BÖLÜM 59 | KURALLAR
GÜNÜMÜZ - Lisa'dan
Hahahahaha... İlaç, ceket, bavul, pasaport ve ev anahtarı unutma konusuna tamamdım ama araba farını açık unutarak akü bitirmek benim için de yeniydi. Yeni ve oldukça komik bir durum. O kadar komik ki hâlâ küçük küçük gülümsüyorum ve onun sinirli bakışlarıyla susuyorum.
Şaşırsam da diretmeden arabadan inip, benim arabama doğru yürümeye başladı. Öfkeliydi, kendini şapşal gibi hissediyordu ondan, biliyorum. Hızlı hızlı yürüyor, kahkaha sesimi duyana kadar yüzüme bakmıyor ve kaşları çatık. Hahahaha...
Tamam, tamam. Daha gülmeyeceğim diye telkin edip kendimi, onun kapısını açıp binene kadar şemsiyeyi üzerinde tuttum. Bindiğinde ben de önden dolaşıp şoför koltuğuna geçtim. Şemsiyeyi arkaya atıp oturur oturmaz "Huh." diye bir soluk verdim.
Yağmur felaketti. Yani gerçekten uzun zamandır böyle bir yağmur yağdığını hatırlamıyordum. O da bu soluğuma karşılık verir gibi, "Huh." dedi. Şaşkınca yüzüne baktım, o da bana baktı ama daha sonra omuz silkip önüne döndü.
Bugün çok garipti. Bugün tamamiyle garip bir Jennie Ruby Jane vardı karşımda. Eskiye çok yakın bir Ruby, yeni zamanlarımızdan bir Ruby, geçmişte bana sık sık kurabiyeyle gelen bir Ruby. Bunun hakkında düşünmek zor.
Zor çünkü düşünmeye başladığım anda onunla birlikte aklıma gelen şeyler, kişiler var. Gitmesi, Chloé, Sylvia. Hastane gecesi. Cenaze.
Tüm bunlar arasından Ruby'i çıkarmak, ona yanaşabilmek, onda kalabilmek- Zor işte.
Bunları hızlıca aklımdan geçirirken arabayı çalıştırdım. O da az önce ona verdiğim kurabiye kabı kucağında, yolu takip ediyordu. Ama çok geçmeden kurabiye kabını açtığını gördüm. Daha sonra içinden bir tanesini alıp yemeye başladı. Öyle güzel kokuyordu ki o kurabiye, kokusu tüm arabanın içine dolmuştu ve ben guruldayan karnımın sesinin duyulmaması için nefes bile almamaya çalışıyordum.
Canım daha fazla çekmesin diye ona değil yola odaklanmaya karar verdim. Bu sessizlik canımı sıkmıyordu çünkü düşünmek için huzurlu hissediyordum. Sadece yağmur sesi, kurabiye kokusu ve o. Şu an başka bir şeye ihtiyacım yoktu.
Biraz ilerledikten sonra onun aniden bana dönerek, "Burada altı tane kurabiye vardı." demesiyle düşüncelerimden arındım. Yüzüne baktım ama sessiz kaldım. O tekrar kaba bakıp, tekrar saydı ve,
"Bir tane sana verdim, bir tane ben yedim, şimdi de bir tane yiyorum ve geriye üç kurabiye kalması gerekiyor ama bir tane kalmış." dedi.
Sonra iki kaşını da havalandırarak bilmiş bir ifadeyle ve gülümsemeyle bana baktı. Havadaki iki kaş sayısı bire düşerken, "Lisa?" dedi.
Off ne var canım. Çok güzel kokuyordu. Odadan çıkar çıkmaz masanın üzerine bıraktığım kurabiyeyi ağzıma atmıştım ve evet kaptakileri de ben yemiştim! Açım çünkü. Şirkete gelirken atıştırmalık alacaktım, unuttum.
Derin bir nefes alıp, yüzüne bakmadan, "Evet. Eline sağlık." dedim sadece. Kıkırdadığını duydum. Hah, beni yendiğini düşünüyordu.
Kırmızı ışıkta durmak için arabayı yavaşlatırken ona dönerek, "Gerçi senin hafızaya da pek güvenmemek lazım." dedim. "Emin misin altı tane olduğuna?" diye sordum gülerek.
Hemen yüzünü astı. Ama ne yapayım, haklı bir serzeniş sayılırdı benimki de. Durmadım,
"Belki de çoktan bunadın ve etrafındaki kimse sen kendini kötü hissetme diye sana bundan bahsetmiyor. Altı tane kurabiye olduğunu söylüyorsun, tamam sana inanıyorum. Evet, ben yedim üzülme. Bunamadın." diye ekledim. Ardından o surat ifadesini görünce büyük bir kahkaha patlattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
23 | jenlisa
Fanfictionhakim "gereği düşünüldü" deyip tokmağını vurduğu anda salonda tüm sesler kesilmişti. sırasıyla kararını açıkladığında lisa'nın derin bir nefes verdiğini duydum. o salonda, o anda duyduğum tek şey buydu. bu kadar mı bıkmıştı benden? kurtulmak bu kad...