Elisabeth bilgileri okuduğunda koruyacağı kişinin adı yazmıyordu. Ama buluşacakları yer belliydi. Bir restaurantta buluşacaklardı. Restoranın adı ve masa numarası küçük bir kağıt ile dosyanın kenarına koyulmuştu. Elisabeth uçaktan indiğinde öğlen saatleriydi. New York'ta gece 4 filan olmalıydı. Sivil olduğu için zaman kaybetmeden restorana doğru ilerledi. Aradığı masayı bulunca yaklaşmaya başladı. Masada gri kapşonlu yapılı bir adam oturuyordu. Yapılı vücudu ilk göze çarpan şeylerden biriydi. Şapkanın üzerine örttüğün kapşonu ile daha da dikkat çekiyordu. Birilerinden saklandığı ap açık ortadaydı. Adam 30'lu yaşlarındaydı. Elisabeth masaya oturunca adam kafasını kaldırıp ona baktı. Elisabeth cebinden çıkarttığı Shield rozetini sadece adamın farkedebileceği şekilde gösterdi, rozeti geri cebine koyarken "Ben Elisabeth Foster, siz..?" "Steve Rogers" "Oww takma isim mi kullanıcaktık. Dosyada bu yazmıyordu size kimliğimi söylemem belirtilmişti." "Takma isim değil zaten benim adım Steve Rogers." "Yapma dostum Steve Rogers süper asker deneyi ile Kaptan Amerika olmuş bir adam ve yaklaşık 70 sene önce öldü." "Hayır buza gömüldü ve bir hafta kadar öncede hayata geri döndürüldü." "Dalga geçiyorsun dimi?" "Diyelim ki dalga geçiyorum o zaman Fruy neden ismini açık etmeni istedi. Sen bir ajan değilmisin kendini açık etmemelisin?" "Tamam buna şaşırma işini sonraya bırakıyorum, detaylı bilgi verirmisin bana yüzbaşı." "Hydra hayatta olduğumu biliyor ve ölmemi istiyor, kendimde halledebilirdim ama buralar artık benim zamanımın çok ötesinde ayak uydurmak için zamana ihtiyacım var ve Hydra o zamanı bana çok görüyor." "Evet açık bir şekilde ortada sokağın başında iki tane, restoranın karşısında üç tane, dört sıra arkadaki masada ise 5 kişi grup halinde oturmuş ve büyük ihtimalle seni izliyorlar yüzbaşı." "Steve, Steve diyebilirsin. Yüzbaşılığımın artık pek bir önemi kalmamış gibi." Elisabeth gülümsediğin de burdan çıkıp adamları atlatmak için bir plan yaptılar.
2 hafta sonra;
Elisabeth yoğun iki hafta geçirmişti. Sıkça karşılarına çıkan Hydra'yı atlamak git gide zorlaşıyordu. Adam akıllı uyumamıştı ve hep koşuşturma halinde oldukları için de yorulmuştu. Steve ise onun aksine hala enerjikti. Elisabeth iki gün önce Fruy'e bir mesaj yollatmış ve destek istemişti. 2 hafta içinde 7 şehir değiştirmişlerdi. Hydra daki ajanları öldürüyorlardı ama fare gibiydiler. Çok çabuk çoğalıp saldırıyorlardı. Şimdi ise bir avm'den yeni bir mesaj göndermişlerdi. Net kaynak dıştan belli olmasada içeriği sadece Fruy'in anlayacağı şekilde yazmıştı Elisabeth. Yürüyen merdiven ile inerlerken gelen Hydra ajanlarını görünce kadın düşünmeden, ani bir hareket ile Steve'i öptü. Ayrıldıklarında onlara aldırmadan geçen Hydra ajanlarına ithafen gülümsedi ve "aptal ajan bozuntuları" diyerek Steve'i sürüklercesine avmden çıkarttı. Elisabeth onları bulmaya çalışan Hydra ajanlarından kurtulmuştu ama onları izleyen Tony Stark'ı farketmemişti. Hızlıca sokaklarda ilerlerken Elisabeth takip edildiğini hissetti. Steve'e baktığında onun da tek kaşı kalmış ve kadına bakıyordu. Manevralı bir şekilde sokaklardan geçerken çıkmaz sokağa girdiler. Ajanlar önden yollarını kesmişlerdi bir düzine ajan da çatılardan inerken etraflarını sardılar. "Ah, hadi ama ya." "Yoruldun mu?" "Bende süper asker serumu yok Steve tabiki yoruldum. Şu iş bitsin tatile gidicem." Steve gülerken onlara doğru gelen ilk ajanı kolaylıkla savuşturdu. Adamlar arkaları kesilmeksizin onlara doğru gelirken Elisabeth bitmek üzereydi. Bir anda önüne inen zırh ile duraksadı kadın. Fruy destek olarak onu göndermiş olmalıydı. Tony omzundan çıkan bir kurşunla Elisabeth'in arkasında ki adamı vurduğun da etraftaki ajanlar hızla uzaklaştırlar. Tony dikkatlice baktı kadına, sol gözünün altı fazlasıyla kızarmıştı bu da demek oluyor ki moraracaktı, sol eli bir bandaj ile sarılmıştı. En önemlisi ise saçlarını kesmişti. Steve hızla Eliaabeth'in yanına gelip "İyimisin?" Diye sorduğunda kadın kafasını sallayıp yakın olduğu duvarın dibine çöktü. "Fazlasıyla yoruldum." "İki hafta baya yoğun geçti haklısın, ama bize iyi de antreman oldu." "Ne antrenmanı Steve bela makinesi gibisin Hydra'yı ısrarla üzerine çekiyorsun resmen." Zırhtan mavi bir ışık Elisabeth'i taradığında Elisabeth Tony'e baktı. Jarvis "Durumunuz da kötü bir şey yok Anka." "Ekipte robot mu var?" "O robot değil Steve. Jarvis Tony nerede?" Jarvis Elisabeth'in nereden çıkarttığını anlamadığı iki kulaklığı uzattı. "Patron şuan burada değil, size bu kulaklıkları vermemi söyledi." Elisabeth onaylayıp kulaklıkları aldı. Birini de Steve'e verdi. "Anka beni duyuyor musun?" "Evet direktör." "Güncel rapor ver" "Şu yanımda ki ihtiyar yüzünden 2 haftadır oturmak bana nasip olmadı. Bela çeker gibi kendisi." "Öperken hiç yakınmıyorsun ama?" "Gene mi görevi batırıyorsun Anka?" "Hayır ajanlar oradaydı, ben sadece Romanof'un yaptığını yaptım." "Ben ne yapmışım ki Lisa?" "Hadi ama Nat herkez Banner'i teröristlerden kurtarmak için öptüğünü biliyor." "Peki sen görevdeyken bunu nereden öğrendin Lisa?" Diye sorunca Clint Elisabeth güldü. "Görevde olmam neyi değiştirir herkez kara dul'u konuşuyor." Clint ve Elisabeth güldüğün de Natasha sinirle ofladı. "Yüzbaşı ekibe hoş geldin." Tony'in sesini duyan Elisabeth istemsizce zırha baktı. Bu saniyelik bir bakıştı "Bizi almaya kim geliyor, ikimiz birden zırhla dönmeyeceğiz dimi?" "Yoldayım Lisa, biraz sabırlı ol. Jarvis'den konumunuzu aldığım an uçuşa geçtim." "Çabuk ol Barton tekrar Hydra ile uğraşmak istemiyorum, Iron Man burda diye kaçtılar ama hazırlık yapıp dönebilirler." "Bana sadece 2 dakika ver sonra yanındayız." Elisabeth onaylar şekilde mırıldandı. Uykusu vardı, ama quinjete kadar sabretmesi gerekiyordu. "Bana yaslanıp uyuyabilirsin Elisabeth." "Güzel fikir ama şimdi değil, seni sağ Salim şu jete bindiriyim bolca uyurum." Elisabeth aklına gelen ile gülümsedi "Direktör beni duyuyor musun?" "Dinliyorum Anka" "Tatili hak ettim, şu sana dediğim kafa izni dönünce kullanmak istiyorum." "Bir dönün de bakarız" Clint "Ben geldim gençler." diyince Elisabet güldü. Zırh havalanıp giderken "Aaa ama ihtiyarı üzeceksin Clint?" dedi. Steve yerinden kalkınca Elisabeth gülerek jete koştu. Şu iki haftada ki tek eylencesi Steve ile uğraşmaktı.
Ekip üsse gelince jetten indiler. Pepper ve Tony orda onları bekliyordu. Tony "Hoşgeldiniz" deyince herkez hoşbulduk dedi. Pepper sanki 10 yıllık dostuymuş gibi Elisabeth'e sarılınca kadın şaşırdı. "Ah, Lisa seni görmek çok güzel, seni nişanımızda görmeyince çok üzülmüştüm." Pepper'ın gözüne sokması ile Elisabeth'in unutmaya çalıştığı şey tekrar beynine hücum etti. Bakışları değişirken bir kaç saniye de olsa gözlerin deki hayal kırıklığını saklayamadı. "Görev çıktı aniden onun için gelemedim." "Biliyorum Tony söylemişti, ama çok şanslısın bu akşam bekarlığa veda için bir parti düzenlemiştik. Sende davetlisin?" "Aslında görevden yeni geldim ve çok yorgunum Pepper. Beni bugünlük dahil etmesen?" "Olmaz öyle kendine bir kavalye bul çünkü damsız almıyorlar, sonra da partiye gel." Steve "Onun kavalyesi hazır, madem akşam parti var müsaadenizle biz gidip dinlenelim akşam görüşürüz." Steve Elisabeth'e yol açtığında kadın görüşürüz diye mırıldanıp yanlarından ayrıldı. "Sen sormadan ben söyleyeyim kadın resmen seni ezikliyor gibi bakıyordu bende rahatsız oldum. Onun için orada sana söylemeden bir hamle yaptım. Hem böylece öpücüğün karşılığını da vermiş oldum." Elisabeth güldüğün de Steve de güldü. "Hadi bakalım biraz dinlen ve hazırlan, saat 9'da seni almaya gelirim. Steve kadına göz kırpıp gittiğin de Elisabeth kendini yorgunlukla yatağa attı, biraz uyumak için gözlerini kapattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Stark'ın Doğuşu
FanfictionIf Not Us, Who? If Not Now, When? . . . . BİZ DEĞİLSEK, KİM? ŞİMDİ DEĞİL İSE, NE ZAMAN?