? Yaktığını en başından beri bilen ateş, daha ne kadar buz sarkaçları arasında gizlenecekti? Üstelik küllerin arasında erimediğini söyleyerek...

İmrozluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin