Kelimelerin Sırrı 34.Bölüm

243 151 10
                                    


Savaş;

Kadının bu tavrı sinirimi bozmuştu evet ama umursamadım. Tek kelime etmeden kapıyı çarpıp çıktım ve kapıdaki görevliye kimseyi içeri almamasını tembihleyerek hastane çıkışına yöneldim. İçimde bu Duygu Sarıçam ile ilgili kötü bir his vardı. Bir kere tek kurtulan nasıl o olabiliyordu? Erkek kurban bile elinden kaçamadıysa katil şuan kendisine daha büyük bir özgüvenle ilerliyordu ve nasıl böyle bir hataya düşmüş olabilirdi?

Bu olayın kopya cinayet olup olmayacağı kafamı kurcalamaya başladı. Daha önce broşürden bahseden kimse olmamıştı. Ya da ilaçlama firmasından. Zeynep Bal olayında özellikle ilaçlama firmasına yönelmiştik üstelik. Böyle bir broşür alsa iş arkadaşına sormazdı, öyle değil mi?

Arabaya geçtiğim an merkezdeki çocuklardan birini aradım.

"Mert, abicim şu Duygu Sarıçam'ı araştırdık mi? İsmi bizim olası kurban listemizde var mı?"

"Hemen bakıyorum başkomiserim, bir dakika." Diyerek beni bekletirken ben de merkeze yönelmiştim bile.

Kısa bir bekleyişin ardından Mert'in gür sesi hoparlörde yankılandı.

"Yok amirim, isimleri aldığımız bloglarda farklı nickname kullanan üyeler çok fazla. Belki ulaşamadıklarımızdan biridir."

"Belki de hiçbir yorum yapmamıştır." diye mırıldandım içimden.

"Bu kadının tüm sosyal medya hesaplarını inceleyin. Kimlerle görüştüğüne kadar. Bir de telefon kayıtlarını incelemenizi isteyeceğim. Sözde katil ile telefondan görüşmüş, bakalım doğru mu söylüyor."

"Yalan olduğunu mu düşünüyorsunuz?"

"Henüz bir şey düşünmek için erken ama şüphelerim var. Umarım yanılıyorumdur." diyerek telefonu kapattım.

Evet, herkesin psikolojik yapısı farklı olur. Bunu biliyorum ama yeni travma atlatmış, yaralı bir kadının ufacık bir şeyde böyle tepki vermesini beklemiyordum. Genelde konuşmaz, içine kapanırlar ya da korkudan sesleri titrer hipnotize olmuş gibi ne sorsanız yanıtlarlardı. İlk kez kovuluyordum yani. Kendisine bunu yaşatan insanı yakalamam için kurban elinden geleni ilk kez bilinçli bir şekilde yapmıyordu.

İç çekerek merkeze gitmek yerine arabayı sağa kırıp olay yerine döndüm. Bizim kurbanın kitaplığına göz atmayı atlamıştım. Hızla olay yerine varıp daireye girdim. Kızın kütüphanesi ufaktı, sadece tek raftan oluşuyordu bu da işimi kolaylaştıracaktı. Asıl meselem olan kitabı aramaya başladım. Şaşırtıcıdır ki kitabı bulamadım.

Ufuk kitaplığı karıştırırken yanıma geldi.

"Belki başucunda falandır aradığımız kitap komiserim. Oraya da baktınız mı?"

Başımı iki yana sallayıp "Sen çantalarını karıştır, ben de yatak odasını inceleyeyim. Umarım bir yerden çıkar."

Onaylayıp kapının hemen yanında duran çantaya yöneldi. Ben de uzun koridora doğru gidip aydınlık yatak odasına vardım. Derli toplu odada komodinlerin üzeri boştu. Sadece cam bir sürahi, boş bir bardak ve gece lambaları...

Çekmeceleri açtığımda da aradığıma ulaşamadım. Birinde çoraplar, diğerinde iç çamaşırları vardı. Bu daha da şüphelenmeme sebep oluyordu. Aklım ister istemez Doktor'a kayıyordu. Beni yolundan çekmek için böyle bir komplo düzenlemiş olabilir miydi? Bir kopya cinayet.

Öyle yapmış olsa niye kadını öldürmemişti? Onun ölmesi işimizi daha da zorlaştırırdı sonuçta.

Kendimi Doktor gibi düşünmeye zorladım. Pınar'ı kaçırmak için zamana ihtiyacı vardı. Beni yoldan çekmek istiyordu. Belki de bu kadın bir yandaşıydı ve olan tamamen tiyatrodan ibaretti. Üstelik kadını öldürse ardında bir mesaj bırakması gerekirdi. Doktor, dövmecinin mesajları neye göre seçtiğini bilmiyordu belki bu yüzden de riske girmek istemedi. Bizi uğraştırmak, yanlış yola çekmek için bu ilaçlama şirketini uydurdu. Eğer cidden böyle planladıysa başarılı olduğunu söylemek zorundayım. Ekibin çoğu eski davaları ertelemiş, bu kadını, ilaçlama şirketini araştırıyordu. Olmayan bir ilaçlama şirketini...

Koparılmış Kalpler (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin