Savaş;Gecenin ikisi olmuş, peş peşe üç fincan sade kahve içmiş ve hâlâ anlamsız ses kaydını dinler vaziyetteydim. Üç saatlik olmasına rağmen Görkem Kınık'ın konuşmaları en fazla yarım saatlik bir kısmı kapsıyordu. Arada kapı çarpılma sesleri, duş alırken çıkan su sesi, mutfaktan gelebilecek tabak bardak şıngırtıları...
Tüm video bu tarz anlamsız ses kalabalığından oluşuyordu. Ara ara Görkem Kınık'ın sesi annesine sesleniyor, çok güzel bir ilham yakaladığını, kitabın başından kalkamadığını söylüyor, bir başka seslenişinde taslağı ilk annesine okuyacağını, şimdilik duşa gireceğini söylüyordu. Asla bir soru yoktu, kadının sesi asla kayıtta yer almıyordu. Kaydın sonunda da acil işi çıktığını, bakıcısının yolda olduğunu söylüyor ve kayıt kapı çarpılma sesiyle sonlanıyordu. Tüm bu üç saatlik vakit kaybından anlaşılan adamın evde yokken annesini kandırma çabasıydı yani. Niye böyle bir yola başvurduğunu ise bize sadece kendisi söyleyebilirdi.
Elimdeki kahve fincanını masanın üzerinde yavaş yavaş çevirmeye başladım. Aklım yine Pınar'daydı. Neler yaşadığını, iyi olup olmadığını merak ediyordum. O pisliğin yanındayken ruhen iyi olamayacağını biliyordum gerçi ama en azından fiziksel olarak ona zarar gelmemiş olmasını diliyorum. Onsuz burada oturmuş kahve içiyor olmak bile suçluluk hissi uyandırıyordu. Pınar belki de bir yudum su için kıvranıyordu ama ben üç bardak kahveyi hiç düşünmeden içmiştim. Ellerim titremeye başladı. Pınar'ın şu an nasıl korktuğunu hayal bile edemiyordum. Ne halde olduğunu bilmiyordum ve elimden hiçbir şey gelmiyordu. Beynim çatlamak üzereydi. Ona ihtiyacım vardı. Sarılmaya, sadece kokusunu ciğerlerime çekmeye ihtiyacım vardı. Onu bulmak zorundaydım. Bir an önce o manyaktan çekip almak. Pınar'ın dosyasına müdahale edememek yeteri kadar zordu zaten. Üstüne bir de elimdeki dosyaya odaklanmamı bekliyorlardı. Derin bir nefes alıp kafamı boşaltmaya çalıştım. Bu dövmeci dosyasını kapatırsam Pınar'a yakınlaşabilirdim.
İç çekip fincandaki son yudumumu da aldım ve flash diski bilgisayardan çıkarıp teknik ekibe vermek üzere ofisten ayrıldım. Merkezdeki kalabalık iyice azalmış, pek çok memur evine çoktan gidip belki de ikinci rüyalarına dalmıştı. Benim gibi sekiz on kişi mesaide harıl harıl çalışmaktan bitkin düşmüştü ve masa başında uyuklayanları beni görünce dürtenler gülümseyerek selam veriyordu. Ben de onlara başımla selam verdim. Arkadaşları uyuyakaldığı için mahçup görünüyorlardı. Bu yüzden hiç birine kızacak halim yoktu çünkü bir saatin ardından aynı konuma ben de düşebilirdim. İnanılmaz yorgun hissediyordum. Yorgun ve çaresiz...
Aklımı Pınar'dan uzak tutmaya çalışsam da pek başarılı olamıyordum malesef. Sık sık onun nasıl olduğunu düşünürken buluyordum kendimi. Bu da şimdiki dosyaya odaklanmamı güçleştiriyordu. Umurumda bile değildi gerçi. Hiçbiri benim sevdiğim kadından önemli değildi ki. Acaba doktor dosyası nasıl gidiyordu? Doktorun araçtaki görüntüsünü bulmamız onları ileri taşımış mıydı? Pınar'ı bulmaya yaklaşmışlar mıydı? Siktiğimin merkezindeki kimse bana bir şey anlatmıyordu!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Koparılmış Kalpler (+18)
Mystery / ThrillerHediye almayı sever misiniz? Peki ya aldığınız hediye kutularının içinden eski sevgililerinize ait kalpler çıkmaya başlarsa? Hâlâ hediye almayı sevdiğinizden emin misiniz? Öldürdüğü adamların kalplerini hediye kutusuyla gönderen psikopat bir katil...