27.bölüm

6.4K 189 15
                                    

Yarım saattir aynı şekilde oturmaktan ağrıyan belimle oturduğum sandalyede biraz daha dikleşip yerimi düzelttim. Sonunda demir parmaklıklar açıldı ve içeri Azad ve Baran girdi. Hızla ayağa kalkıp Azad'ın boynuna atladım. Çok özlemiştim onu şuan ona o kadar ihtiyacım vardı ki.

O da ellerini belime sıkı sıkı sarıp hafif hafif okşadı "mis kokunu özlemişim Zeynebim."

"Bende seni çok özledim Azad." Deyip ellerimi daha da ona doladım göğsüne gelen başımı iyice göğüsüne gömüp kokusunu içime çektim.

Birbirimizden ayrılınca arkada duran Baran'a dönüp ona da sarıldım. "İyi misin Baran abi?" Diye sordum.

"İyiyim yenge seni gördüm daha iyi oldum sağolasın." Sonrasında ise ikiside Yeşim'e sarıldılar ve demir sandalyelere oturduk. Azad'ın yanına oturdum ve morarmış göz altlarına baktım bir hafta bile olmadan bu hale gelmişti.

Allah'ım kavuşamadığım helalimi bana nasip eyle rabbim. Nolursun artık bizde mutlu olalım Allah'ım. Sen büyüksün rabbim.

İçimden sert çehresine bakarak bu sözleri geçirdim sadece. Sonra ise Yasin'in ayarladığı avukat konuşmaya başladı.

"Bir hafta sonra duruşmamız var duruşmada verilen bir ceza olamayacak çünkü olayı kanıtlayamadılar. Kimse Melih beyi vurduğunuza dair bir şey söylemedi veya delil sunmadı. Lakin Melih bey ortalıkta görünmüyor işte bu büyük bir sorun olabilir."

Avukatın sözünü kesen Baran'ın sözü olmuştu "puşt ortalığı karıştırdı ve karı gibi köşeye kaçtı." Tükürürcesine söylediği bu laflarla ne kadar hiddetli olduğunu bir tek ben fark etmemiştim.

"Baran bey bu şekilde konuşmayın efendim. Adalet yerini bulacaktır lütfen sakin olun."

Avukatın telkinleri onu zerre rahatlatmayıp aksine germiş gibi duruyordu. "Tamam neyse."

"Alacağınız cezayı para cezasına çevirmek için elimden geleni yapacağım. Savcıya bir mektup yazdım bu konuda. Umalım ki erken cevap gelsin."

Bu konuşma yüreğimi daha da darlamıştı. İçime su serpmesi gerekmez miydi bu sözlerin? Aksine daha da rahatsız etmişti beni.

Bunu anlayan Azad elimi tuttu ve üzerini okşadı "sakin ol Zeynep bir şey yok yakında çıkıcaz."

Ne kadar kolaydı söylemek keşke söylediği kadar kolay olabilseydi herşey ama nerde bizde o şans. Evlendiğimizden beri yüzüm gülmemişti. Şikayetim Azaddan değildi bizi bu hale düşüren herkestendi. İsyan büyük günahtı bu yüzden sustum ve olabildiğince bu konu hakkında yorum yapmamaya karar verdim.

Azad'a odaklandım o koyu gözlerine özlem ve hasretle baktım "iyi misin Azad, yemeğini yiyor musun? Uyuyabiliyor musun?"

"Sen iyiysen bende iyiyim Zeynebim. Uyuyorum da yemek de yiyorum merak etme. Sen kendine iyi bak dikkat et bana yeter. Merak etme."

Bu haline alışmak zordu gülüyordu ama bu gülüşün arkasında mutluluk hariç her şey vardı yorgunluk, mutsuzluk, belki birkaç gecelik uykusuzluk ve dipsiz sorular. Gözlerinde sadece bunları okuyabilmiştim peki ya okuyamadıklarım. Kim bilir aklıma gelmeyen daha neler hissediyordu bu adam.

Sonra bakışlarımı karşımdaki adama çevirdim abisiyle çok sayılabilecek 5 yaş bir fark vardı ama şuan ikiside aynı durumdaydılar. Yorgunluk değildi onun gözlerinde kin ve nefret vardı. Kime olduğu aşikardı suçsuz yere içeri girmiş sayılmazlardı ama kimseyi de durduk yere vurmus değillerdi.

Son düşündüğüm cümleyele neredeyse kendimden tiksinmiştim. Az önce suçlu iki kişiyi savunmuştum ve bunu sırf taraf tutarak yapmıştım. Haklı oldukları için değil ne nevsi müdafaydı bu ne de namusunu canını koruma. Allah affeder miydi ki? Allah'ın verdiği cana zarar vermişlerdi. Biri onlara kötülük yaptı diye onlarında yapması mı gerekirdi ki?

İşte buna töre derlerdi iki hece, dört harf ve bolca kanla bezenmiş bu sözcük: çok canlar yakmıştı hala da yakıyordu, gelecekte de yakacağı aşikardı.

Ne gerekiyordu bu düzeni değiştirmek için bilinçli yeni bir nesil elbette.

Bunun farkına varan Zeynep istemsizce elini karnına atıp içinden bir söz geçirdi 'ben çocuklarımı silahla, kanla bu kanlı töreyle değil Allah'ın koyduğu kanunla sevgiyle büyüteceğim.'

Zeynep Azad'a döndü artık ne dese ne yapsa bilmiyordu etrafına ve kocasına baktı son kez.

Küflü beyaz duvarların altı aynı zamanda yosun tutmuştu. Tavanda ise altısından sadece ikisi yanan diğerleri ise neredeyse hiç yanmayan florasanlar vardı. İçeride ise beş altı demir masa ve en az burdakilerin kallbi kadar buz gibi sandalyeler vardı. Kapı ise içerdeki insanlar neler yaptıysa çeliktendi.

Artık nefes alamadığımı hissedicek kadar bunalmıştım ki görevli memur geldi. "Görüş bitmiştir mahkumların ailelerini dışarı alalım."

Ayağa kalktım ve Azad'a sarıldım ayaklarımın ucunda yükselip burnumu boynuna dayadım ve misk kokusunu içime çektim. "Kendine iyi bak Azad elimden ne gelirse yapıcam seni burdan kurtarmak için güven bana."

Ayrıldık elini sol yanağıma koyup okşadı "sen kendine dikkat et, iyi bak bana yeter. Beni düşünme Zeynep ben hallederim. İlk değil bu olaylar son da olacak gibi durmuyor."

"Olucak Azad beni karını dinle bir kez nolursun. Bunlar töre değil vahşet, sizlerse birer diktatöre adeta Hititler denilen o adamlara dönmüşsünüz. Silahını bırakacaksın burdan çıkınca, söz ver bana."

Bir şey demesine müsade etmeden yanağımda ki elini alıp başımın tepesine koyup sıkı sıkı tuttum "benim üzerime söz ver, hadi."

Azad elini çekmedi o da karısına inanmak istedi çünkü pes edercesine başını salladı ve konuştu "söz Zeynebim herşeyim üzerine. Senin üzerine söz bırakacağım."

Zeynep gülümsedi "artık bize kurşun atana çiçek atarız bizde. Karımız öyle emrettiyse."

Gülümsemem daha da genişledi "Allah'a emanet olun." Baran'a da dönüp kocaman bir gülümseme sundum ve Yeşim, ben, avukat cezaevinden çıktık.

İyi okumalar.
Bolca oy ve yorum yapmayı unutmayın.
🌸🌸🌸
İyi geceler.
Sizce nasıldı?

Köy AşkıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin