10. Bölüm/2: Galip ve mağlup

7.8K 1.2K 918
                                    

***

★ EMEĞE SAYGI DUYDUĞUNUZU GÖSTERMEK İÇİN LÜTFEN OY VERİN 

***

İTHAF:

KA evreninin bir diğer bestisi, yürüdüğüm her yolun önünde bayrak tutan, minik ve tatlı kuş Jaloş'um... İthaflar sana drisakborg ♡ İyi ki varsın! (':

***

«⸻Από την Ίμβρος⸻»

***

◃ ◂ ◅ Ίμβρος ▻ ▸ ▹

16 Eylül 2039 - Gökçeada

Yüzbaşı Aris, üzerindeki siyah sweatshirtün kapüşonunu başına çekmiş, ince ince çiseleyen gri gökyüzünün altında sabah koşusuna çıkmıştı. Attığı her adımda, kulaklığından kulaklarına dolan müzik sesinin, hafızasına yerleşen ısrarcı vesveseleri bastırmasını umuyordu. Hepsi Adoni yüzündendi. Teğmen'in yarın Türk direnişçilere yapacakları baskınla ilgili manasızlar tereddütleri vardı. Oysa Aris böyle düşünmüyordu. Aklı rahattı. Her konuda rahattı. Bir oyun kurmuş, ortaya büyük bir ağ atmış ve o ağa dolanacak balıkları bekliyordu. Yolu, yöntemi önemli değildi. Önemli olan sonuçtu. Sonuca nasıl vardığı değil. Muhakemesinin bir ucunda da Gökçe vardı tabii. Bir gece önce kollarının arasında uyuttuğu, kâbuslarına ortak olduğu, kâbuslarına ortak ettiği Gökçe... Ya da yoktu. Gökçe yoktu. Hiçbir zaman olmamıştı. Bundan sonra hiç olmazdı. Yoktu.

Gökçe yoktu.

Tempolu adımlarla Kaleköy kordona kadar koşan Yüzbaşı Aris, bu cümleyi içinden o kadar çok geçirmişti ki, saniyeler sonra kordonun karşı ucunda beliren Gökçe'yi, aklının ona oynadığı kötü bir oyun zannetti.

Gökçe'nin üzerinde, mont tipi kırmızı bir yağmurluk, altında siyah bir tayt vardı. Saçlarını topuz yapmış, kulağına kulaklarını takmıştı. Etrafını saran martıların arasında, sisle kaplı kordonun bir ucundan diğerine koşuyordu. Aris'le birbirlerini benzer anlarda fark ettiler. Adımları da aynı anda yavaşlamaya başladı. Birbirlerine doğru yaklaştıkça biraz daha yavaşladılar. Sonra biraz daha. Ve biraz daha... Aralarında üç-beş adım kalmıştı ki durdular. İkisi de kulaklığını boynuna indirmiş, birbirinin yüzüne, rastlaşmalarının şaşkınlığı ile bakıyordu.

Sonra ikisi de aynı anda konuştu:

"Gökçe?"

"Yüzbaşı?"

Aris, başındaki kapüşonu indirip gülümseyerek "Sabah koşusu, ha?" dedi.

"Ya öyle... Siz de öyle sanırım?"

"Ya oyle..."

"Ne güzel..." dedi Gökçe, yapay bir tebessümle. "Bu arada ben... Ben koşudan önce Ezgi'ye uğradım. Hem giysilerinizi hem de size olan borcumu bıraktım ona... Akşam alırsınız oradan."

"Borcunu mu?"

"Evet?" dedi Gökçe. "Semadirek'teyken öyle anlaşmamış mıydık?"

Aris, üst dudağını içe kıvırarak başını iki yana salladı. "Samothráki'de olan Samothráki'de kalır, diye anlaştığımızı duşünüyordum."

"Siz öyle çok fazla düşünmeyin" dedi Gökçe, imalı bir tonda. "Sabah o kafeteryada içtiğim kahveden, dönüş yolunda içtiğim suya kadar her şeyi hesapladım ben. Alacak-verecek kalmasın aramızda..."

İmrozluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin